Erzel-i Ömür “Yaşlılık Ömrün sorgulama zamanı”

Mekke’nin fethedildiği gündü... Resûl-i Ekrem’in hicret arkadaşı, sıddık dostu Hz. Ebû Bekir, yaşlılıktan, saçı ve sakalı bembeyaz olan babası Ebû Kuhâfe’yi' Hz. Peygamber’in huzuruna getirmişti. Gözleri görmeyen ihtiyarı karşılayan Peygamber Efendimiz, mütevazı, o zarif, o hürmetkâr hâli ile şöyle buyurdu: “Bu ihtiyarı evinde bıraksaydın da ben ona gitseydim olmaz mıydı?”
Ebü Kuhâfe, Müslüman olacaktı, Allah’a ve Resülü’ne iman edecekti o gün. Hz. Ebü Bekir cevap verdi: “Ey Allah’ın Resûlü! Onun sana yürüyüp gelmesi, senin ona gelmenden daha uygundur.” Sonra Peygamber Efendimizin önüne oturdu yaşlı adam. Onun göğsünü sıvazlayan Peygamberimiz “Müslüman ol” buyurdu. Kabul etti Ebü Kuhâfe, hayata yeniden başlamayı, ömrünün son demlerinde İslâm’la şeref bulmayı, huzura ermeyi..
Yaşlılık... insanoğlunun, iyisi ve kötüsü ile geride bıraktığı ömrünü sorgulama zamanı... Kimine göre son demleri zamanın, kendini ölüme her zamankinden bir adım daha yakın hissettiği... Kimine göre ise vuslata uzanan son kıvrımı yolun... Allah Resûlü’nün, “Âdemoğlu, kendisini kuşatan ölümcül tehlikelerle birlikte var edilmiştir Bu tehlikeleri atlatsa bile, ihtiyar lığa yakalanır ve neticede ölür.” buyurduğu üzere hayatın son durağıdır, sonbaharıdır yaşlılık.
Ölüm bir yok oluş değil, Yaratıcı ’ya açılan bir kapıdır. Mevlânâ’nın deyişiyle, iyiler için “şeb-i arüs” yani düğün gecesidir ölüm. Hz. Peygamber’in ifadesiyle, Allah’ın rahmeti, rızası ve cenneti müjdelendiği vakit, mümin Allah’a kavuşmayı diler. Allah da ona kavuşmayı diler. Kâfir ise Allah'ın azabı ile müjdelendiği vakit, Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz. Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz. (Müslim Zikr 15) ölümün inkâr olunamaz gerçekliği karşısın da insanın mutluluğu yakalayabilmesi ancak bu dünya görüşü ile mümkün olabilir: ölüm, Rabbe kavuşma vaktidir, işte bu nedenle vefatının yakınlaştığı zamanlarda Rabbi, dünyada dilediği kadar yaşamak ve dünyada dilediği kadar yiyip içmek ile kendisine kavuşmak arasında bir tercih yapmasını istediğinde Allah Resülü, Rabbine kavuşmayı tercih etmiştir. (Tirmizi Menakıb 15)
Her hastalığın bir şifası vardır. Ancak Allah ihtiyarlığın tedavisini yaratmamıştır. İnsan her geçen gün vücudundaki değişime tanıklık eder. Çocuk iken büyümüş, güçlenip olgunlaşmış ve gün gelmiş yine çocuk gibi zayıflamıştır. Artık eskisi gibi göremez, işitemez ve rahat davranamaz hâle gelmiştir. Kısacası önceden yaptıklarım yapamaz olmuştur. İlâhî kanun gereği, artık cildi kırışmış, beli bükülmüş, saçları ağarmıştır. Düşünce ve idrak gücü de zayıflamıştır. Rabbimizin, "Kime uzun ömür verirsek onu yaratılış itibarîyle tersine çeviririz Hâlâ düşünmeyecekler mi?(Yasin 68) şeklinde ifade ettiği bu yaşlılık alâmetleri belirdiğinde, gençliğini ve güzelliğini kaybeden, gücünü yitiren, beli bükülen insan, âdeta çocuklaşmış ve merhamete muhtaç bir hâle gelmiştir.
Yüce Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerîm’de, ihtiyarlık dönemini “erzelü’l-umr” yani ömrün en rezil/sefil/düşkün dönemi olarak ifade etmektedir: Allah sizi yarattı. Sonra sizi öldürecek, içinizden kimileri de, bilgili olduktan sonra hiç- bir şeyi bilmesin diye ömrün en düşkün çağına ulaştırılır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeye) hakkıyla gücü yetendir.” (Hac 5)Her insanın ömrü farklıdır. Kimisininki kısa, kimisininki ise uzundur. Âyet-i kerimede uzun süre yaşayacak kimselerin ömrün en düşkün dönemine ulaşacağı vurgulanmaktadır. Bu dönem insanın aklı ve bedeni birçok kabiliyetinin zayıflayacağı hatta yok olacağı bir dönemdir. İnsanın bu dönemde gençlikteki güç ve kuvvetine yeniden kavuşması mümkün değildir.
Gençlik döneminde elde ettiği bilgi, tecrübe ve donanımlarıyla yılların verdiği olgunluğu birleştiren yaşlı, bu birikimim kendinden sonra gelen nesillere aktarmalıdır. Bu sayede gençliğe faydası dokunur. Onları yetiştirirken bir yandan da kendi itibarını artırır. o, toplumda kendisine danışılan, görüşlerine değer verilen kişiliği ile hem kendisi için hem de diğer insanlar için üretken ve faydalı bir bireydir. Zaten “ihtiyar", kelime olarak da "seçkin, seçilmiş, tecrübeli” anlamlarım çağrıştırmaktadır, ihtiyar. yeri geldiğinde devlet başkanlarının bile görüşlerine başvurduğu bilge kişiliktir. Tıpkı Hz. Ömer’in tartışmalı konularda yaşlı ve tecrübeli kadınlara görüşlerini almak üzere başvurduğu gibi. (muvatta Akdiye 21) Bazen de bir tas çorba ile insanların sevgisini kazanır. Ashâbdan bir kısmının zaman zaman ziyaret ettikleri bir nineleri, aralarındaki bu iletişimden hem kendisi mutludur hem de kendisini ziyarete gelenleri mutlu etmektedir. Bu nine cuma günleri onlar için özel bir yemek hazırlar, ashâb da cuma namazını kıldıktan sonra nineye gidip selâm verirler ve yemeğini yerlerdi. Ashâb için büyük bir mutluluk kaynağı olan bu durum onların insani ilişkilere ne kadar önem verdiğini de göstermektedir.
İnsan, birlikte yaşamanın gereği olarak çevresi ile sürekli irtibat hâlinde olmak, insani ilişkilerini sürdürmek ister. Yaşlılık döneminde çevresine olan bağlılığı daha da artar. Bu dönemde yaşlıları sosyal ortam lardan uzaklaştırmak, dışlamak onları mutsuzluğa ve yalnızlığa itmek demektir. Hâlbuki Allah Resülü, ٠Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler ve otlayan hayvanlar olmasa idi, üzerinize azap yağardı.”(Taberani Mücmeül kebir xxıı 309) buyurarak ağarmış saçı, bükülmüş beli ile yaşlıların, içinde yaşadıkları toplum için bir rahmet kaynağı olduklarını, diğer insanların onlar sayesinde nimete kavuştuğunu bildirir. Bundan dolayı yaşlılara yapılacak ziyaretler onların kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayacaktır, özellikle eşlerini kaybetmiş ihtiyar kimseleri yahut da çocuklarından uzak kalmış anne babaları ziyaret etmek onları hayata bağlayacak, yalnızlığın sebep olacağı sıkıntı ve bunalımlara engel olacaktır.
Evlâtların, ihtiyarlamış anne babalarına kolayca ulaşabilecekleri hâlde onları ziyaret etmemeleri büyük bir vefasızlıktır.Peygamber Efendimiz, “Rabbin rızası, anne babanın rızasına bağlıdır. Rabbin öfkesi ise anne babanın öfkesine bağlıdır. (tirmizi Birr 3) buyurarak, anne babayı hoşnut etmenin Allah’ı hoşnut etmek gibi olduğunu ifade etmiştir, işte yaşlandıklarında onları hoşnut etmenin en güzel yolu da sık sık Ziyaretlerine gitmektir, Peygamber Efendimizin, “Akrabalarıyla ilişkisini kesen kimse cennete giremez.” şeklinde koyduğu genel kural, elbette anne baba için geçerli olacaktır. Anne ve babası yanında yaşlanıp da onlara hürmet ve ihsanda bulunmayan kimsenin durumunun ne derece vahim olduğunu anlatırken Sevgili Peygamberimiz, “Burnu yere sürtünsün buyurur. Ve bu sitem dolu ifadeyi üç defa tekrarlar. Ashâb, “Yâ Resûlallah, kimdir o?” diye sorunca Hz. Peygamber, “Yanında annesi ile babasından biri yahut her ikisi ihtiyarlayıp da cennete giremeyen kişidir. Açıklamasını yaparak cennete gitmeyi anne babanın hoşnutluğu ile ilişkilendirir.
Bu nedenle her geçen gün anne, baba, dede veya ninesinin yaşlılıklarına tanıklık eden insan, İlâhî buyruk gereği, özellikle yanında yaşlanan anne ve babasına hoş muamele etmeli, onlara karşı sorumluluk, hassasiyet, şefkat, destek ve yardımlarını artırmalıdır. “...Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘öf bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: 'Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et.’"(isra 23/24) âyet-i kerimesinde ifade edildiği gibi evlât, anne bahasına bu şekilde bol bol dua edeceği gibi aynı zamanda anne babanın hayır dualarını da almaya çalışmalıdır. Çünkü onların duası red olunmayacak dualar arasındadır, hatta sadece anne baba değil, diğer yaşlılar da duası kabul edilen kimseler arasındadır.
İnsanların saygı, hürmet ve merhametine mazhar olan ihtiyar, yaşı ilerledikçe Allah'ın rahmetinden ve bağışlamasından daha da fazla nasip¬lenir Yarattığı insanı çok iyi tanıyan Allah (cc), insanı bu çağa ulaştı¬ğında bazı mükellefiyetlerden muaf tutmuş, bazı sorumlulukları da onun için hafifletmiştir. Örneğin Peygamberimiz, “Biriniz insanlara namaz kıldıracak olursa hafif tutsun. Çünkü içlerinde zayıf olanı, hasta olanı, yaşlı ola¬nı var Kendi kendine namaz kıldığında ise (namazını) istediği kadar uzatsın.” buyurmuştur.(Buhari Ezan 62) Yahut Peygamberimiz yaşlandığı için hac yapamayan kişi¬nin yerine bir başkasının hac yapmasına izin vermiştir. (Buhari Hac 1)
Kendi ihtiyaçlarını gideremeyecek derecede düşkün bir hâle gelmek ve yaşlılığın bunaklığa dönüşmesi ise istenilmeyen durumlardır. Resûlullah bu hâle düşmemek için dualarında Rabbine şöyle yalvarır: “...Allah’ım! Günahlarımı kar ve dolu suyu ile temizle ve beyaz elbiseyi kirden arındırdığın gibi kalbimi hatalardan arındır. Benimle hatalarımın arasını da doğu ile batının diasını açtığın gibi aç. Allah’ım! Tembellikten, bunaklık derecesinde yaşlılıktan, günahtan ve borçlu kalmaktan sana sığınırım.” (Müslim Zikir 49)
hacı
26.03.2014 / 10:11hocam yazılarınızı takip etmeye çalışıyorum da uzun olduklarından okumuyorum