Eski Türkiye'nin yeni projesi olarak Ekmeleddin İhsanoğlu
Muhalefet en sonunda çatıya çıkaracağı adayı buldu ve açıkladı.
İslam İşbirliği Teşkilatı’nın ilk Türkiye'li genel sekreteri olarak görev yapan Ekmeleddin İhsanoğlu, CHP-MHP bloğunun resmi çatı adayı olarak ilan edildi.
Her ne kadar çatı kelimesi bütün yapıları kapsayan, içeren, hepsini barındıran bir ifade olsa da İhsanoğlu genel bir çatı adayından ziyade CHP-MHP ve ufak tefek bazı parti(cik)lerin adayı olmaktan öteye gitmemektedir.
Her şeyden önce Kemalist zihniyetin resmi temsilcisi sıfatındaki CHP’nin geçmişi itibariyle bu çizgiye zıt bir ismi cumhurbaşkanı adayı olarak önermesi, bu ülkede yaşanan zihniyet dönüşümünü göstermesi açısından çok önemlidir.
Ahmet Necdet Sezer çizgisinden Ekmeleddin İhsanoğlu çizgisine gelinmesi, son 12 yılda AK Parti’nin öncülük ettiği toplumsal dönüşüm ve değişimin artık herkesi etkilediği ve CHP’nin de bundan kaçınamayacağına dair en somut örnektir.
Geçmişi ve aile yapısı itibariyle “öteki” Türkiye’nin bir ferdi olsa da Ekmeleddin İhsanoğlu, hem duruşu hem söylemleri itibariyle ait olduğu öteki Türkiye segmentinden ziyade beyaz Türkler kategorisinde değerlendirilmeyi daha çok hak ediyor, ya kendisi o kategoride olmayı arzuluyor.
Evet, Ekmeleddin İhsanoğlu (ya da adının laikleştirilmiş versiyonuyla Ekmel Bey) hiçbir zaman “öteki” Türkiye’nin dertleriyle muzdarip olmadığı gibi, İİT Genel Sekreterliği döneminde de egemenlerin ve diktatörlerin arzu ettiği bir profil çizmiştir.
CHP’lilerin “ama o değerli bir bilim adamı” tezine karşılık olarak da kendilerine üniversiteye rektör veya hoca değil ülkeye cumhurbaşkanı seçeceğimizi hatırlatmak gerekir.
Bilimsel ve akademik kariyerine saygı duymakla birlikte, cumhurbaşkanlığı makamının siyasi bir makam olduğunu ve oraya ne Sezer gibi bir hukukçunun ne de İhsanoğlu gibi bir akademisyenin uygun olmadığını düşünmekteyim.
Kılıçdaroğlu’nun kendisini överken sarfettiği “kendisi elliden fazla ülkeyi yönetmiş birisi” ifadesi ise tam Kılıçdaroğlu’dan beklenecek türde komik ötesi bir açıklama.
Bir kuruluşun başında olmanın, o kuruluşa üye ülkeleri yönetiyor olmak anlamına gelmediğini dahi bilemeyen bir muhalefet liderinin bu ülkede seçim kazanamaması da Allah’ın bu millete bir lütfu olsa gerek.
Bu mantıkla (veya mantıksızlıkla) bakarsak, BM Genel Sekreteri de tüm dünyayı yönetiyor olmalı.
Geçmişten bugüne baktığımızda darbe yapanlar doğal olarak cumhurbaşkanı olurdu.
Ancak ülkeye en büyük katkıyı ise siyasi kimliği olan başkanlar verdi.
1950’de DP iktidarı ile birlikte aynı partiden gelen Celal Bayar’ın cumhurbaşkanlığı bu duruma verebileceğimiz en güzel örnek.
Turgut Özal’ın başkanlık dönemi de, iktidardaki DYP’nin uzlaşmasız tavrı sebebiyle çok daha iyi değerlendirilebilecekken heba olan bir dönem olarak hafızalarda yer etti.
Demirel dönemi ise önce 1990’ların karanlık periyodu ve ardından 28 Şubat sürecindeki anti demokratik tutumu nedeniyle kötü örnekler arasında sayabileceğimiz bir dönem.
AK Parti’nin ilk döneminde cumhurbaşkanlığı makamında oturan Sezer’in katı laikçi ve Kemalist yapısı nedeniyle devletin başı ve yürütme arasında çıkan krizlerle anılmıştır.
2007’de partili kimliği olan Abdullah Gül’ün bu göreve gelmesiyle birlikte ülke tarihinin en parlak dönemi yaşanmıştır.
Ülkeye gerçek anlamda çağ atlatan çalışmalar bu dönemde gerçekleştirilmiş, çözüm süreci gibi bu ülkenin en hayati süreci bu makamlar arasındaki azami uyum sayesinde başlatılabilmiştir.
Muhalefetin Tayyip Erdoğan olmasın da kim olursa olsun mantığı onları, özellikle de CHP’yi kendini inkâr noktasına kadar getirmiş, normal şartlarda partiye üye bile yapmayacakları bir kökene mensup bir ismi cumhurbaşkanı adayı olarak benimsemek zorunda kalmışlardır.
İhsanoğlu projesi dünden bugüne yapılmış bir proje değildir; bu konuda eski milletvekillerinden Tevfik Diker’in yaklaşık bir buçuk yıl önce yazdığı “Kurtlar Medyası” isimli kitapta bu projeden bahsedilmiş ve 2011 yılında Aydın Doğan’ın İhsanoğlu’nu ziyaret ederek adaylık teklifinde bulunduğu belirtilmiştir.
Doğan medyasının bugünlerde tam kadro İhsanoğlu’nun faziletleri üzerine yayınlar yapmasının asıl nedeni budur.
Evet, İhsanoğlu sıradan bir aday değil, eski Türkiye’nin bir projesidir.
Projenin adı da eski Türkiye’yi diriltme projesidir.
Arkasında tam kadro CHP-MHP ve küçük particikler bloğu, Aydın Doğan medyası, finansör olarak da cemaat olacaktır.
Tek ve değişmez hedef, Erdoğan’ın bu ülkenin ilk seçilmiş cumhurbaşkanı olmasını engellemektir.
Çünkü bu gerçekleşirse eski Türkiye artık bir daha kalkmamak üzere tarih sayfalarına gömülecektir.
Eski Türkiye’nin güçlü aktörlerinin bu denli çırpınmasının asıl nedeni tam olarak işte budur.
Ülkenin ve hatta bölgenin geleceğini şekillendirmesi açısından çok önemli bir seçim bu.
Sonrasındaki 2015 seçimlerinin de bu seçimin sonucuna göre şekilleneceğini unutmayalım.