Dua; Bir Ömürdür

KÖŞE YAZISI

Dua kelimesi, “çağırmak, seslenmek, istemek; yardım talep etmek” manasındaki da‘vet ve da‘va kelimeleri gibi masdar olup, “küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya vaki olan talep ve niyaz” anlamlarına gelmektedir. Ayrıca Allah’a sunulacak talepleri sözlü veya yazılı olarak dile getiren metinlere de dua denilir. İslam literatüründe ise Allah’ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesini, sevgi ve tazim duyguları içinde lutuf ve yardımını dilemesini ifade eder. Dua, kulun bütün benliğiyle yüce yaratana yönelerek ondan istek ve dilekte bulunması anlamında dini terim ve bu amaçla icra edilen bir ibadet şeklidir.  Dua, ibadetlerin aslı ve özüdür. Zira dua tevhidin “La ilahe illallah”ın açıkça göstergesidir. Dua, kişinin arz ve ihtiyaçlarını sonsuz kuvvet ve kudret sahibi Allah’a arz etmesidir. Namaz duadır, zikir duadır, tevhid duadır... Dua; imanı arttıran, tevhidi pekiştiren, kalbe hayat veren bir ibadettir. Dua, kişinin Allah ile bağlantısını arttırır, muahbbetini sağlar, kulun yanlız olmadığını ve sahipsiz olmadığını gösterir. 

Dua, fiili ve kavli olmak üzere iki şekilde gerçekleşir; kavli duanın kabulü ve gerçekleşmesi için fiili duanın öncülük yapması gerekir. Dua, mü’minin en büyük sığınağı, hedefi şaşmayan silahıdır. Dua herhangi bir vakit ve mekanla sınırlandırılamaz. Dua ömür boyu devam eden bir ibadettir. Dua bela ve musibetlerin kaldırılmasında, ilahi rahmet ve yardımın elde edilmesinde başvurulması gereken ilk kapı olmalıdır. Dua kalbin Allah’a bağlı kalmasını, O’na tevekkül etmesini, ümit bağlamasını, O’na saygı göstermesini, O’na muttaki olmasını sağlar. Dua; kalbin, ruhun ve dilin bir arada ibadet etmesiyle gerçekleşir.

Kur’an-ı Kerim’de iki yüz kadar ayet dua ile ilgilidir. Kur’an’nın ilk suresi Fatiha bizzat Allah-u Azimuşşan’ın kullarına öğrettiği bir dua özelliği taşır. Bu sure-i şerife ile Cenab-ı Allah kullarına nasıl dua etmesi gerektiğini de en güzel şekilde beyan eder; önce Allah’a hamd-u sena ile ona övgüler sunmak sonra O’ndan af-mağfiret, bağışlanma gibi manevi isteklerde bulunmak sonrasında ise O’ndan istediği her şeyi isteme hakkına sahiptir kul. Zira Cenab-ı Hak kulun her isteğine karışlık vermeye hazır olduğunu bildirir ve her vesileyle kendisine başvurulmasını ister. Benim duam kabul olmuyor diye düşünüp duayı bırakanlara karşılık Hz. Peygamberin bu cevabı manidardır.“Dua eden kimsenin duası üç şekilden biri ile cevap verilir; dua edenin duası dünyada hemen verilebilir, ya da duasının karşılığında verilecek mükafat ahirete saklanır, ya da üzerinden istediği iyilik kadar bir kötülük giderilir.” Hz. Peygamberin dularına baktığımızda; genel olarak uhrevi mutluluk, kalp huzuru gibi daha çok manevi şeyleri istemiştir. Resul-i Ekrem (SAV)’in en çok yaptığı dualardan biri de Kur’an-ı Kerimin bizlere öğrettiği Allahım! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver. Bizleri cehennem azabından koru.” duasıdır. 

Duanın belli bir zamanı yoktur. Bununla beraber bazı anlarda yapılan duaların kabul olacağı rivayet edilmiştir. Bunlardan; seher vaktinde, ezanla kamet arasında, yağmur yağarken, oruçlu iken yapılan duaların, anne babanın evladına yaptığı duaların kabul edileceğine dair rivayetler vardır. Dua yalnızca Allah’a yapılmalı. Dua konusunda bizlere ışık tutan Fatiha Suresi “Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz” buyrularak bu hususun önemine dikkat çekilmiştir. “Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler. (Bakara Suresi 2/186) ayetinde “de ki” ifadesinin kullanılmaması manidardır. Fahreddin Razi bu ayrıntıyı şöyle izah eder; Kur’an birçok yerde Hz. Peygamber aracı kıldığı halde; yani “de ki” ifadesini kullandığı halde, dua ayetinde “de ki” ifadesini kullanmamıştır. Bu incelik, duada vasıtanın direk ve sadece Allah’a yapıldığını göstermektedir. Allah-u Teala ihlasla iyilik yapanların ecrini, samimi olarak dua yapanların duasını boşa çıkarmaz. Dua edenin, Allah-u Teala dışında başkasından istemesi şirk kapsamına girmektedir. 

Dua konusuna değinmişken kısaca “AMİN” mefhumuna da açıklık getirmek istiyorum. Amin, duanın kabulünü temenni etmek niyetiyle sonunda söylenen bitiriş sözüdür. Allah’a arz edilen dilekçenin (duanın) imzasıdır. Arapçaya emn “inanmak, güvenmek” kökünden türediği ve Allah’ın isimlerinden biri olduğu şeklindedir. Lügat manası “kabul buyur” veya “icabet eyle” anlamlarına gelmek üzere Allah’a hitaben kullanılan bir terim olduğu görüşü benimsenmiştir. Zira Mü’iminin kendisinin veya başkasının yaptığı duaların sonunda “Amin” demesi hadis-i şeriflerde teşvik edilmiştir. Konu ile ilgili Resul-i Ekrem (SAV) şöyle buyurur; “Sizden biriniz ‘Amin’ dediği vakit, gökteki melekler de amin der.” 

Dua ve amin mefhumlarını izah ettikten sonra, bizlere en güzel duaları ve dualara Amin demeyi öğreten Hatemü-l Enbiya’nin duası ile Amin diyelim. Allahümme inni es’elüke’l-hüda ve’t-tüka ve’l-afafe ve’l-gına” Allahım! Senden hidayet, takva, ve gönül zenginliği isterim.’ 

AMİN, AMİN, AMİN...