Fırat Cewerî ve Dillerin Ruhu
Her dilin kendine göre bir ruhu vardır ve bu ruh o dilin bütün sırlarını içinde barındırır.Bu sırlar ise o dilin çok uzun yıllar içinde oluşturduğu şarkılar,türküler,ilahiler,atasözleri vb. türlerdir.Yalnız bir dilde bu türler oluşturulurken o dili konuşan insanların kendi yaşamlarını,acılarını,sevinçlerini içine katarak yani kendilerinden bir şeyler ekleyerek oluştururlar.İşte bu noktadan sonra dil artık o insanların sırlarını barındıran bir iletişim aracı oluyor.Her dilin konuşulduğu ve o dili konuşan insanların yaşadıkları coğrafya,o insanların özelliklerine etki eder ve doğal olarak o özellikler de dilde kendisini gösterir.
Buraya kadar bir sorun yok gibi görünüyor.Asıl sorun,siz bu dilin sırlarını başka dillere açmaya başladığınızda başlıyor.Tabi bazılarını açabilirsiniz,sıkıntı olmaz ama bir yere kadar…Bazı sırları ise başka dillere açtığınız ve ya tercüme ettiğiniz zaman o sırlar büyüsünü kaybeder ve etkisini yitirir.
Kürt yazar Firat CEWERÎ (severek okuduğum ve saygı duyduğum bir yazar) Türkçe yayımlanan bir edebiyat dergisinde kendisiyle yapılan bir söyleşide ;Kürt edebiyatı örneklerinin çevrildiği dilin eleştirmenleri tarafından övüldüğünü ve beğenildiğini dile getiriyor ve evrensel değerlere sahip bir Kürt edebiyatının olduğunu söylüyor.Ardından bu edebiyat ürünlerinin Kürtler tarafından okunmadığını ve yeteri kadar ilgiyle karşılanmadığı serzenişinde bulunup “Avluda Biten Ot Acıdır.” sözünü kullanıyor.Bu söz Kürtçe bir atasözüdür ve orijinali de şöyledir“Gîhayê Hewşê Tehli.”
Şimdi bu atasözün oluşum sürecine bakalım.Kürtlerin yaşadığı bölgelerde bahar mevsiminde tarlada,yaylada kendi kendine yetişen ve yenilebilen otlar vardır.İnsanlar da bahar geldi mi bu otları toplamak için dağ-bayır gezer ve topladıkları otları da( artık pişirilme özelliklerine göre) bazılarını kızartıp,bazılarını haşlayıp yerler.Bu otlar çok lezzetlidirler ve sağlığa da yararlıdırlar.İşin garip tarafı bu otlara benzeyen ve evlerin avlularında ve ya etrafında yetişen otlar vardır.İlk bakışta şöyle düşünürsünüz;bayırda,tarlada bin bir zahmetle gidip ot toplayacağıma,avlumdaki aynısından yetişen otu toplar,yerim daha mantıklıdır,dersiniz.Ve toplayıp pişirirsiniz de…Ama gelin görün ki siz o otu yiyemezsiniz çünkü gerçekten o otlar acıdır.İşte bu noktada dillerin kendine has sırları karşımıza çıkıyor.Türkçe`de “Acı” kelimesi tat olarak iki tadı karşılıyor:
1-Acı,yani acı biber derken ki tat.
2-Acı,şekerli olanın zıttı olan tat.Mesela çayın şekersizken verdiği tat.
Kürtçe`de ise öyle bir sorun yok (sorun diyorum çünkü bu atasözünü Türkçe`ye çevirdiğiniz zaman artık bu durum bir sorun olmaya başlıyor),Kürtçe`de her iki tadın da ayrı ayrı karşılığı vardır:
1-Acı:Tuj
2-Acı:Tehl. Bu iki tatta birbirinden farklı tatlardır.Ve“Gîhayê Hewşê Tehli.” Atasözünü Türkçe`ye “Avluda Biten Ot Acıdır.”diye çevirirseniz akla ilk önce 1.anlam gelir çünkü atasözünün orijinalini bilmeyen herkesin aklına 1.anlam gelir.Yani acı biber derken ki anlam.Böyle olunca da bu atasözü anlamını yitiriyor çünkü her iki halkın kültüründe de acı ot yenilir. Mesela tuzik,tere,taze nane,roka…Bunlar acı otlar.Bu sözde kastedilen acı ise 2.anlamda olan acıdır çünkü avlunuzda biten otu yiyemiyorsunuz, çok kötü bir tadı var ama onun benzerini gidip uzaklardan toplayıp yiyorsunuz.Biraz da burnunuzun dibindeki ota nankörlük etmiş oluyorsunuz.Bu sözde verilmek istenen mesaj da budur aslında yani yabancıyı yerliye tercih ediyorsunuz,bu da yerliye yapılan bir haksızlıktır.İşte siz bu atasözünü Türkçe`ye çevirdiğiniz zaman insanlara “acı” kelimesinin 2.anlamda kullanıldığını açıklamak zorundasınız ki bütün okurlara bunu açıklama şansınız da yoktur.
Gördüğünüz gibi bazı sırlar o dile mahsustur başka dillere açtığınız zaman etkisini öldürmüş oluyorsunuz.
Vesselam!