Dêrık, Zaxo Ya Bakurê Kurdıstanê Ye

İlçem olan Derik ile 1980’den kısa bir süre önce tanıştım. Dönemin gençliği olan ve liselilerden oluşan “Talebe” hareketi zamanıydı ki bu kavramı kırsalda yaşayan halk bulmuştu. Bu kavramı, halk DDKD, KUK, Apocu, Bağımsızlar grubu şeklinde adlandırabileceğimiz yani daha çok köylere giden, halkı bilinçlendiren bütün örgütlerin gençliği için kullanıyordu.
Talebeler ne yapardı?
Talebeler, halkı sosyalizm, emperyalizm, sömürü, Kürdistan tarihi vs konularında bilinçlendirmeye çalışırdı. Ellerinde bin bir emekle hazırlanmış gündeme ilişkin bilgileri içeren bildiriler veya mensubu oldukları fraksiyonun siyasi anlayışını içeren dergilerle köy köy dolaşırlardı. Dervişler gibi olan bu gençlerin, kalplerinde ve kafalarında kişisel çıkar kesinlikle yoktu. Tek hedef Kürdistan’ın kurtuluşu idi. Bu gençler daha çok lise okuyanlardan ve bir kısmı memur olanlardan oluşuyordu. Talebelerin bir kısmı ideolojik hedeflerinin gerçekleşmesi için silahlı mücadele savunur bir kısmı ise bu yöntemi benimsemezdi.
İşler tam yolunda giderken, 12 Eylül Askeri Darbesi’ne ramak kala KUK ve Apocular arasında çatışma süreci başladı. Kürt halını derinden sarsan bu çatışma süreci nedeni ve kapsamı ile hala aydınlanmış değil tam manasıyla daha doğrusu tarafların belgeleriyle. Bu süreç Kürt yurtseverleri arasında meydana gelen Kuzeydeki ilk örgütsel çatışma olması açısından çok önemli bir yere sahiptir. Bu, ayrı bir yazı konusu olarak irdelenebilir.
Talebelerin halkı uyandırma hamlesi ile bilinçlenme sürecinde halk teorisyen sayılabilecek örgütlerin yöneticileri ile tanışmaya başladı. Talebeler, köylere ayrı bir önem veriyorlardı; buna karşın köy halkı da gençleri sever ve evlerinde ağırlardı. Öyleki talebelerin köye uğramadığı zamanlarda köy halkı onların gelişlerini merakla beklerlerdi.
Talebeler, sadece bilinçlendirme yapmazlardı; aynı zamanda köy halkının sorunları ile ilgilenirlerdi. Onları ezenlere karşı örgütler ve korurlardı. Ayrıca talebeler, köy düğünlerine katılır, renklendirirlerdi; taziyelerini bildirir köylülerin acılarını paylaşırlardı. Bu durum güçlü bir dayanışmaya neden oluyordu. Bir süre sonra köyler kategorize olmaya başladı. KUK Köyü, DDKD Köyü, Apocu Köyü vs…
İşte bu süreçte, köyümüz olan Şabana da diğer komşu köyler gibi bu süreçten nasibini aldı. Her örgütten köyümüze gelen talebeler, bir evde köy gençliğini toplar ve saatlerce yukarıda belirttiğim konular anlatılırdı. Bir süre sonra köyün yaşlı insanları da talebeler geldiği zaman bu toplantılara katılmaya başladı. Köylere daha çok Derikli talebeler az da olsa Kızıltepeli olanlar da katılırdı. Tabi bunu Derik’e bağlı köyler için ifade ediyoruz.
Derik’e olan sempatimiz çok fazlaydı. Talebelerin ilçe merkezinde açmış oldukları dernekler ve buralarda yapılan eğitim çalışmaları köy gençliğinin ilgisini çok çekiyordu. Öte yandan talebeler buralarda kültürel ve sanatsal geceler düzenliyorlardı. En çok bu gibi etkinlikler köylü gençleri için ilgi çekici oluyordu.
Derik, işte bu yoğunlukla vardı ve kişilik bulmuştu, diğer Kürdistan şehirleri gibi. Derik, halk için Güney Kürdistan’ın şirin şehri olan Zaxo gibiydi. Halkın nazarında Derik, rengin ve şirindi. Köy gençleri işlerini, güçlerini bırakıp bu şirin ve rengin yere hep gitmek isterlerdi.
Bu atmosfer içinde Derikli talebelerle tanıştım ve 1978 Eylülünde Derik’te ortaokula kayıt oldum. Artık ben de talebelere katılmıştım. Çok sempati duyduğum devrimci kişilerin, halk önderlerinin çok yakınındaydım. Rızalarını almadığım için adlarını burada yazmayacağım ama o saygın kişiler, hala hayatta olanlar kendilerini çok iyi bilirler. Dostluklarımız hala çok güçlü ve devam ediyor. Hayatta olmayanları hürmetle yadediyorum ve anıları hep bize ışık olacaktır.
İşte Dêrik bundan dolayı bize hediyedir; bize tarihtir, hatıradır, değerdir. O yurtsever ortam sayesinde Derikli deliler ile tanıştım. Xeto ve Remo onların sembolüdür, heykelleri dikilen ilk deli olma kimliğine sahipler. Onları da rahmetle anıyorum. Kitan û hirbîlî Derikli analarımız ve bacılarımız Kürt folklorunun renkleri ve simgesidir. Derik kişiliğinin yarısı onlardır elbette. Qedrican ve Edip Karahan’ın diyarıdır Dêrik. Ve Kürt folklorik müziği dendiğinde akla kim gelir: Nejmedinê Dêrikî
Bu tarihi ve sosyal potansiyele kök salmış bugün yüzlerce Kürt aydını, siyasetçi ve sanatçı vardır Derikli olarak.
İşte bu yoğunluğuyla, tarihi kimliğiyle Dêrik’te de hendekler kazıldı ve barikatlar kuruldu. Dêrikê de Silvan, Cizre, Yüksekova, Silopi,Nusaybin, Diyarbakır Sur, Lice vs..gibi hendek anlayışı ile devlet güçlerinin çatışmalı zihniyetinin arasında kaldı. Kürdistan’ın hiçbir şehri bunu hakketmiyor.
Bilinmelidir ki, hiçbir Kürt özgürlüğü için verilen mücadeleye karşı değildir. Yıllardır varını, yoğunu bu uğurda seferber etmiştir zaten. Ama Kürt halkı yanlış uygulama ve yöntemlere de rıza göstermez. Nitekim İstanbul, İzmir, Mersin gibi metropoller başta olmak üzere memleketin dört bir yanında Dayanışma ve Kültür Dernekleri adı altında örgütlenmiş Derikliler yola koyuldular, Deriklilerin yaşadıklarına sessiz kalmadılar; kalamazlardı da zaten, zira her birinin hatırası, her birinin ruhu Derik’teydi.
Ancak gelene kadar Derik, olanlardan ağır bir yara almıştı. Her Derikli üzgündü elbette ama yapacakları şimdi o yaraları sarmaktır. Derik sokağa çıkma yasağı boyunca ağır hasar görmüştü. Deriklilerin o otantik evleri, yıllarca sofra kurdukları taş evler büyük yaralar almıştır. Halbuki o evler, sit alanı ilan edilmeliydi. Kültür ve tarihi turizme kazandırılmalıydı. Yıllara yenik düşmüş o evlerin bazıları vardır ki restore bile edilmelidir aslında. Çünkü o evlerde farklı kültürlerin izleri vardır. Ermeniler bu farklılığın kuşkusuz en önemli zenginliğidir. Derik’teki keçeciler, sabuncular, ayakkabıcılar hep Ermeni idi. Derik, elbette bu bileşenlerin toplamıdır. Cami ve Dêr kardeşliği vardır ve bu gerçeklik hep kirvelikle taçlandırılmıştır. Bu farklılıkları ile Derik hep demokratik bir kimlik oluşturmuştur. Bu ruhu taşıyan Derikliler, yerleştikleri metropollerde de sahip oldukları tarihi dayanışmayı yaşatıyorlar hala. Aslında Derik, Kürdistan’ın bir özetidir taşıdığı ruhla, tarihi dayanışmayla, sahip olduğu folklorik değerlerle…
Son süreçte Derik’te yaşananların ardında Kürt yazar, arkadaşım Enwer Karahan’ın şu Kürtçe satırlarını eklemek istiyorum:
“Herkes li ser dînê xwe, lê em bi hev re dêrikî ne... Xwezî em karîbûna bi hev re kurdîstanî jî bûna!”
Ve bir çağrı!!! Ne olur, şehirlerimizde çatışmalar olmasın; özgürlük adına yanlış yöntemler denenmesin; canımızla beraber tarihi ve kültürel değerlerimiz yok olmasın…bizler belediye şahsında kendi kendimizi yönetiyorduk…
Kürt şehirleri insansızlaştırılıyor. 1990’larda Kürdistan coğrafyasının kırsalı insansızlaştırıldı şimdi de Kürt şehirleri. Buna yol açmamak biraz da yapmamamız gerekenler var.
Umarım duydunuz bizi ve gereğini yaparsınız. Saygıyla…