Erdemli Yönetici Kimi Yanında Tutmalı?

KÖŞE YAZISI

İnsanlar içinde yöneticiler de, yönetenler de vardır. Yönetenler sayıca daha az, ama toplumsal etki ve yetkileri ise daha çoktur.

Hayatın farklı alanlarında muhtelif ölçekte yöneticilikler vardır. Aile, gurup, kabile, toplum, parti, şehir ve devlet gibi.

Özellikle büyük ölçekte ve orada bulunan insanların tümünü kapsayan yöneticilerin iyi ise faydaları, kötü ise zararları daha büyük olur.

Bir şehrin Belediye Başkanı, bir partinin Başkanı, bir ordunun Komutanı, bir kurumun Müdürü, bir ilin Valisi veya ilçenin Kaymakamı, bir bakan veya Devlet Başkanı…

Bunların kişisel beceri, yetenek ve mizaçlarıyla beraber, tutum ve davranışlarını, karar ve icraatlarını etkileyen vicdan, hak ve adalet duyguları ile ahlaki yapıları büyük önem arz etmektedir.

Her gün onlarca, yüzlerce, hatta binlerce talep, teklif ve sorunlarla baş başa kalan yöneticilerin kendi başlarına bunlarla baş edemeyeceği aşikârdır.

Farklı kaynaklardan gelen beklenti ve şikâyetlerin bilgi kirliliğine yol açarak yanıltıcı bir durum oluşturması da cabası…

Doğru, faydalı ve iyi olanı yapmak ve yanıltıcı olandankorunabilmek için yöneticilerin yetenekli, hakkaniyetli, adaletli, dürüst ve liyakatli insanlara (yardımcı, danışman, asistan, müşavir, özel kalem, yaver vb.) ihtiyacı vardır.

Bunların istişare edildiğinde, hem toplumsal fayda ve iyi olanı önermesi; hem de zararlı, yanlış ve kötü olandan sakınılmasını açık yüreklilikle ifade etme sorumlulukları vardır.

Bu konuda doğuda ve batıda yazılan yüzlerce eser vardır. İslam tarihinde “Nesaih’ülmüluk”, “Sirac’ülmüluk”, “edeb’ıd dünya ved’din” vb. Yöneticilere Nasihatlar kitapları olduğu bilinmektedir.

Bunlardan biri de Ebubekir Zekeriya Er Razi’nin yazdığı“Tıbb’ı Ruhani” risalesidir.

M.925 yılında vefat eden kimyacı, doktor ve filozof Razi’nin bu hususta söyledikleri hala önem ve anlamını korumaktadır;

“Nefsânî arzular aklın felaketidir ve aklı bulandırır; kişiyi yolundan, amaç ve istikametinden saptırır. Öyleyse biz, iyi ve faydalı olanı yapmak ve kötü olandan kaçınmak içinnefsânî arzularımızı eğitip kontrol altına almalıyız.

Bu konuda Galen (Calinus), ‘Seçkinler Düşmanlarından da Yararlanırlar’ isimli bir kitap yazmış, kendi düşmanından nasıl istifade ettiğini anlatmıştır. Ayrıca o, ‘Kişinin Kendi Kusurlarını Tanıması’ başlıklı bir de makale yazmıştır.

Her insanın kendini sevmesi; iyiliklerini olduğundan fazla, kötülükleri ise olandan daha az göstermesinin temel nedenidir. Başkasının iyilik ve kötülüğünü gerçekte olduğu gibi görmesi ise o kimseye karşı sevgi ve nefretten uzak oluşundan ileri gelmektedir. Çünkü bu durumda onun aklı saftır, nefsânî duygu onu bulandırıp gerçek dışına çıkarmamıştır.

Yöneticilerin önemli zaaflarından birisi de kendini beğenmişlik ve aklını yeterli görmektir. Sahip olduğu azıcık fazilet kendisine büyük görünür ve bu yüzden lâyık olduğundan fazla övülmek ister. Kusur ve yanlışını görmez. İşte bu duygu onda güçlü hale gelince kendini beğenmişliğe dönüşür.

Alışkanlıklar yüzünden insanın kendi hata ve kusurlarını görüp kendi davranışlarını eleştirmesi çok zordur.

Bunun için akıllı ve sağduyulu bir dost (yardımcı, danışman) edinerek onun uyarı ve tavsiyeleri doğrultusunda davranışlarına çekidüzen vermesi, ayrıca düşmanlarının kendisine yönelttiği eleştirileri dikkate alarak doğru yolu bulması gerekir.

Bizlerden her birimizin kendi isteklerini sevmesi ve onları beğenmesi halinde nefsânî arzularına engel olması, ahlâk ve yaşam tarzına sırf akıl gözüyle bakması mümkün değildir. Bu yüzden insan, neredeyse kendi hatalarını ve kötü huylarını ayırt edemez hale gelir. Böyle olunca da onlardan kurtulamaz. Çünkü onların kötü olduğunun farkına varmayınca kurtulmak için bir çaba göstermez.

O halde yapılması gereken, sürekli beraber olduğu aklı başında birine güvenmeli ve ondan kendisinde bir hata görünce derhal uyarmasını rica etmelidir. Ve o kimseye bu tavrın kendisini çok sevindireceğini bildirmeli, bundan dolayı kendisine minnettar kalacağını ve bunu büyük bir şükranla karşılayacağını söylemelidir. O kimseden, utanıp çekinmemesini, kendisine karşı hoşgörülü davranmamasını istemeli, bu konuda yavaş ve ihmalkâr davranacak olursa bunu kendisine karşı yapılmış bir kötülük sayacağını ve bu yüzden eleştiriyi hak edeceğini ona bildirmelidir.

Bu şahıs, denetleyen adamın kendisinde gördüğü hataları hatırlattığında utanıp üzülmemeli, aksine duyduklarından mutlu olmalı, duymadıklarını da sevinçle karşılayacağını ona hissettirmelidir. Şayet o, denetleyicinin utandığı için bazı hataları gizlediğini veya gördüğü çirkinliği tam dile getirmediğini ya da o hali tasvip ettiğini görürse ona bu tavrının yanlış olduğunu ve kendisini üzdüğünü hatırlatmalıdır. Ve ona bu tavrını sevmediğini, kendisinden sadece gördüğünü yüzüne karşı açıkça söylemesini beklediğini bildirmelidir. Ayrıca kendisinde gördüğü çirkin halleri denetleyicinin fazla abarttığını görürse kızmamalı, hatta bundan mutluluk duyduğunu ona göstermelidir.

Dahası zaman zaman bu denetleyiciye, kendi durumunun nasıl olduğunu sormalıdır. Zira kötü huylar ve alışkanlıklar terk edildikten sonra tekrar ortaya çıkabilir.

Ayrıca bu şahıs, komşularının, arkadaş ve ilişki içinde bulunduğu kimselerin hangi hallerinden dolayı kendisini övdüklerini ve ne yüzden yerdiklerini araştırmalıdır. Şayet böyle bir yöntem kullanırsa ufak tefek kusurları bile ortaya çıkar, hiçbir hatası gizli kalmaz. Bu şahıs, hata ve kusurlarının ortaya dökülmesinden dolayı sevinen bir düşmanla ve hasımla karşılaşacak olsa kendi hatalarını tanıma hususunda hiç tereddüt etmemeli, aksine o, kendine saygısı olan, iyi ve erdemli biri olmayı arzulayan biriyse hatalarından kurtulmanın yollarını aramalıdır…”

Boşuna dememişler; bizzat yaşayarak tecrübe sahibi olanlar ahmaklardır. Akıllı olan ise başkasının yaşadıklarından tecrübe edinir.

Bir yönetici için en büyük afet etrafının dalkavuklarla, meddahlarla, evet efendimcilerle dolmasına imkân vermesidir.

Düşmanının veya muhalifinin yıkıcı saldırılarından önce, yakınında bulundurduğu meddah çevresine karşı tedbir ve dikkati önemsemelidir.

Ali Şeriati ne güzel demiş; “Eleştiri siyasetin takvasıdır.”