“Dil Eğitimi” ve “Eğitim Dili”

Dil, bireyler arasında iletişim sağlayan önemli bir araçtır. Aynı zamanda bireyin kendi duygu ve düşüncelerini diğer bireylerle paylaşmasını da sağlaması açısından işlevsel bir role sahiptir. Bu bağlamda dil, gerek birey ve gerekse toplum yaşamı açısından oldukça önemlidir Ayrıca dilin toplumsal-kültürel farklılaşmalar döneminden itibaren de birbirlerinden -doğal olarak- farklılaştığını, böylece farklı dillerin ortaya çıktığını da söylemek mümkündür. Bu, her şeyden önce dil”in sahip olduğu doğallık ve canlılık özelliği ile yakından ilgilidir.
Günümüzün uygarlık seviyesi, kültürel, teknolojik, akademik gelişmelerin, birikiminin sonucudur. Bireyin sahip olduğu bilgilerin, yazı aracılığı ile sonraki kuşaklara aktarılması sonucu bilim ve kültür alanında ilerlemeler sağlanmıştır. Dolayısıyla düşüncenin ifade edilişi ve yazılı hale getirilerek kalıcılığını sağlamak, “birikim” ve “ilerleme” açısından önemlidir. Bu aşamada düşüncenin hangi dile ait olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Kaldı ki önemli olan, bilginin işlevsel olması ve bireyin yaşamına ışık tutmasıdır. Çünkü “bilgi” her şeyden önce insanlığın yaşamını kolaylaştırıcı ve onun yaşam standartlarını yükseltebilecek imkânların oluşmasını sağlaması açısından değerlidir.
Her etnik kimliğe ait bir dil olduğundan, yeryüzünde birbirinden farklı özelliklerde dillerin olması doğal bir durumdur. Dolayısıyla her toplum sahip olduğu toplumsal ve kültürel değerleri / özellikleri kendi dili aracılığıyla sonraki kuşaklara aktararak kendi kültürel devamlılığını sağlamaya çalışır. Bu açıdan bakıldığında kültürün devamının ön koşulu “dil”dir. Kaldı ki dil’i hem birey hem de toplum için bu derece önemli yapan olgulardan biri de kültürün devamını sağlamasıdır. Bu kapsamda kimi toplumlar birden fazla etnik kimlikten oluştuğu için içerisinde birden fazla dilin konuşulduğu dolayısıyla kültürel zenginliğin ortaya çıktığını söylemek mümkündür. “Kültürel zenginlik”, farklılıkların “barış” içerisinde bir arada yaşaması ile ortaya çıkan bir durumdur. Eğer bireyler, birbirlerinin farklılıklarına saygı ve hoşgörü ile yaklaşmazlarsa toplum için oldukça tehlikeli sonuçlar doğuran bir durum ortaya çıkar. “Toplumsal kaos” olarak ifade edilen “barışsızlık” durumu toplumun yaşadığı bir “travma” olarak nitelendirilebilir. Toplumlar da bu travmayı “demokratik ilkeler”i toplum yaşamına egemen kılarak aşarlar.
Birey, dünyaya geldiği ailenin dilini öğrenir. Bireyin ailesinden öğrendiği dil, “ana dil” olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla bireyin zekâsı, yaşantıları, üretimleri kendi anadili aracılığıyla olmaktadır. Kimi toplumlarda birden fazla dilin konuşulduğu için bir dil, devletin “resmi dili” olarak kabul edildiği, bundan dolayı da “eğitim dili” olarak, resmi dil kullanılmaktadır. Kimi ülkelerin de birden fazla resmi dili ve eğitim dili olduğu bilinmektedir.
Bireyin anadili dışında farklı bir dille tanışması, okul yaşamının başlamasıyla ortaya çıkar. Bu, okul yaşamında kullanılan dil, eğitim dili olarak ifade edilir. Bu eğitim diline, resmi dili bilmeyen bireyler “yabancı” kalmaktadır. Bu durum, bireyin sahip olduğu potansiyelin ortaya çıkmasını engelleyen bir olgudur. Anadili ile eğitim gören bireyler ile anadili dışında bir dille eğitim gören bireyler arasında bilgi seviyesi bakımından farklılaşmalar da ortaya çıkar. Çünkü eğitim dilini bilmeyen birey, öncelikli olarak eğitim dilini öğrenmek durumundadır. Bu, bireyi, dil nedeniyle geç öğrenen konumuna itmektedir. Hâlbuki aynı zekâ seviyesine sahip bireyler, “dil farklılığı” nedeniyle farklı öğrenme düzeylerine sahip olması 21. yüzyılın “demokratik ve özgür eğitim” anlayışıyla örtüşmemektedir. Bu nedenle “bireysel farklılıklar”, dil farklılığı nedeniyle derinleşmektedir. Bu sorunun “demokratik ilkeler” çerçevesinde çözülmesi, insan hak ve özgürlükleri açısından da bir zorunluluktur.
Günümüzde İngilizce’nin evrensel bir dil olduğu gerçeği bulunmaktadır. Bu durumun ekonomik, politik, kültürel olmak üzere çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Anadili İngilizce olmayan bireylere eğitim aracılığıyla “evrensel dil” olan İngilizce öğretmeye çalışarak bireyleri dünyayla rekabet edebilecek konuma getirmek amaçlanır. Ancak uzun yıllar okul yaşamında İngilizce dersleri gören bireylerin bu dili öğrenememesi İngilizce öğretme yöntemlerinin sorgulanmasının yanında bu dili neden öğrenmek zorunda olunduğunun da sorgulanması gerektiğini göstermektedir.
Bilgi ve düşüncenin, zeka ürünü olduğu, bu ürünleri ifade etmede dilin bir araç olduğu gerçeği başta akademik çevreler olmak üzere eğitimciler tarafından bilinmekte ve dile getirilmektedir. Günümüzde birçok ülkede bilim üretebilmek için başta İngilizce olmak yabancı dil bilme zorunluluğu bulunmaktadır. Bilim üretmek için yabancı dil bilme zorunluluğu, akademik çevrelerce de eleştirilmektedir. Bilim üretmek için yabancı dil bilme zorunluluğu, bireyin anadilini yetersiz görmenin de bir bakıma ifadesidir. Bundan dolayı - yabancı dil bilme zorunluluğu – kanımca- bir haksızlıktır. Birey, kendi anadiliyle düşünebiliyorsa bilim de üretebilir. Ayrıca “yabancı dil’e “yabancı” kalmış bireyler, sahip oldukları bilgiyi akademik platforma taşıyamamaları bilimsel üretim adına kayıptır. Dil bilimcilerin de üzerinde uzlaştığı husus, bireyin kendi dilinde kendini daha iyi ifade edebildiği ve bilgi üretebildiğidir. Bu nedenle eğitimde öncelik, anadil eğitimi olmalı ve bilim üretmek için yabacı dil bilme zorunluluk olmaktan çıkarılmalıdır. Bu, kültürel ve akademik gelişmenin de ivme kazanması anlamına gelir.
Demokratik, özgür, fırsat ve imkan eşitliğine dayanan eğitim anlayışı, bireyin sahip olduğu hak ve özgürlükleri açısından uygundur. Devlet yönetimlerinin eğitim politikalarını oluştururken / şekillendirirken bu ilkeleri göz önünde bulundurmaları, bireyin hak ve özgürlüklerine duyulan saygıyı göstermesi açısından oldukça anlamlı ve önemlidir.
“Toplumsal barış” ve “kültürel ilerleme”, anadil sayesinde gerçekleşmektedir. Bundan dolayı, bireye kendi anadili ile öğrenme ve bilim üretme fırsatlarının sunulması önemli bir olgudur. Bunun için “eğitim dil”inin “anadil” olması, bireyin öğrenme düzeyini yükseltmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki her kültür, kendi diliyle var olur, gelişir ve ilerler.
Îslameddîn DEMİRKAYA
29.08.2014 / 11:28Mamoste berdewamiya sirkeftina we dixwazim.