FETÖ Değerlendirmeleri

15 Temmuz 2016 yılında
gerçekleştirilen darbe olayı gökten zembille inmedi. Cemaat bunu kendi mantığı
çerçevesinde ideolojik motifleri güçlendirerek, uzun bir dönemden sonra
uygulamaya başladı. Darbe daha önce karanlık odaklarda planlanmıştı, bürokrasi
kurumlarında hazırlanmıştı, medya ve yayın organlarında algı operasyonuyla bu
zemin olgunlaştırılmıştı.
Fakat bunun halk desteği çok iyi
hesaplanmamıştı.
Kendisini dev aynalarda algılayan bu
cemaatçi zihniyet, halkla olan ilişkilerinde seçkinci bir yol izlemişti. Bu
şarlatan cemaati, aslında dini sadece bir araç olarak kullanmayı önüne koymuştu
ve dini temel değerlerde samimiyetsiz bir yol seçmişti. Dünyanın tüm
nimetlerini pervasızca kullanan cemaat, Dünyanin tüm nimetlerinden maksimum
yararlanırken, kendi müritlerini öteki dünyanın güzellikleriyle aldatmayı
sistematik olarak kullandı. Açıkçası onları tam olarak aldattı. Evet, kendi
emelleri için tam basit bir biçimde kullandı. Aslında tam bir araç gibi, tam
bir paçavra gibi müritlerini tedavüle soktu. Bu kadar acımasız, vicdansız
davrandılar.
Her türlü kariyerizmi, maddi
olanakları, sahtekarlığı, yolsuzluğu ve sapkınlığı deneyen bu cemaat,
insanların ruhunu satın almayı kendisine rehber edinmişti. Bazı alanlarda
başarılı da oldu. Amaca ulaşmak için her yol mubahtır anlayışıyla hareket eden
cemaat, aslında Türkiye de egemen olan derin siyası bir zihniyeti din kisvesi
altında gerçekleştirmeye çalışmıştır. Hıristiyanların içinde bile sapkın bir
cemaat olarak bilinen Cizvitlerin yol ve mantığı ile hareket eden bu
“Müslümanlar” aslında ne kadar Müslüman olmadıklarının çok iyi bir göstergesi
oldular.
Bunlar aslında Müslüman değil
Müslüvit oldular!
Türkiye’de dindar ve siyasi çevreler
bu Cizvit (Müslüvit) mantığı terk etmedikleri sürece, darbeler,
manipülasyonlar, yolsuzluklar, suni çelişkiler, vatan, millet, Sakarya mantığı
devam edecektir. Söz konusu mantık ülkeyi her zaman felakete götürmeyi, temel
değerleri ayaklar altına almayı, gereksiz kutuplaştırmaları ve suni gündemlerle
insanları birbirine kırdırtmayı amaç haline getirecektir. Cizvit (Müslivit)
siyaset anlayışının terk edilmesi ve yerine pozitif bir siyasetin yerleşmesi
lazimdır. Toplumun her kesimi bu yeni siyaset anlayışı için seferber olmalı ve
siyaseti temel ahlak ölçüleri çerçevesinde hayata geçirmeyi başarmamız
lazımdır. Mesela ta Hz Musadan beri “öldürmeyeceksin” ahlaki ilkesini olmazsa
olmaz olarak kabul etmeyen dindar bir hareket ne kadar dindar olabilir ki? Bu
alanda karanlıktan şikayet edeceğimize, bir mum yakmamız en doğrusu olacaktır.
Asil olan siyasetin kendi temel
görevlerine bu alanlarda da ciddi olarak yürürlüğe koyması gerekiyor. Sapkın
değer yargılarıyla, çağı geçmiş zihniyetlerle mücadele etmek hem siyasetin hem
de samimi dindarların görevi olmalıdır.
Devletteki cemaat temizliğine gelince
de şunu söyleyebiliriz: Söz konusu temizlik samimi olarak yapılmalı ve
hareketin kılcal damarlarına kadar girebilmelidir. Gerekli olan budur. Yalınız
bu arada toptancı bir mantıkla hareket etmek toplumda ciddi yaralar da
açabilir. Salgın hastalığı gibi her alana giren kuşkuculuk anlayışıyla hareket
etmek, Amerikancı Macqartiyanizm mantığıyla bu hastalığı yaygınlaştırmak,
beraberinde geri dönüşü olmayan zehirleyici bir psikolojik atmosferi de
getirebilir. Temizlik hareketi hak, hukuk, adalet ve insan hak ve değer
yargılarını temel alarak çalışmasını sürdürmelidir. Öküz altına buzağı aramak
demokratik değerlerle, toplumsal gerçeklerle ve evrensel hukuk normlarıyla
birleşmesi mümkün değildir.
Siyasi parti ve dini çevrelerin ortak
olarak birlikte yarattığı bu canavarı temizlemek elbette zaman alacaktır.
Kürtçe de bir teşbih vardır; “Hûtê Heft
Serî” diye tabir edilen bir durum gibidir bu. Yani burada yedi başlı
canavarla mücadele durumunda söz ediliyor. Yedi başlı canavarın bir başını
kesersiniz, canavar öteki başlarıyla size saldırır. Öldürücü darbe ancak
koordineli bir çalışma tarzıyla mümkün olacak. Çünkü bu canavar toplumun her
alanına girmeyi başarabilmiş bir canavardır. Bu canavar kendisini de iyi
gizlemeyi, sapkınlığını da normalleştirmeyi ve kripto yöntemlerle cambazlık
yapmayı başarabilmiş olan bir yaratıktır.
Bunlarla mücadele yöntemi de çağdaş
ve demokratik değerleri esas alarak yürütülmelidir. Aksi durumda onlarla
mücadele eden çevreler de onlara benzemeye başlayacaklar. Yani sonunda
düşmanına benzemeye başlayan çevreler aslında kendi davalarının temel
değerlerini de kaybetmeye başlayacaklardır. Düşmanına benzemeye başlayan bir
hareket, bir tavır, kendisine düşman belirleme hakkını da temelden yitirmiş
olacak. Sana benzeyene niye düşmanlık yapıyorsun ki? Siyaseten ve ahlaken
önemli olan düşmanına benzememektir. Bu inceliği başarmak gerekiyor.
Bu cemaati siyasetten uzak tutmak,
onları siyaset dışında değerlendirmek doğru değildir. Siyasi partiler bunlarla
güç kazanmışlar, kadro devşirmişler ve onların değerlerine göre hareket etmeyi
de stratejik bir ortaklık olarak değerlendirmişlerdir.
Fethullah Cemaatini asıl büyütenler
de siyasi partilerdir.
Bu siyasi partiler ilkesizce hareket
ederek, görmemezlikten gelerek, onları partner kabul ederek, bunların palazlanmasını,
siyasette mevzi kazanmasını, itibar görmesini, ekonomik olanaklar elde
etmesini, devletin kariyer basamaklarında haksız olarak yükselmesini olanak
sağlamışlardır. Doğal olarak bu ilişkilerle palazlanan cemaatin elbette bir
siyasi ayağı vardır. Hatta bunlar siyasi partilerin merkezinde yer almayı
başarmışlardır, hatta onlara yön vermeyi de becermişlerdir ve hatta onların
gönüllü hizmetkarı da olmuşlardır. Yani siyasi partiler ve Fetullah Cemaati
birbirleriyle sembiyoz ilişkiler geliştirmişlerdir, birbirlerini
kollamışlardır, birbirleriyle paslaşmışlardır ve birlikte ortak alanlar da
yaratmışlardır.
O nedenle tüm siyasi partiler ve
siyasi çevreler bir katarsız(arınma) sürecinde geçmelidirler. Temizlik ciddi
bir biçimde hem devlet organlarında, hem medya ve ticaret alanında hem de tüm
siyasi partilerde samimi olarak gerçekleştirilmelidir…