Dersaneleri AKP Kurmadı

KÖŞE YAZISI

Son iki yıl içersinde üzerinde sıkça durulan bir konudur, dersanelerin kapatılması ya da özel okula dönüştürülmesi meselesi. Konuya uzaktan yakından ilgili olan herkes tartışmanın AKP-Gülenciler kavgasının bir sonucu olduğunu söylüyor.  Haklılık payı da yok değil. Erdoğan istenmeyen bazı kurum ve uygulamaların kaldırılması tekliflerine hep “…biz kurmadık…biz getirmedik…biz yapmadık…” diyor. Ancak dersaneler konusunda aynı şeyi söylemiyor. Durum böyle olunca da AKP-Gülen kavgası bir daha akıllara geliyor.

Oysa her şey bir rüya gibi başlamıştı. 2006 sonrası AKP’nin güçlendiğini gören Gülenciler partiye olan desteklerini iyice arttırmış, alenileştirmiş, radikalleştirmişti. Hatta (hatırlasam nasname’de okumuştum) Ergenekon ve KCK operasyonlarını tertip etmek için özel ekiplerin taa Amerikacığımızdan gönderildiği iddiası bile vardı. AKP’yi bu kadar kendisine borçlu gören Gülenciler devletin yeni sahibi olarak da kendilerini görmek kaydiyle bütün kadroları kendilerine reva görüyorlardı. Ama ne olduysa araları açıldı.  Onlar da kendi iktidarları üstünde kimseyi kabul etmiyor, Erdoğan da. Özellikle şimdi yine çok tartışılan Fidan konusunda galiba ipler tamamen koptu. Zorlamalarda tutulmaya çalışılıyor.

Bütün varlığını dersnalere borçlu olan bu hareket için de kapanma kararı büyük bir yara demektir. Gerçekçi düşünüldüğünde bu böyle. Ancak bu kavganın gerçekçilikle bir açıklaması da görülmüyor. Sayıları 4 bini bulan bu dersanlerde (stajyerle beraber) 60 bine yakın öğretmen vardır. Bunun yardımcı hizmetleri, kaynak kuruluşları da hesaba katıldığında sayı yüz binleri buluyor. Bu kadar insanı bir anda işsizliğe mahkûm etmek akıl kârı değildir. Ayda 200-300 TL maaşla adam çalıştıran ufak tefek dersaneleri tartışmıyoruz.

Eğitim sisteminin sınav odaklı olduğu bir ülkede çözüm bu olmamalı. Fırsat eşitliği konusunu düşündüğümüzde “parası olmayanlar HEM’lerin kurslarına gitsin” diyebiliriz. Yıllardır dersanelerde çalışmış, boyunca çocukları olmuş önemli bir kitleyi bir anda yaralamak bu iktidar kavgasının acı bir ihmali, belki de zulmü olur.

Yıllar önce Hacettepe’den bir hoca şunları söylemişti: “ Türkiye’de ÖSS hazırlıklarına ailelerin verdiği parayla her yıl Koç Üniversitesi ayarında on beş üniversite kurulabilir.” (2003 verilerine göre.) Eğer siz eğitim sorunlarını ve üst öğretim kurumuna geçiş arbedesini gerçekten düşünüyorsanız, aranızdaki kavgaya bu kadar kurban vermezdiniz. Oturursunuz iyi bir planlama yaparsınız ve yumuşak bir geçişle dersaneler konusuna çözüm bulursunuz. Yoksa düzenini kurmuş, hayatını oturtmuş insanları öyle mağdur etmek, mutsuz insan sayısını arttırmaktan öte bir şey doğurmaz.

Gülenciler eskisi gibi sadece eğitimle ilgilenmeye karar verirse, siyaseti ve sosyolojik yapıyı düzenleme işinden vazgeçerse, ılımlı İslam modeli çalışmalarıyla uğraşmazsa, polis devleti kurmak idealini terk ederse zaten tartışma kapanır. Yani, efendim, asker kışlasına döndüğü gibi onlar da dersane ve derneklerine dönerlerse kavgaları biter. Karşılıklı güç gösterileri işi eğitim olan bir grubun işi değildir. Yok, aksini söylemeye devam ederlerse zaten işleri eğitim falan değildir. Biz de ne haliniz varsa görün deriz.

Bu yazıyı günlerdir yazmak istiyordum ama zaman bulamıyordum. İyi ki öyle olmuş. Gülen’nin yayınladığı teşekkür ilanına baktım.(hastalanmıştı ya ahali geçmiş olsun demiş). Cumhurbaşkanı’ndan, Başbakan’a, bakanlardan muhalefet partilerine, STK’lardan Müslüman ve gayri Müslim cemaat liderlerine, TÜSİAD’tan  yandaş ve muhalif medya örgütlerine hatta vekilimiz Ahmet TÜRK’e kadar neredeyse Türkiye’nin bütün oluşumlarının adı geçiyordu. Bu, başta kendisine yağ çekilen Erdoğan’a karşı bir uyarı gibi duruyor. “Bana gidecek kapı mı yok” der gibi.

Velhasıl kavganız için, bence, insanların kurulu düzenini bozmayın. Ben de dersaneleri ve çocukların en güzel yıllarını heba etmeyi elbette savunmuyorum. Lakin onlar ekonominin ayaklarından biri.