Erdem mutluluktur kötülük mutsuzluktur!
Tarihin hiçbir dönemi yoktur ki mutluluk, mutsuzluk, iyilik, kötülük ve hayatın anlamı hakkında tartışılmamış olsun.
Peygamberler, yaşamın anlamı ve doğru istikameti bildirmek için geldiklerini bildirirler.
Filozoflar ve Hikmet sahipleri de erdem ve hakikatin kaynağını aradıklarını ifade ederler.
Daha önce yazdığım iki yazımda ‘Doğacı Filozoflar’ın hayat ve anlam üzerine serdettikleri görüşleri ve yaklaşımları konu edinmiştim.
Bu yazımda da, Hakikat ve Erdem üzerine hassasiyet gösteren Epiktetos’un “Düşünceler ve Sohbetler” kitabından alıntılar yaparak istifadenize sunuyorum.
Muktedir olmadığınla oyalanma, sorumlu olduklarına yoğunlaş!
İnsanların muktedir oldukları alanlar var; muktedir olmadıkları alanlar var.
Mülk, şöhret, atmosfer hareketleri, doğa olayları, başka insanların tercihleri ve biyolojik varlığımız bizim dışımızda vardır ve bir döngü içinde varlıklarını sürdürür. Bunlar bizim iktidar alanımızın dışındadırlar.
Nefretimiz, umudumuz, sevgimiz, kaygımız, yaşam biçimimiz, arzularımız, tepkilerimiz ve tercihlerimiz; yani tutum ve davranışlarımız bizim iktidar alanımız içindedir.
Gök gürledi, fırtına koptu; ya da karşıdan birileri sana hakaret etti. Bundan alınmanın, kızmanın, moralini bozmanın gereği yok. Çünkü senin muktedir olmadığın bir alandır bu. Lakin buna nasıl tepki verdin; bu senin iktidar alanındır ve sen bu tercih ve tutumundan sorumlusun.
Dolayısıyla sahip olduğun ve tercihlerinle ortaya koyduğun benliğine mukayyet ol ve buna yoğunlaş. Dışındaki ve muktedir olmadığın ötekiyle fazla meşgul olma.
Korkularının yerini değiştir. Elimizde olmayan şeyleri elimizde olana intikal ettir. Elinde olmayan alanda tamah, hırs, talep, ihtiyaç içinde olursan hayal kırıkların, rezil olman ve hüsranın artar.
Bir çömleği seviyorsan, topraktan yapılmış bir çömlek olduğunu bil; kırılırsa üzülmezsin. Çocuğunu ve karını seviyorsan, fani bir varlığı sevdiğini bil; ölürse ızdırap çekmezsin.
Bir insanı dost mu edindin; insanların hata ve yanlış yapabilme gerçeğini bil. O zamani ihanet etmesi veya terk etmesi seni yıkmaz.
Yani özetle; insanı üzen eşyalar ve kişiler değil, fakat bunlar hakkındaki fikir ve yaklaşımlarındır. Üzüldüğümüzde, hayal kırıklığına uğradığımızda dışarıda sebep aramak yerine kendi yaklaşım ve değerlendirmemizi gözden geçirmeliyiz.
Hayatında olup biten şeylerin, dilediğin şekilde olmasını isteme. Nasıl oluyorlarsa öyle olmaları gerektiğini kabullen. Böylece mesut olursun.
Ölüm, tevekkül…
Her ne hakkında olursa olsun, ‘Onu kaybettim deme!’ Fakat Onu geri verdim de! Çocuğun mu öldü; Onu geri verdin. Eşin mi öldü; Onu geri verdin. Tarlanı mı elinden aldılar; yine iade ettin.
Hayatın ve varlıkların, bir otel odasında istifade ettiklerinden farklı değil ki.
Bir işle meşgulken veya elinde kimi eşyalar varken yukarıdan biri, yüksek mevkide bulunan bir amiriniz sizi çağırdığında elinizdeki eşyayı veya uğraştığınız işi bırakarak çağrısına koşarsınız değil mi? Hayatın hangi safhasında ve hangi iş ile meşgul olursan ol, ölüm vakti ve çağrısı sana geldiğinde de aynı şekilde davranmalısın. Bir yakının için de böyle olmalı.
Eğer çocuklarının, eşinin ve dostlarının ebediyen yaşamasını (ölmemesini) istiyorsan akılsızın birisin. Çünkü muktedir olmadığın ve elinde olmayan şeylere kapılmış ve doğanın sana uymasını beklemişsin.
Başaklar niçin olgunlaşıp sararır; Biçilmek için değil mi? Başak için sarıp olgunlaşmak ne ise; insanlar için ölüm odur.
İntihar teşebbüsü
Bir arkadaşının ölmeye karar vermesi üzerine kendisine giderek konuşur.
-Niçin ölmek istiyorsun? Sorusuna cevaben; Karar verdim der.
Epiktetos; Bu bir sebep olamaz, İnsan bütün verdiği kararları tatbik etmemelidir. Yalnızca doğru, makul, meşru kararları uygulamalıdır.
Bizi neden iyi bir dosttan, memleketi iyi bir vatandaştan mahrum etmek istiyor ve hiç kabahati olmayan bir insanı (kendini) öldürmeye kalkışıyorsun?
‘Karar verdim bir kere’ diyorsun; Peki beni öldürmeğe karar verseydin bu karar gereği beni öldürmen mi icap ederdi?
İradeni önemse
Hastalık vücut için bir engeldir; fakat iraden için değil. ‘Ben topalım’ dediğinde bu vücut için bir zaaf olabilir, ama iraden için değil.
Mihnet ve zillet içinde varlıklı yaşamaktansa, erdem ve onurunla açlık ve yoksunluk içinde olmak daha iyidir.
Eğer yenmesi senin elinde olmayan bir savaşa girmezsen yenilmezsin.
Ne zaman biri seni kırar veya kızdırırsa, bil ki seni kızdıran o adam değil senin kanaatindir.
Senin asli servetin sadakat, tevazu, haysiyet ve safiyetindir. Mal, şöhret ve statü ise senin dışında ve senden alınabilir şeylerdir. Kendine gerçekte ait olup senden alınamayacak olanı, senden alınabilir dış sermaye ile değiştirme. O zaman gerçekte hür ve asil olursun.
Yalakalık yaparak ve kişiliğini zedeleyerek varacağın yer erdemsizliktir. Böyle yapanlar kişiliklerinden ödün vererek tutunmaya çalışırlar. Asalet ve haysiyet şöhret ve statüden iyidir.
Başkasına verdiğin nasihatleri kendine de yapmayı unutma. Birinin eşyası kırıldığı için üzüldüğünü gördüğünde “dert etme, küçük kazadır, oldu” diyerek teselli ediyorsun. Oysa aynı durum eşyan için sözkonusu olduğunda aynı telkini kendine de yapmalısın.
Başkasının oğlu, eşi, yakını öldüğünde ona sabırlı, metanetli ve kanaatkâr olmasını telkin ederiz. Ama kendi başımıza geldiğinde “mahvoldum, perişan oldum” deriz. Başkasına yaptığımız telkin ve tutumu kendimize de söylemeliyiz.
Erdemli olmak için tavsiyeler
Sorumluluktan kaçamazsın; çünkü O, baban! Ama benim babam fena biri… İyi ama tabiat sana zaruri olarak iyi bir baba mı bahşedecek? Hayır, sadece sana bir baba verecek. Ya da kardeşin sana haksızlık mı ediyor? Onu kardeşin olarak kabullen ve ona yanlış yapma. Senin dışında verili olanı kabullenmek gerekiyor.
Başkalarının yanında da, yalnız başına iken de uyman gereken ahlak ve kişilik kuralların olsun.
Mecbur olmadıkça yemin etme. Başkalarının dedikodularını taşıma ve lafazan olma.
Yaptıkların ve yapacakların kötü bir şey ise hemen terk et. Eğer iyi ise, başkalarının ne demesini dert etme.
Yürürken bir çiviye basmamaya, ayağının burkulmamasına dikkat ettiğin gibi; senin özün olan ruhunun kirlenmemesine, aklının çelinmemesine ve kişiliğinin zedelenmemesine de özen göster.
Kişi servetin çokluğu, bedenin güçlü ve güzelliği ve konuşmasının etkileyiciliği ile iyi olmaz. İyi insan olmak, iyi davranışlara ve tepkilere sahip olmaktır.
Erdemli insan iyiliklerini sıralamaz; iyi olur, iyilik yapar.
Kendine biçtiğin kıymet kadarsın. Hür görüyorsan hür, köle görüyorsan köle!
Birbirinden farklı iki tabiattan müteşekkiliz. Hayvanlarla müştereken sahip olduğumuz beden ve ilahi cevher olan ruh. Bazıları hayvanlarla müşterek olan tabiata düşkündür, bazıları da cevhere.
Allah renkleri yaratıp gözleri yaratmasaydı, gözleri yaratıp ışığı yaratmasaydı bunlar ne işe yarayacaktı? Bu üç şeyi birbiri için yaratmış olan kimdir? Bu olağanüstü yaratmayı yapan bir ilahi kudret vardır.
Bazı heykelleri veya antik cisimleri görmek için uzak mesafe kat edip müzelere gidiyor ve gördüklerine hayret ediyorsun. Oysa seni hayrete düşürecek olanı görmen için uzaklara gitmene gerek yok. Kendine bak; niçin doğduğuna, nasıl doğduğuna bak. Etrafındaki tabiata ve düzene bak. İmrenmeye layık o kadar çok şey var ki!
Benim burnum niye akıyor, burun akıntısı olmasaydı deme! Burnumu silecek elim var diye şükret.
Ben niye topal doğdum diyorsun; Allahı mı ayağına göre, yoksa ayağını mı Allaha göre dizayn ediyorsun. Haddini bil.
Geceleyin lambalar sönüp kapıyı kapattığında kendini yalnız hissetme. Sen yalnız değilsin!
Epikur, haz almak için bize evlenmemeyi ve çocuk derdi çekmememizi söylüyor. Behey sefil; en vahşi hayvanlar bile yavrularına sahip çıkar. Sen onlardan da aşağı olmamızı mı istiyorsun?
Sultanların ve büyüklerin huzuruna girdiğin vakit, daha yükseklerde ve daha büyük bir sultanın seni görüp seni duyduğunu ve O’na borçlu olduğunu hatırla. Böylece Gereksiz dalkavukluk, iftira, yalan ve davranıştan uzak durursun.
Doktora giden bir hastaya; ‘Sıtman var.’ Bugün yemek yeme, sadece su iç! denildiğinde, hasta doktora teşekkür eder. Bilge biri ‘cahil’ birine; fena arzuların sonu yok, kendini dinginle; intikam duygusu, öfke, iffetsizlik ve tamahtan uzak dur denildiğinde ise öfkelenip yüz çeviriyor! Bu fark nereden geliyor? Çünkü hasta ağrısını duyar, fakat cahil bu acıyı duymaz.
Toplumda politik ve ekonomik polemiklerin ve kişisel ihtirasların çokça konuşulduğu bu demde daha asli ve daha hayırlı bir mevzuyu dikkatinize sunmak istedim.
Zira sel gider, kum kalır.