Emeklerin Emeklisi

1990’da ilkokula
başladım, önceki yıl okuldan kaçtığım için bir yıl kayıpla başladım. İlerleyen
yıllarda düşündüm ki her şey Allah’ın takdiri. Her kaybettiğim zamanın bir sonrasında
güzel insanlar tanıdım, uygun ortamlar yakaladım.
İşte okula başladığım o
sene içersinde Bedii Hoca’yı tanıdım. Bir sabah içtima olmuşuz (gibi) baktım
kısa saçları ve sportif duruşuyla bir abi, öğretmenlerin arasında duruyor. Daha
sonraki günlerin birinde sınıfımıza geldi. Öğretmenimiz (Medine Hoca) bize kendisini tanıttı. Vay o abi öğretmenmiş,
dedim, kendi kendime.
O vakitler sınıf
öğretmenimiz olmasa da gelip derslerde bizi coşturmasını dört gözle
bekliyorduk. Enerji doluydu ve ara sıra bize verdiği enerji can suyu gibi
geliyordu.
Sınıfımızda bir
kızcağız vardı. Sessiz mi sessiz, ürkek, kendi kabuğunda; öğretmenimiz bir
türlü kendisini açamamıştı. Bedii Hoca günün birinde bunu fark etti. Birkaç
şaka yaptı. Yok… Sırasına doğru gitti. Arkadaşımız ayağa kalktı, ona bir şeyler
söyledi sonra sınıfta bir kovalamaca başladı. Biz, öğretmenimiz, arkadaşımız
kahkahalardan yerlere yatıyoruz. Bedii Hoca kendisiyle daha sık ilgilenmeye
başladı. Sonraları o arkadaşımız yavaş yavaş oyunlara da ortak ödevlere de sohbetlere
de katıldı.
Bir başka arkadaşımız
bizimle üçüncü tekrar olmak üzere 1. sınıfa devam ediyordu. O zamanlar ‘sınıfta
kalma’ diye bir şey olduğundan çocuk yine kalmıştı. Biz ikinci sınıfta dönem
ortalarındayken çat kapı Bedii Hoca ile o arkadaşımız geldi. Bir de ellerinde
okuma kitabı… ve o arkadaşımızın okumayı söktüğü o ana tanık olup hep birden
alkışladık. Dördüncü öğretmeni olarak Bedii Hoca inat edip okumayı söktürmüştü.
4. sınıfa geçtiğimizde
öğretmenimiz değişti. Yeni öğretmenimiz Ahmet Doğan. Meğer bunlar ‘muhteşem
ikiliymiş’. O yıllarda, OHAL döneminde birçok öğretmenin istifa edip köşesine
çekildiği, internetin olmadığı, bilgisayarın bulunmadığı, fotokopinin bile
sağlıklı olmadığı yıllarda ‘muhteşem ikili’ hafta sonları bile çalışıyordu.
Daktilo ile yazdıkları çoktan seçmeli soruları, fotokopi ile çoğaltıp hafta
sonu kurslarında bizi Anadolu Lisesi sınavlarına hazırladılar. Kaynak bulmak da
zordu, test kitabı da dersane de… Ha o aralar Gülenciler yeni yeni giriyordu
memlekete. Bizim başarımızın daha yüksek olduğunu ve öğrencilerin daha çok
rağbet ettiğini görünce kurslarımızın yasal olmadığını öne sürerek kapatılması
için başvuruda bulunmuşlardı. Neyse…
İşte, hayattaki
başarımın büyük bir kısmını Bedii ve Ahmet hocalar ile geçirdiğim o iki seneye
borçluyum. Sınıflar yan yanaydı. Ara sıra değiştirirlerdi. Böylece iki sınıfın
ikişer öğretmeni varmış gibi bir verim aldık.
Bilgi yeterlilikleri
yanında kendilerine özgü teknikleri, dersi bir eğlence olarak görmeleri bizi
okula bağlıyordu.
Gah elinde flütle Bedii
Hoca gelir, çalar biz de söyler ve Ahmet Hoca ile oynardık. Gah dersi bırakır
halay çekerdik. Gah fıkralar anlatılır gah şakalaşılırdı. Bir düşünün ben
futboldan oldum olası hazzetmem ama öğretmenlerim kıyasıya maçlarımıza katıldığı
için sahaya dalar ve oyuna katılırdım.
Öğrencinin kalbini
kazandı en başta; arkadaş gibi, kardeş gibi davranır öyle ders anlatırdı, Bedii
Hoca. Mesleğindeki başarısının en büyük sırrı buydu. Gerisi kendiliğinden
geliyordu. Kitaptan öğrendiği yöntemlerle değil, kalpten kalbe yol bularak ders
işlediğinden çok etkileyiciydi. Onun uyguladığı yöntemler ‘eğitimde yeni
yaklaşımlar’ diye son on yılda uygulanır oldu. Hocam bunları kendi keşfetmişti,
galiba. Neredeyse her öğretmenin sınıfına uğrardı. Öyle hissediyorum ki
öğretmenler de bundan memnuniyet duyuyordu.
Bugün Kızıltepe başta
olmak üzere yurdun dört bir yanında hatta az da olsa yurt dışında çalışan ve
başarılı birçok genç Bedii Hoca’nın tezgâhından geçmiştir.
Onlarca doktor, avukat,
mühendis, mimar, eczacı; kendisi gibi yüzlerce öğretmen; ressam, sinemacı,
yönetmen, oyuncu, sporcu, gazeteci, yazar, hatta bir deli(o ben oluyorum)…
Hepsinin de ortak noktasının Bedii Hoca olduğunun göstergesi şudur:
Hayatlarında Bedii Hoca’dan sonra onlarca öğretmen ve akademisyen yer almasına
rağmen, hala Bedii Hoca’dan kopamamış olmalarıdır.
Ahmet Hocam üç dört yıl
önce emekli olup torunlu bir hayata merhaba demişti. Mehmet Bedii Demir ise bu
hafta emekliliğe adım atıyor. Gerçi o yine sağda solda bir öğrenci bulup
rehberlik eder de… Şimdi için emekli, diyelim biz.
Emeklilerin değil,
EMEKLERİN EMEKLİSİ,
Emeklerin için sağ ol,
var ol. Işık olduğun çocukların sevgisi ve duası her daim yolunu aydınlatsın. Mehmet
Bedii Demir Hocam; Hakkını helal et.