Diyarbakır’daki Kürt Konferansı

Geçen Hafta
sonu (6-7 Şubat 2016) Diyarbakır’da 6 Kürt Partisi “Kürdistan’da Savaşın
Sonlandırılması ve Siyasi Çözüm Perspektifi” konulu bir konferans düzenledi.
İki gün süren konferansa yaklaşık iki yüz kişi katıldı. Konferans bir sonuç
bildirgesiyle sona erdi. Konferans sonuç bildirgesinde, savaşın sonlandırılması
amacıyla devlete ve PKK’ye çağrıda bulunuldu. Konferansın tekniki ve
organizasyon kaynaklı sıkıntılarından söz etmeyeceğim. Zira bu gibi sorunlar
her zaman yaşanır.
Konferansı
düzenleyen Kürt partileri şunlardır:
Kürdistan Demokrat Partisi (PDK-BAKUR), Azadi Hareketi,
Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP), Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK), Kürdistani Parti
(PAKURD) ve Kürdistan Sosyalist
Partisi. Ayrıca bir çok STK temsilcisi, bağımsız siyasetçi ve aydın insanlar
konferansa katıldı. Katılımcılara bakıldığında konferansın niteliksel
zenginliği ve kapsam temsiliyeti ortaya çıkmaktadır.
Konferansın sonuç
bildirgesinde çatışmaların durması için şu cümleler yer aldı:
“Devlet ve hükümeti;
kentlerde, kırsalda ve sınır ötesinde sürdürdüğü savaş ve operasyon anlayışını
derhal terk etmeye çağırır. PKK,
kentlerdeki ve kırsal alanlardaki silahlı savaşı bir an önce sonlandırmalı,
hendekleri kapatmalı, barikatları kaldırmalıdır.”
Konferansın sonuç bildirgesi Türkçe, Kürtçe ve
Zazaki olmak üzere üç dilde okundu.
Konferansın
Kürt ve Kürdistan Sorununa Yaklaşımı
Konferans hazırlık komisyonu şu sonuçları
kamuoyu ile paylaşmayı kararlaştırdığını belirtti: “Konferansımız; Kürt ve Kürdistan meselesini bölgesel ve
uluslararası siyasal bir mesele olarak görür, sorunun çözümünü Kürt milletinin
kendi geleceğini belirleme hakkı olarak vurgular. Konferansımız; ülkemizin
güney parçasının bağımsızlık mücadelesini, güneybatının statü arayışını ve
doğunun yeniden ulusal canlanışı yönündeki mücadelesini destekler.
Konferansımız; Kürt, Kürdistan meselesinin halen devam
ediyor olmasının temelinde Türk devletinin izlediği ‘tek devlet, tek millet,
tek vatan, tek bayrak’ siyasetinin bulunduğunu tespit eder. Sorunun şiddet ve
askeri yöntemlerle çözülemeyeceğinin altını çizer. Konferansımız, devlet ve
hükümeti; kentlerde, kırsalda ve ‘sınır ötesi’nde sürdürdüğü savaş ve operasyon
anlayışını derhal terk etmeye çağırır.Hükümet,
Kürdistan’daki tüm siyasal kesim ve toplumsal aktörlerin oluşturacağı ortak
temsil heyetini muhatap alarak, uluslararası garantörlerin gözetiminde müzakere
sürecini bir an önce başlatmalı; halkımızın ulusal demokratik hak ve özgürlüklerinin
sağlanması için acil adımlar atmalıdır. PKK'nın
bugün yürüttüğü silahlı mücadelesi ve şehir merkezlerindeki çatışmaları bugün
Kürt halkına ve davasına hizmet etmemektedir. PKK,
kentlerdeki ve kırsal alanlardaki silahlı savaşı bir an önce sonlandırmalı,
hendekleri kapatmalı, barikatları kaldırmalıdır. Konferansımız Varto, Silvan, Cizre, Sur, Nusaybin, İdil,Şırnak ve diğer yerleşim
yerlerinde, çatışmalardan dolayı evlerini terk etmek zorunda kalan, zarar
gören, yaşamını yitiren veya yaralananların maddi ve manevi zararlarının
tazmini için devleti acil önlemler almaya çağırır.”
Kürt sorununun girift hale geldiği bir konjontür yaşıyoruz. ABD
ve Rusya gibi küresel güçlerin Suriye’ye müdahil olmaları, İran ve Türkiye’nin
ta başından beri bölgesel çatışma sürecinde aktif olmaları Kürt sorununu adeta
içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir.
PKK’nin liderinin cezaevinde olması örgütü, dünyadaki siyasi
süreci okumada handikaplarla karşı karşıya getirmektedir. Eski tarz siyasette
tutum alması bu tezimizin göstergesi oluyor adeta. Genel anlamda bu süreç Kürt
siyasi hareketi ve bu harekette yer alan aktörleri yeni arayışlara itmektedir.
Kürt siyasi hareketini oluşturan bütün bileşenleri tarihsel bir sorumluluk
beklemektedir. Zira bu bileşenlerin öznelerinin tamamı bu sorumluluğun farkında
olmalıdır.
Bize göre Kürt sorununu girift hale getiren genel anlamda iki
etken mevcuttur. Biri dış etkendir ki bu kapsamda Kürtleri statü sahibi olarak
görmek istemeyenlerdir. Şüphesiz bunlar Kürt halkının dostları değildir! Diğeri
de iç etkendir ki, bu tamamıyla Kürt siyasi hareketini oluşturan bileşenlerin “particilik
çıkarcı” anlayışından kaynaklanmaktadır. Bu tutum bir anlamda Kürdistan
sorumluluğunu üstüne almamaktır. Bu anlayış ise bir anlamda ‘Kürdün kendine
dost olmama’ yaklaşımı olarak da değerlendirilebilir.
Altı tane Kürt partisinin tarihsel bir konu gündemiyle bir
araya gelmesi çok anlamlıdır. Dar anlamda “particilik” anlayışı ve “ideolojik
siyaset” odaklı yaklaşımın miadını doldurduğu bir süreçte bu partilerin bir
araya gelmeleri özel anlamda dönemsel çözüm arayışı genel anlamda “birliğe
giden süreç”in başlangıcı olarak değerlendirmek gerekir.
Konferansın sonuç bildirgesinde cesurca yapılan çağrı ve bu
çağrının net ifadelerle dile getirilmesi, bu sürece katılan bileşenlerin
kararlılığını ve tarihsel misyonlarını ortaya koymaktadır. Öte yandan
konferansa katılan Kürt siyasi bileşenlerinin şiddetle aralarına net bir mesafe
koymaları Kürt halkının da onaylayacağı bir tutum bizce; zira hendek sürecinde
de görüldüğü gibi Kürt halkı bu anlamda bedel ödemek istemedi.
Bizce hiç vakit kaybetmeden konferansa katılan bileşenler,
aralarında küçük ayrıntılardan doğan farklılıkları bir kenara atmalı ve siyasi
arayışlarını somut bir şekilde daha büyük ölçekli ulusal bir şekle
getirmelidir. İnanıyoruz ki bu yapılırsa Kürt halkıyla bütünleşme daha ivedi ve
daha kolay olur. Zaten bu anlamda siyaseten bir zemin oluşmuş durumda. Elbette
ki farklılıklar demokratik siyasetin renkleridir; ancak bu farklılıklar birliğe
giden yolda engel olmamalıdır. Herkes biliyor ki, dünden bugüne Kürt siyasi
hareketinin en büyük sorunu birlik olamamadır. Bu sorunun yükünü hep Kürt halkı
çekmiş, bedel ödemiştir. Bu bağlamda Kürt siyasi hareketini oluşturan
bileşenler ertelenemez bir görev ve sorumlulukla karşı karşıyadır. Umarız bu
noktadan Kürt ulusal birliği çıkar.
Saygıyla…