Derik’te Var “Ölmez Ağacı”

Ömrünün
uzun olmasından dolayı “ölmez ağacı” da denilen zeytin ağacı, içerdiği vitamin
ve minerallerle Allah’ın insanlara lutf ettiği eşsiz bir şifa kaynağıdır. 8
bin yıl öncesinden bu yana Akdeniz’i çevreleyen bütün ülkelerde yetişen zeytin,
en kötü toprak şartlarında bile yetişir. Kutsallığın, bolluğun, sağlığın, saflığın,
refahın, zaferin; kısacası insanlık için önemsenen bütün erdemlerin sembolü
olan zeytin, birçok efsaneye ve sözlü anlatıya konu olduğu kadar, eski
uygarlıkların yazıtlarında ve kutsal kitaplarda da övgüyle söz edilen bir
meyvedir.
Tufandan
sonra Hz. Nuh, suların çekildiğini öğrenmek için bir güvercini güneşin battığı
yere doğru salar. Güvercin, ağzında taze bir zeytin yaprağıyla dönünce suların çekildiğini
anlar. Ağzında zeytin yaprağı tutan güvercin, o günden bu güne, ümidin, yeniden
doğuşun ve barışın simgesi olur. Eski Mısır'da zeytin, evlilik tanrıçası
İsis’in sembolüdür ve tanrısal erdemlere eşlik ederdi. Firavun Tutankamon’un
başındaki zeytin yapraklarıyla örülü tacın adına “adalet tacı” derlerdi. Eski
Yunan’da bereket ve barışı temsil eden Athena’nın insanlara bir armağanı olarak
kabul görürdü ve kutsal bir soydan gelmenin belirtisi bir zeytin ağacının
altında dünyaya gelmiş olmaktı. Yine Antik Yunan’da yedi bilgeden biri kabul edilen
Solon’un koyduğu kanunlarda zeytin ağacı kesenlere ağır cezalar uygulanmıştır.
Bu, tarihteki bilinen ilk zeytin koruma kanunudur. Tıp biliminin kurucusu
sayılan Hipokrat, yıkanamayanlara, hiç olmazsa zeytinyağıyla vücutlarını
ovmalarını önerir.
İlahi
kaynaklı bütün dinlerde adı geçen 5 meyve vardır: Zeytin, incir, hurma, üzüm ve
nar. Tevrat ve İncil’de pek çok defa geçen zeytin Kuran-ı Kerim’de Tin,
Nur, En’am ve Nahl olmak üzere 4 surede 6 defa geçer. Hz. Davud’un
Tevrat’ta kendisini zeytin ağacına teşbih etmesi bu ağacın kutsallığına
yorulur: “Fakat ben Allah’ın evinde yeşil zeytin ağacı gibiyim; daima ve
ebediyen Allah’ın inayetine güvenirim.” Hristiyanlık açısından zeytin dalı
taşıyan güvercin, ölmüşlerin ruhlarını gagasıyla Allah’a taşıyan bir aracı
olarak görülür. Pavlos’un Romalılara mektubunda Hz. İsa zeytin ağacını bir
benzetme unsuru olarak kullanır: “… Ama iyi cins zeytin ağacının kimi dalları
budandıysa ve sen yabani bir zeytinken onların arasına aşılanıp, onlarla
birlikte ağacın yaşam sağlayan özüne ortak oldunsa sakın önceki dallara karşı
böbürlenme!”
Kuran-ı
Kerim’de zeytin ağacını, meyvesini, yağını öven ve onu kutsal kabul eden
ayetler yer alır. Bu ayetlerde zeytin ağacının yine kutsal bir yer olan Sina
Dağı’nda yetiştirildiği, sıkılarak yağının çıkarıldığı ve bu yağın yemeklere
lezzet, hastalıklara şifa vermek için kullanıldığı belirtilir. Tin suresindeki
“İncire ve zeytine yemin olsun.” ifadesiyle incirin yanı sıra zeytinin de kutsal kabul
edildiğini anlıyoruz.
***
Zeytinin
kendisi bir yana, hatta eski Anadolu uygarlıklarında “sıvı altın” dedikleri
yağı da şöyle dursun; yaprağı, ağacı ve çekirdeği bile ayrı birer nimet.
Akdeniz ülkesi olmamız hasebiyle zeytinden ülke olarak biz de yeteri kadar
nasiplenenlerdeniz. Ülkemizde 180 milyon civarında bir zeytin ağacı varlığı
tahmin ediliyor. Ülkemizin neredeyse her bölgesinde zeytin yetişebildiğinden
olacak, birçok ilimiz kendisini “zeytinin başkenti” olarak görüyor. Ayvalık,
Aydın, Akhisar, Kilis … “Kleopatra, güzelliğini Mut zeytinyağına borçluydu”
diye düşünen Mut sakinleri de kendilerini zeytinin başkenti ilan ediyorlar.
Zeytinin başkenti neresi olursa olsun realite şu ki; zeytinde Gemlik,
zeytinyağında Ayvalık bugün için lokomotif durumda.
Son
dönemlerde uygulanan doğru politikalar sayesinde başka ürünleriyle ünlenmiş
bazı şehirlerimizin artık zeytincilikle anılmaya başlandığına tanık oluyoruz.
Yer fıstığının başkenti olan Osmaniye bugün, yaklaşık 4 milyon zeytin ağacına
sahip. Antep fıstığının başkenti Gaziantep’in sahip olduğu zeytin ağacı sayısı
10 milyona yaklaştı. Artık Mardin’de, Tekirdağ’da hatta Artvin’de bile zeytin ağacı
varlığından bahsediliyor. 20 yıl öncesinin tütüncü Akhisar’ı bile artık
“zeytinci Akhisar” oldu. Yuvarlama, tapan, çekişte, domat, memecik, uslu,
kalamata, sarı ulak, butko, gemlik, erkence, girit, tavşan yüreği, patos,
çelebi, eşek zeytini, sarı habeşi … gibi daha sayamayacağımız pek çok zeytin
isminin olması bile ülkemizdeki zeytinciliğin renkliliğini ve çeşitliliğini
ortaya koyuyor.
Şehrimiz
Mardin, zeytin yetiştiriciliğindeki üretim miktarı, endüstrileşme ve buna bağlı
olarak bu konudaki ekonomik büyüklük bakımından “zeytinin başkenti” gibi bir
iddiaya sahip değilse bile, buna aday bir potansiyele sahiptir. Derik, zeytincilikte
yüzyılları aşan bir geçmişe, kalite ve çeşitlilik bakımından da hiç
azımsanmayacak bir zenginliğe sahiptir.
***
Derik,
zeytinin anavatanı olarak kabul edilen Yukarı Mezopotamya’da yer alan şirin ilçemiz.
Yakın civarda iyi bilinse de pek çok kimse Derik’te zeytin yetiştirildiğinden
haberdar değil. Burada tanıtım açısından bir eksiklik olduğu âşikâr. Oysa pek
çok araştırmacı Derik’in, zeytinin anavatanı olarak kabul edilen bölgede
(Mardin, Maraş, Hatay üçgeni) yer
aldığını ve ilçedeki zeytinliklerde beş yüz yıllık ağaçların bulunduğunu
belirtiyor. Sadece bu bile ilçedeki zeytinciliğin mazisini bin yıllarca geçmişe
götürmeye imkân tanıyor.
Bugüne
değin dar bir alanda üretilip tüketilen Derik zeytini, yakın geçmişte önemli
sayılabilecek birkaç başarıya imza attıktan sonra nisbeten bilinmeye, tanınmaya
başlandı. Bunda Derik zeytinin uluslararası müsabakalarda elde ettiği başarının
rolü büyük. Derik zeytininden elde edilen zeytinyağı, Nisan 2019’da
İngiltere’de düzenlenen “London International Olive Oil Competitions” yarışmasında
430 ürün arasından birinci seçilerek altın madalyayla ödüllendirildi. Aynı
yılın haziranında yine İngiltere’deki “London 2020 Uluslararası Kalite”
yarışmasında da Derik halhalı kırma zeytini bronz ödüle layık görüldü. Temmuz 2020’de
Japonya’daki “Japon Prize” yarışmasında ise zeytinyağı alanında gümüş madalya
aldı. Derik zeytini ve zeytinyağı, bu ödüllerle hem ticari değerini artırmış oldu
hem şehit Derik kaymakamı Muhammet Fatih Safitürk’ün hayalini de gerçekleştirmiş
oldu.
Hâlihazırda
Derik’te, aşağı yukarı 12 bin dekarlık alanda zeytin
yetiştirildiği ve burada altmış civarında tarihi zeytinliğin bulunduğu
belirtiliyor. 200 ila 250 bin arasında değişen zeytin ağacından, “var yılı”
denilen verimli yıllarda 7-8 bin ton, “yok yılı” olarak tabir edilen yıllarda
da 4 bin ton civarında zeytin toplanıyor. Derik zeytininin bu denli lezzetli ve
kaliteli olmasını sağlayan etmenlerin başında kimyasal gübre ve ilacın hiç bir
surette kullanılmaması, bunun yerine genellikle hayvansal gübre
kullanılmasıdır. Sulamada da kuyu suyu yerine dere ve şelale suyunu özellikle tercih
eden yetiştiriciler var. Yüzyıllardan beri halkın önemli bir kesiminin geçim
kaynağı olan Derik zeytininin hasadı için şafak söker sökmez bahçelerine inen
çiftçiler, akşam hava kararana dek zorlu bir mesaiden geçiyorlar. Dallarından
özenle kopardıkları zeytinleri ayıklıyor, temizliyor ve elekten geçiriyorlar.
Siyah olanlarını ayrı, ufak olanlarını ayrı topluyorlar. Topladıkları zeytinler
ham şekilde satılmayacak olursa bu sefer hepsini kırıp tatlandırdıktan sonra
yenmeye hazır halde satıyorlar. Özellikle küçük ve siyah olan zeytinlerden de zeytinyağı
üretiyorlar.
Derik, zeytin çeşitliliği bakımından da epeyce zengin. Zoncık,
Güleki, Kejik, Belloti, Ğurseki, Melkebazi, Melebeli, Mavi, Zorahin ve Ağliş
şeklinde isimlendirilen zeytin çeşitlerine sahip. Fakat yine de Derik zeytini
denince yörede “xilxali” denilen “halhalı” zeytinine ayrı parantez açmak
gerekir. Son dönemlerde Hatay Altınözü ve Yayladağı da kendi halhalı zeytiniyle
ön plana çıkmaya çalışsa da işin ehli uzmanlar halhalı zeytininin ana vatanının
Derik olduğuna özel bir vurgu yapmaktalar. Anlaşılan o ki Hataylılar halhalı
zeytininin peşini kolayca bırakacak gibi görünmüyor; halhalı zeytininin kıymetini
vurgulamak için “Halhalı, temenu ğalu” yani “Halhalı zeytini çok değerli ve
pahalıdır.” şeklinde veciz bir Arapça ifade dahi kullanıyorlar.
Diğer
çeşitlere göre daha erken olgunlaşan halhalı zeytininin barındırdığı asit oranı
birim bazında 0,08 olarak tespit edilmiş. Diğer bölgelerdeki zeytinlerle
karşılaştırıldığında bu, çok düşük ve istenen bir oran. Çekirdeğinin küçük
olması ve etinin dolgun olmasından dolayı tercih edilen bu zeytin, raf ömrü de
uzun olduğundan yıl boyunca sofralarda tüketilebilmekte. Derik orijinli halhalı
zeytini daha çok yağlık olmasına rağmen sofralık olarak da tüketilir. Bir kere yiyenin
mübtelâsı olduğu halhalı zeytininin çok ihraç edilememesinin temel
nedenlerinden biri üretilen rekoltenin iç piyasaya ancak yetebiliyor olması.
Hem bilimsel ve hem de kutsal öğretilerde çok büyük önem
atfedilen zeytinin anavatanının Yukarı Mezopotamya olduğunun kabul ediliyor
olması, Derik zeytinine ayrı bir önem vermemizi gerektiriyor. Son dönemlerde
üniversitemiz başta olmak üzere ilgili kamu kurumlarımızın belli bir
farkındalığa ulaşmış olması sevindirici olsa da bu konuda hâlâ yapılacak çok
şey var. Derik başta olmak üzere Mardin’de yetiştirilen zeytinlerin biyolojik çeşitliliği
ve genetik durumlarının tespit edilerek koruma altına alınması bu konudaki ilk
adımlardan biri olabilir. Yerel üretim ve endüstrileşmenin sağlanarak
markalaşmaya gidilmesi de önemli. Türk Patent Enstitüsü aracılığıyla coğrafi
tescil işlemlerinin gerçekleştirilmesi ve zeytinlik alanlarda yapılaşmanın
önüne geçilmesi de ilk etapta yapılması gerekenlerden.