Gazetecinin Cesareti Bay Prof`un Korkusu
Bu yazıda iki ana temayı işleyeceğim. Birincisi, geldiğim basın geleneğidir, bir diğeri de Mardin basını ve Artuklu üniversitesi ilişkisi üzerinedir.
İlkinden başlayayım. Bay Prof. Nam-ı diğer ‘Mamoste Qedrî’ yazı yazma cesaretimi sorgulayan bir yaklaşımda bulunmuşlar. Geçen yazımda bir cümle ile belirtmiş ve bu konuyu daha geniş bir şekilde yazacağımı ifade etmiştim.
Yaklaşık yirmi beş yıllık gazetecilik yaşamımda, Musa Anterlerle, Cengiz Altunlarla, Yahya Orhanlarla, Hafiz Akdemirlerle, Burhan Karadenizlerle, Mehmet Şenollarla, Gurbeteli Ersözlerle ve daha isimlerini sayamadığım yüze yakın şehit ve bir o kadar gazisi olan bir basın geleneğinden geliyorum. Cesaretimi buradan alıyorum Bay Prof. Bay Prof. egemen sistemle ve basınıyla hiçbir zaman entegre olmayan bir basın geleneğinden geldiğimi hatırlatmak isterim. Bizlerin her gün ölümle tehdit edildiği bir Kürt basın geleneği vardı. Günün her saatinde, işkence merkezlerinden telefonlar geliyordu. Bizi demoralize etmek için insan çığlıkları dinletiliyordu. Bürolarımıza tehdit mektupları bırakılıyordu. Böyle bir geleneğimiz vardı Bay Prof. Anlayacağınız, korku kültüne hiçbir zaman teslim olmadık. Korkaklarla yan yana gelmedik, gelmeye de niyetimiz yoktur. Biz cesaretimizi oradan alıyoruz. Bunu kafanıza iyice sokun.
90’lı yıllarda yayına başlayan Welat Gazetesi, ardından Welatê Me daha sonra Azadiya Welat’la devam eden ve suların biraz durulduğu bir zamanda ‘Mamoste Qedrî’ mahlasıyla yazılarınıza yer verdiğimiz bir basın geleneğinden geliyorum Qedrî Beg.
Sistemin dalkavukçuları, puslu havada bir yerlere sinmişken, Kürt gazete ve dergilerinin sayfalarını kefen olarak kullandığımız bir basın geleneğimiz vardı Bay Prof. Okurlarımıza gazete yetiştirmek için çoğunlukla yemek yemediğimiz ya da bir haber uğruna gözaltına alınmayı ve işkencelerden geçirilmeyi göze aldığımız bir basın geleneğinden geliyorum Bay Prof.
Konumumuzdan dolayı evlerimizin basıldığı, yakınlarımızın günlerce gözaltına alındığı ve kendilerine ağır bedeller ödettirildiği bir gelenekten geliyorum Bay Prof. ve Şürekası. Cesaretimi buradan alıyorum.
Gazete ve dergilerimi okurlara dağıtmak üzere sayıları 60’ı aşan ve dağıtımcı çocukların vahşice öldürüldüğü veya yaralanarak sakat bırakıldığı bir basın geleneğimiz vardı ve var olacak Mamoste Qedrî.
Görev yaptığımız 1990’ların her anı ölüme ve gözaltına alınmaya gebe olan basın geleneğini anlatmak, yazmaya çalışmak her baba yiğidin harcı olamaz. Bizler hiçbir zaman arkadaşlarımızın kalemlerini yerde bırakmadık. Onların mirasını koruyarak, yüreğimiz ve beynimizi birleştirerek bu geleneğin kurumsallaşmasını, tarihe ve toplumsal zemine kök salmasını sağladık. Ürkek yürekler bu süreci anlamaktan uzaktırlar. Puslu havanın dağıldığı dönemde,“Mamoste Qedri” mahlası ile yazmıştın ya, ama sonra “sorunlu” bir şekilde ayrılmıştın. Biz puslu havanın dağıldığı dönemde yazı yazmadık. Aksine bizlere, her anın cehennem olarak yaşatıldığı bir dönemde, hem de kelle koltukta ve her günü bir başka evde geçirerek çok zorlu bir süreçteyken görev yaptık.
Ve gazetecilikte çağdaş cesaret
Ayrıca derin yapılara ve feodal güçlere boyun eğmeyen, xal û xwarzê işlerini elinin tersiyle iten, Mardin basın tarihinde önemli bir gelenek oluşturan Nezir Güneş ve Abdulkadir Üründü’nün önderliğinde yayımlanan Mardinlife’nin bir neferi olarak, karanlık zihniyetlere karşı mücadele etmek bizim boynumuzun borcudur. Mardinlife çağdaş cesaret örneğini oluşturmaktadır Bay Artuklu Kürdologları.
Kürdoloji Bölümü’nün “Muhteşem Üçlüsü” Qedri, Hayrullah, Abdurrahman Begler ve hempaları, işte cesaretimi bütün bileşkelerden alıyorum.
Yazılarımın yayınlanmaması için girişimlerde bulunup bu cesareti nereden aldı diyorsun? Yoksa hala anlamadın mı? Cesaretimi buradan alıyorum Qedrî Beg?
Mardin Basını ve Üniversite
Mardin basını gerek üniversitenin kuruluşunda gerekse kurumlaşması için yaptığı haber ve yorumlarla gücünü ve katkısını her zaman ortaya koymuştur. Üniversitenin basın müdürü, basının bu anlamdaki haber ve yazılarının bir istatistiğini çıkarabilir. Bu haberlerin reklam değeri bile trilyonlarca paraya tekabül ediyor. Tahminimce bugüne kadar Mardin basını 1000’in üstünde haberin altına imza atmıştır. Peki, üniversite yönetiminin basına verdiği saygının bir karşılığı var mıdır? Kocaman bir HİÇ!
Bugüne kadar üniversitenin her çalışması, Mardin basını tarafından haber yapıldı. Haber yapıldığı halde, mevcut rektör, basınla bir gün dahi bir araya gelmiş değildir. Etkinlikten etkinliğe gördüğümüz Bay Rektör’ün yüzünü görüyoruz. O vakit sahneye çıkıyor, yardımcısı Kürdoloji Bölüm Başkanı Qedrî Beg’in bir dizi övgülerinden sonra, Bay Rektör konuşmasını ‘şov’ ile bitiriyor ve biz de bu manzarayı haberleştiriyoruz. Ne YAZIK!
Son olarak Harvard Üniversitesi mezunu Arkeoloji Bölümü Başkanı, Sayın Yrd. Doç. Dr. Güner Coşkunsu’nun görevine son verdiniz. Bay Omay ve yardımcıları bunu yapmakla hem bilime darbe vurdular, hem de Mardinlilerin bilim çırasını söndürdüler.
Üniversite yönetimi, eleştiri ve önerilerden sakınan ve bu anlamda kaygı taşıyan bir yönetim anlayışını sergiliyor. Hep övgü bekliyor, yaptıkları her şey mükemmel ya(!)
Yine Mardin’de basın alanında güzel haber ve yazıların altına imza atan Gazeteci Mehmet Çelik’in durumu, Bay Rektörü öfkelendirmiş. Bu durum hiç kuşkusuz, Bay Rektör’ün eleştiriden ne kadar aciz olduğunu ortaya koymaktadır. Gazeteci Mehmet Çelik’i üniversiteye almama gibi Ortaçağ’ın karanlık mantığını andıran bir yaklaşımla, tavrını ortaya koyan bir rektörün yönetim anlayışı ne kadar demokratik olabilir ki? Bu tavır, Mardin gibi farklı kültürlerin ve inançların hoşgörüyle bir arada yaşadığı kadim bir şehre yapılan en büyük haksızlıklardan biridir diye düşünüyorum.
Bay Rektör’ün ortaya koyacağı davranış, basın adına Sayın Mehmet Çelik’ten özür dilemektir. Bir basın toplantısıyla üniversitemizde yaptığınız haksızlıklarla yüzleşmek için Bay Rektör’ün, Mardin halkıyla yüzleşmenizi bekliyoruz.
Son söz olarak şunu bilin Bay Rektör! Üniversiteye gelip çalışmalarınızı takip edeceğiz. Siz de basını içeriye almayın!