Eşcinseller evlensin, nikah şahitleri Sırrı Süreyya Önder olsun!
Sanırsınız ki Türkiye’de ve Kürt coğrafyasında mevcut tüm sorunlar çözüldü, her şey güllük gülistanlık oldu, çözülecek başka bir sorun kalmadı da, BDP’nin anayasa yazım heyetinde yer alan milletvekillerinden Sırrı Süreyya Önder öyle bir teklifle geldi ki, şaşırmamak, hayret etmemek mümkün değil.
Üslubu ve kişiliği nedeniyle BDP’li olmayan kesimlerin de belli ölçüde sempatisini toplayan nadir BDP’lilerden birisi olan Sırrı Bey yeni anayasada cinsiyet özgürlüğü altında öyle bir şey yer almasını talep etti ki, Müslüman mahallesinde değil salyangoz adeta domuz satmak noktasına geldi.
Bu teklife göre eşcinsel evlilikler anayasa güvencesi altına alınmalıymış.
Yaşadığı toplumun değer yargılarından, inançlarından habersiz birisi olsa bu kadar şaşırmayacağım.
Ama biliyorum ki öyle birisi de değil.
Öyleyse bu teklifin amacı nedir?
Sırf demokrasi ve insan hakları mı?
Avrupa’da olağan bir durum olabilir belki ama bu tür tekliflerde bizim inancımız ve kültürümüzün de dikkate alınması gerekmez mi?
Sırf Avrupa’da var olduğu için her türlü rezaletin bizde de olması şart mı?
Eşcinsellik Avrupa’da sıradan bir olgu olabilir ama bizim inancımızda ve kültürümüzde yeri olmayan ve Allah’ın haram kıldığı ve lanetlediği bir hastalıktır, sapkınlıktır.
Eşcinsellik hiçbir şekilde inancımızda mazur görülemez, kabul edilemez bir olgudur.
Yüce Kitabımızda,, kavmi böyle bir sapkınlığa yönelmiş olan Hz. Lut ile ilgili ayeti hatırlamakta fayda var:
“Hani Lut da kavmine şöyle demişti: "Sizden önce âlemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayâsız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz." (Araf Suresi, 80-81)
Bu konuda Peygamber Efendimizin de bu tür ilişkiyi lanetleyen pek çok hadis-i şerifi mevcut.
Kur’an’ın ve Peygamberimizin olaya yaklaşımı ortada; yok Kur’an bizi bağlamaz diyorsanız, söyleyecek bir şey yok.
İnsanlar kendi tercihlerinden kendileri sorumludurlar ama sapkınlıkların toplumsal olgu olarak benimsetilmeye çalışılması, toplumu yozlaşmaya çürümeye götürür.
Sayın Önder kapı komşusu olarak eşcinsel bir çiftin olmasından ya da çevresi ve yakınları içinde eşcinselliği tercih edenler olmasından belki rahatsızlık duymayabilir ama bırakın BDP dışı kesimleri, kendisinin temsil ettiği kitle içinde bile böyle bir durumu olağan karşılayacak kaç kişi çıkar?
Belki bir elin parmakları kadar.
Demokrasi ve insan hakları elbette toplum hayatının olmazsa olmazlarındandır.
Bununla birlikte toplumun inancı, değerleri ve kültürü de göz önünde bulundurulmalıdır, dikkate alınmalıdır.
Özgürlükçü bir anayasaya ve topluma evet ama bu tür hassasiyetlere de dikkat edilmesi şartıyla.
Milletin adamlığından devlet adamlığına mı?
Uludere (Roboski) olayının üzerinden aylar geçti.
“Biz onları terörist sandık” diyerek geçimlerini kaçakçılıkla sağlayan 36 genç uçaklarla bombalanarak öldürülmüşlerdi.
Olayın hemen ardından soruşturma başlatıldı.
Ya da öyle olduğunu sanıyoruz.
Aradan aylar geçti.
Soruşturmada hala somut bir sonuca ulaşıldığına dair bir bilgi yok.
Olaydan hemen sonra TSK’ya teşekkür eden Başbakan, sonraki süreçte Uludere’de olanları sormaya çalışanları hemen şiddet ve celalle susturmaya devam etti.
“Uludere’de neler oldu” sorusunu soranlar adeta hain damgasıyla yaftalanmak gibi bir durumla karşı karşıya kaldılar her seferinde.
İnsani yönünü bildiğimiz, bu yönünü takdir ettiğimiz ve alışıldık siyasetçilerden farklı bu yönüyle geniş kitlelerin sempatisini kazanan Başbakan Erdoğan nedense bu olayda o alışageldik halk adamı duruşu yerine, kendisinde pek sık görmediğimiz devletin soğuk yüzünü yansıtmayı tercih etti.
Oysa kitleler Erdoğan’ı soğuk devlet adamı portresi çizdiği için değil aksine bu kalıpları yerle bir ettiği için sevdi, benimsedi.
Konuyla ilgili olarak yaptığı son açıklamada bakın ne diyor Sayın Başbakan:
“Silahlı Kuvvetlerimiz görevini samimi bir şekilde yapmıştır. Hata da olabilir. Hatayı da açıkladık, özrü de açıkladık, tazminatı da açıkladık. Ama birileri istismar ediyor. Allah aşkına tazminatsa tazminat. Bizim resmi tazminatımızın ötesini de yaptık. İlla terör örgütünün söylediğini mi söyleyeceğiz. Kusura bakmasınlar”.
Okurken insanın başından aşağı kaynar sular döküldüğünü hissettiren bir içerik.
Hata diye bahsedilen 36 tane gencecik insanın hayatı.
Peki Sayın Başbakan, bu hatanın bedeli ödetildi mi?
Mademki ortada bir hata olduğunu kabul ediyorsunuz ve o hatanın karşılığı olarak da tazminat lütfetmiş bu devlet; hatayı yapanlar için herhangi bir işlem yapıldı mı veya yapılacak mı?
Bu üslubu Sayın Başbakan’dan duyacağımı hiç sanmazdım.
Benzer uluslararası olaylarda verdiği tepkileri hatırlayınca bu konudaki tavrını anlamakta daha fazla zorlanıyorum.
Sanırım halk adamlığından gitgide devlet adamına dönüşmek böyle bir şey olsa gerek.
Bana sorarsanız Tayyip Erdoğan’a devlet adamlığı değil halkın adamı olma sıfatı daha fazla yakışıyordu.
Bu arada bu ne menem bir soruşturmadır ki, aradan kaç ay geçmesine rağmen hala bir sonuca varılmış değil.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi her açıklaması ayrı bir olay olan İçişleri Bakanı da son vecizesinde şöyle buyurmuş; “Uludere olayında özür dilenecek bir durum yoktur”.
Artık kendisi hakkında hiçbir yorumda bulunmama kararı aldığım için bu sözünü de ben herhangi bir yorum yapmadan takdirlerinize bırakıyorum.
Mubarek üç ayların milletimize, İslam alemine ve tüm insanlığa barış, huzur ve hayırlar getirmesini temenni ediyorum.