'Erdoğan Karşıtlığı’ Politikası Çöktü

KÖŞE YAZISI

24 Haziran seçimlerinin bir çok sonucu vardır ve bunlar çeşitli biçimlerde değerlendiriliyor hiç şüphesiz ancak bize göre en önemli sonucu ‘Erdoğan Karşıtlığı’ algısı üzerine yıllardır üretilen temelsiz politikalar yıkıma uğradı. Bundan ümit besleyen çevreler ise hüsran yaşamaktadır hali hazırda.

Son yıllarda kişi odaklı bağlamında özellikle muhalefet çevreler ve marjinal sol kesim ile PKK’nin arkaplanında bulunduğu HDP’nin dayandığı Kürt kesiminin de büyük umutlar beslediği ‘Erdoğan Karşıtlığı’ kısır stratejilerin artık para etmediği 24 Haziran seçimleriyle ortaya çıkmıştır. Bu kısır stratejiyi üreten kesimler bir adım daha ileri giderek Erdoğan ve AK Partiye oy veren halkı cahillikle itham etme noktasına işi vardırmıştı. Oysa daha önceki seçimler de göstermektedir ki, halkın kahir ekseriyeti Erdoğan ve partisine teveccüh göstermişti bu seçimde olduğu gibi.

Bu seçim nedeniyle muhalefet ve HDP çevresinin ortaya attığı bir başka argüman vardı: ‘Erdoğan gitsin onun yerine kim gelirse gelsin, ondan daha özgürlükçü olacaktır’ anlayışı ise hem apolitiklik bir durumun hem de Erdoğan Karşıtlığı politikalarının başka bir biçimde ifade edilmesidir. Hiç şüphesiz bunun temelinde ideolojik bir geri kalmışlık, süreci okuyamama ve Türkiye şartlarını tanıyamama vardır. Eğer Erdoğan giderse onun yerine kim gelecek, bunun politik projeleri nelerdir? Bu gibi soruların karşılığını halka anlatmazsanız yaşadığınız durumun gayri politika olduğu şeklinde yorumlanır ki, halk size güvenmez ve seçimde olduğu gibi siz sandığa gömer. İstediğiniz kadar Erdoğan bu sefer gidicidir söylemini yayın, nafile. İstediğiniz kadar deyin ABD ve Avrupa onu gözden çıkarmış, boşuna bir umut beslemek anlamına gelir.

****                                                                    ******                                                      ****

Seçimin bir başka önemli sonucu ve bölgeyi ilgilendirmesi nedeniyle HDP’nin barajı aşarak meclise girmesi ve temsiliyet kazanmasıdır. HDP’yi de bekleyen zorluklar vardır kuşkusuz. Bunların başında yeni sistemde nasıl bir politik çizgi izleyecekleri, diğeri de PKK ile aralarına bir sınır koyarak politika yapabilecekler mi?

Şimdi bunu biraz tartışmak gerekirse;

Selahattin Demirtaş’ın aldığı oy oranı 8.4 HDP’nin oy oranı ise 11.7 resmi olmayan sonuçlara göre. Burada iki ihtimal vardır: Ya HDP Demirtaş’ı yalnız bırakmıştır, oy açıklığı bundan doğmuştur ki bu kimseye inandırıcı gelmez. Ya da CHP, HDP’yi meclise yaklaşık yüzde 3 vererek taşımıştır söylemi gerçekçidir. Taraflardan bir açıklama yapılmasa bu iki ihtimal yanıtsız kalacaktır. Ancak gerçek olan bir durum vardır ki, HDP barajı aşmış ve mecliste temsil hakkı kazanmıştır.

HDP’yi zor bir süreç beklemektedir hiç şüphesiz. Önümüzdeki süreçte PKK şiddeti tırmandırır ve HDP, hendeklerde olduğu gibi bir yaklaşım ortaya koyarsa parlamentoda temsil edilmenin pek bir anlamı olmayacaktır. Daha açık bir ifadeyle yine HDP’li bazı vekiller ‘PKK sizi balgamıyla…’ vs  gibi söylemler ortaya koyarsa süreç sil baştan olacaktır ki, bu durum ne Türkiye’nin ne de Kürtlerin yararına olmayacaktır.

Fakat HDP Türkiye partisi olma iddiasının gereklerini yerine getirirse, Demirtaş’ın ‘Türkiyemiz, Cumhuriyetimiz,Demokrasimiz’ şeklinde özetlenen politik yaklaşımına uygun bir politik çizgi uygularsa hem iddiasıyla örtüşen bir tutarlılık ortaya koyacak hem de şiddet dışı bir duruş sergilerse Türkiye’de özlenen demokrasiye bir katkı da yapmış olacaktır. Başka bir ifadeyle olası PKK şiddetine en azında bir sarı kart gösterebilme cüretini gösterirse özgün bir demokratik pratik ortaya koymuş olacaktır. Yapabilir mi bunu, doğrusu umudum yok ama bilinmelidir ki, demokrasi bedel ve cesaret ister.

 

****                                                                     ******                                                     ****

Gelelim Mardin’e biraz. AK Parti cenahından bir kesim çok umutsuzdu; o kadar umutsuzdu ki, bir vekil bile çıkarılamaz dendi bazen. Bazen de İki vekil zor çıkarılır. Hatta oylar 70 bine varılırsa bu büyük zafer olur söylemi yapılıp durdu. Bu umutsuzluk yaratan söylem bir strateji miydi yoksa gerçekten politik bir öngörünün ürünü müydü anlaşılmış değil. Ama gerçek olan bir durum vardır ki, AK Parti bu atmosferde 113 bin oy aldı ve Mardin’de yüzde 30 demek demektir. Neticede AK Parti iki vekil aldı.

Şimdi yeni dönemde Mardin’i mecliste Şehmus Dinçel ve Cengiz Demirkaya temsil edecekler. Yeni sistemin bütün zorluklarını Mardin adına bu iki vekil yaşayacaktır. Ama bu vekiller tarihte bir ilk oldular Başkanlık Sisteminin vekili olmaları hasebiyle.

Ancak hem Türkiye’de hem Mardin’de halk cumhurbaşkanı Erdoğan’a oy verdi. Halk, algı politikalarının argümanı olan diktatör ve tek adamlılık yaklaşımlarını sandıkta yok saydı. Yok saydığı ve görmediği başka bir durum daha vardı, o da yerel bağlamda AK parti teşkilat ve aktörlerinden kaynaklanan hata ve yetmezlikler. Halk bütün bu kusurları, Erdoğan nedeniyle affetti gibi…

Sonucu merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun şu sözüyle bağlayayım: Seçimler kavga aracı olmasın. Sel gider kumu kalır. Elbet bu seçim de gidecek, ama sizler akraba ve komşu olarak kalacaksınız.

Mekanın cennet olsun Sayın Yazıcıoğlu.

Saygıyla…