Egemenlik, kayıtsız şartsız milletin midir?
Egemen irade ile milleti temsil eden milli irade arasında yıllardan beri devam eden bir hakimiyet kavgası bulunmaktadır.
Egemen irade Türkiye cumhuriyeti kurulduğundan beri milli iradenin üstünde bir irade olagelmiştir. Egemen iradenin Milletin iradesinin önüne geçtiği dönemler hep sıkıntılarla geçmiştir. Darbeler yaşanmıştır. Adnan Menderes’in idamı, Turgut Özal, Eşref Bitlis, Uğur Mumcu’nun öldürülmeleri, Danıştay’a yapılan saldırı da egemen irade ile ilintilidir. Kürtçe konuşma, türkü, şarkı söyleme dinleme, kasetleri bulundurma dahi suç haline getirilmiştir. İbadet mekânları kışla ve at ahırı yapılmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde başka dilde okunmayan ezan Türkçe okutuldu. Şehirlerin girişinde şapka dükkânları açtırıldı. Siyasiler milletin iradesini yasalara yeteri kadar yansıtamadılar. Türkiye Cumhuriyeti 80 küsur yıldır milli irade tarafından yapılan bir anayasa göremedi. Ucube kavramlar bahane edilerek anayasaların değiştirilmesi önlendi.
27 Nisan muhtırasına kadar yaşanan süreçte egemen irade üstünlüğünü hep korumuştur. 27 Nisan muhtırası sonrasında hükümet şapkasını alıp gitmedi. Egemen iradeye direndi. Bu süreçten sonra üst üste egemen iradeyi temsil eden kişilere yönelik operasyonlar gerçekleştirildi. Ancak Egemen irade halen güçlü ve gücünde pek fazla bir şey kaybetmiş değildir. Mehmet Haberal’ın ismi bir dönem Cumhurbaşkanı adayları arasında geçiyordu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Haberal’ı bir türlü cezaevine koymayı başaramamıştır. Uzun süredir tutuklu bulunmasına rağmen cezaevini görememiştir. Haberal için rapor düzenleyen doktorlardan bir kaçı cezaevine konmasına rağmen o hala hastanede tedavi adı altında keyif sürdürmektedir. Milletvekili seçildiği için de yakında bir şekilde tahliye edilecektir. Acaba o zaman da hastanede yatmaya devam edecek midir? Yoksa koşa koşa gelip yemin mi edecek. Yakında hep birlikte oynadığı rapor oyunlarını görmeye başlayacağız.
CHP’nin kaset skandalı ile yeniden dizayn edilmesi, keza MHP’nin başında oynanan oyunu da egemen irade yönetiyor. Yemin krizinin yaşanmasına sebep olan da yine egemen iradedir. Egemen iradenin istediği adaylar olmasa CHP böyle bir tavır ortaya koymayacaktı.
Merve Kavakçı başörtüsü ile meclise girdiğinde DSP’li vekiller tarafından dakikalarca protesto edildiğini bilmeyen yoktur. Bülent Ecevit ısrarla bu bayanı dışarı çıkartın, ona haddini bildirin diyordu. Kürsü önünde barikat kuruldu. Konuşmasına müsaade edilmedi. Sonuçta milletin oyunu almasına rağmen hiçbir suç işlemediği halde milletvekilliği düşürüldü. Bununla da yetinilmeyip vatandaşlıktan çıkarıldı. Merve Kavakçı’nın vekilliğinin düşürülmesini isteyen egemen iradeydi. Milletin iradesini temsil eden vekil baskı altına alınmıştı. Allahın hiçbir kulundan sahiplenme görmedi. Kimse cesaret edip başörtülü vekile sahip çıkmadı. Yazan, konuşan kalemler her nedense yazmaz olmuştu, dilleri lal olmuştu. Demokrat olduklarını, hak hukuk savunduklarını unutmuşlardı. Arada bir iki kalem hariç tümü korkularından köşelerine çekilmişlerdi. Yoksa Merve Kavakçı ’yı meclise gönderen irade meşru bir irade değil miydi?
Şimdi ise durum tersi yönde işlemektedir. Kavakçı’yı yuhalayan zihniyet benzer durumda. Kavakçı’ya sahip çıkmayanlar şimdi mal bulmuş mağribi gibi tutuklu bulunan vekillere sahip çıkmakta, cezaevinden tahliye edilmeleri için formül üstüne formül geliştirmektedir. Millet iradesinin önünde herhangi bir engel kalmamalıdır. Bu anlamında ne yapılması gerekiyorsa bir an evvel yapılmalıdır. Şuna da mutlaka dikkat edilmedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti bundan sonra da yargı devleti, polis devleti hüviyetini de almamalıdır.
Hiçbir şey artık eskisi olmayacak, Arap baharı, milletlere iradelerinin nelere kadir olduğunu göstermiştir. Egemen irade dahil hiçbir güç artık millet iradesinin önünde duramayacaktır. Egemen irade ile özdeşlemiş kişiler bile kurtuluşlarını, özgürlüklerini millette aramaya başlamışlardır.
Son mercii millettir artık…