Farklılıklara tahammül erdemliliktir
Çiğ süt emmekle hayata ilk adımını atan insanın en kadim arzusudur başkalarını kendine benzetmek; ötekini kendiyle aynılaştırmak. Kabil ile başlayan ve hayatın nihayetine dek sürecek olan başkasının başkalığına, ötekinin farklılığına göz dikip ortadan kaldırmak insanın en ilkel dürtüsüdür. Aslında farklılığa tahammülü olmayanlar kendilerine, dünya görüşlerine, hayat tasavvurlarına, halklarına tepeden empoze etmek istedikleri hayat felsefelerine yeterince güvenmeyenlerdir. Geçmiş hayatlarında işlemiş oldukları kabahatleri ile yüzleşme cesareti ve erdemliliği olmayanlar hep kendi gibi olmayanlara düşmanlık beslemişlerdir. Başkasını kendine ve varlığına bir tehdit olarak algılamak farklılıktan düşmanlık ve ötekilik devşirmek en önce kendine saygısızlığın, kendine karşı hukuksuzluğun; dahası sefilliğin, rezilliğin en belirgin nişanesidir. Kendi var oluşunu başkasının yok oluşunun temelleri üzerine kuranlar fıtrat ve hilkat ekseninin temelini dinamitleyen en bedbaht faşizanlardır.
Bu gün insanlık aleminin bil husus ülkemizin ve de bilhassa bu şehrimizin farklılıklardan kaynaklanan kindar düşmanlıkları kökten çözmenin tek yolu vahyin bakışıyla bakmaktan başka bir çare bulunmamaktadır. Zira farklılıkları yaratanının ayetlerinden sayan bir inanç sisteminin, vakıaya bu minvalden yaklaşan bir değerler sisteminin bırakın farklılıklardan düşmanlık ve adavet devşirmeyi, farklılıkları yaratanın azametinin en büyük tecellisi olarak görmektedir. Farklılığı, yaratanın kudretinin bir göstergesi olarak görenler farklılığa kastetmeyi Allahın iradesine en büyük tecavüz olarak görürler. Zira Allahu Teala farklılıklara atfen ‘‘Göklerin ve yerin yaratılması, renklerinizin ve dillerinizin farklılaştırılması (da) O'nun alametlerindendir: bunda, kuşkusuz, (fıtri) bilgiye (anlama ve kavrama yeteneğine) sahip insanlar için dersler vardır! (Rum:22)’’ İster dil, ister ırk, ister renk, isterse de düşünce olsun, fıtri olarak Allah tarafından yaratılan her bir farklılığın inkarı Allahın yüceliğine vurulmuş bir noksanlık izafesidir.
Ne peygamberler ne ilahi vahiy hiçbir zaman farklılığa kastetmemiş. Hiçbir peygamber farklılığa farklılığından ötürü savaş açmamıştır. Peygamberlerin mücadelesi her daim insanlığı ifsad üzere aynılaştırmaya çalışan, farklılığı kendi egemenliklerine halel getirmediği sürece kabullenen, engel teşkil ettiğinde farklılıkları dizip düzenleyenlere ve bu düzenlen farklılıklardan zülüm devşirenlere karşı olmuştur. Bu gün her birimiz bir diğerimizden farklı olduğumuz, farklı düşündüğümüz için bu farklı olmanın farklılığının cezasını sindirterek, susturarak, hedef haline getirerek, tehdit edilerek, ya benden olusun, benim gibi düşünürsün ya da düşmanlık yaftasını sinende taşıma mecburiyetinde kalırsının acısını iliklerimizde taşımaktayız.
Farklılıklardan kavga ve düşmanlık yerine zenginlik yaratmanın ilk adımı, onu reddetmek yerine olduğu gibi kabul etmektir. İnsanın varlığını kabul etmenin akabinde farklılığının varlığını kabullenmek gelir. Yoksa farklılığı yok saymak insanlık ağacının kendi dışındaki diğer bütün farklı dallarını kesmek anlamına gelecektir ki bu da imkansızdır. Zira unutulmaması gereken en önemli ve çoğu zaman görmezden gelen hakikat; diğer farklı olanlara göre insanın kendisinin de farklı olduğudur.
Yaratılışları ve fıtratları icabı yaratıcıları tarafından farklı bir faklılıkla yaratılan bütün yaratılmışların elbette ortak bir noktaları bulunmaktadır. İşte var olan farklılıkları aramak yerine ortak olan bu benzerlikleri merkeze almaları insanlar arasındaki farklılıkların tolerans şemsiyesi altında buluşma ve birbirlerini anlama fırsatı verecektir. Bu sebeple İslam Peygamberi Hz. Ali’yi komutan olarak savaş meydanına gönderdiğinde ‘‘ Ali ! Unutma ki karşındakiler ya inanç yönünden ya da insan olma bakımından kardeşindirler’’ diyerek Savaş komutanı Hz. Aliyi bir nevi dizginlemektedir.
Farklı renkte yaratılmıştır diye alnına kölelik yaftası yapıştırılanlar, farklı dille konuştu diye öteki muamelesine tabi tutulup yok edilmeye çalışılanlar, farklı düşündü diye düşmandır muamelesine maruz kalanların hepsi Allahın birer azamet ve yücelik nişanesidirler. Farklı rengi, farklı kültürü, farklı dini, farklı inancı, farklı dili, farklı düşünceyi yasaklayanların her biri de Allahın azametine gölge düşürmeye çalışan faşizanlardır.
Artık Nusaybin şehrimizin büyük ailesinin yegane problemi haline gelen bizler ve ötekiler düşünüşün köhnemişliğinden kurtularak hep birlikte bu kadim şehrin kalkındırılması için, tali farklılıklarımızı bir tarafa bırakıp asli olan ortak paydamız olanı merkeze alarak bu zenginliklerimizi kalkınmanın vesilesi haline getirelim. Farklı düşünen her kesim Geçmişinden ders alıp geçmişi ile yüzleşme cesaretini göstererek, ileriye farklılıklarımıza tahammül ederek yarınların inşası için gayret sarf edelim.
Farklıklarımız en büyük zenginliğimiz olmasaydı, aynı dünyanın iki farklı cenahını temsil eden Zeynel Abidin ve Mor Yakup yan yana, hiç biri bir diğerinin kutsallarına müdahale etmeden, aynı dünyanın iki farklı düşünce kutbunu temsil eden Şerefxan Ciziri ile Melayê Torî aynı çatının altında asla barınamazlardı.
Halefe düşen selefin izinde yürümektir...