Deniz Havası

Bir
tatil veya romantizm değil. Yıllar yılı “denize dökme” metaforuyla halkın eline
verilen elma şekerinden bahsediyoruz.
CHP’li bir vekil vatandaşımız
Hüsnü B. –siz ona yedi bela hüsnü de diyebilirsiniz- dün katıldığı programda
şunları söylemiş: “Diyelim ki ‘evet’ çıktı, kimse
heveslenmesin. Biz yine Samsun’dan başlarız, Amasya’ya gideriz, Sivas’a
gideriz, Ankara’ya geliriz. Buradan İnönü’ye Sakarya’ya Dumlupınar’a… Ulan sizi
İzmir’e kadar kovalamazsak anamızdan emdiğimiz süt helal olmasın. Sizi de sizin
yedi göbek sülalenizi de bütün emperyalistleri de yine İzmir’den denize
dökeriz”
Efendi, efendi… Bu metaforla milleti maalesef
yaklaşık bir asırdır uyuttunuz, kupkuru bir hamasetle ayakta kalmaya
çalıştınız. Olmadı, olamıyor. Hala bu halkı Milli Mücadele’yi ve rejimi
bilmiyor diye itham ediyorsunuz ve kazanacağınızı zannediyorsunuz. Kusura
bakmayın ama “denize dökmeye” çalışacağınız halk, zaten işgal çapulcularını
memleketten defetmiş olan faziletli insanların torunlarıdır. Yani sizin gibi
düşüncesiz olsalar asıl sizi kovalayacak olan tepeden baktığınız bu halktır.
Bu halka oligarşik bir rejimi
cunhuriyet-demokrasi diye yutturmaya çalıştınız. Hatta daha vahimi odur ki siz
önde gidenler bile Türkiye’deki rejimin demokratik olmadığını bilmiyordunuz.
Serbest seçimlerde halkın ortaya koyduğu iradeyi hiç hazmedemediniz.
Anadolu topraklarına sıkıştırılmış, sınır
ötesinde kalan kardeşlerini görmezden gelmiş, güçsüz bir ekonomiyle ve bol
pembe hayalli bir siyasi iradeyle bugünlere kadar geldiniz. İş kabukları
kırmaya yani çalışmaya gelince her zaman yaptığınız gibi metaforlara
sığındınız. Halkı halkla korkuttunuz. Halkı halkla tehdit ettiniz.
Canım kardeşim, bak, “canım kardeşim”
diyoruz. Fikirleriniz bizi hedef alsa dahi bağrımızdasınız. Ancak birkaç hususu
bir daha hatırlamanız lazım.
Oligarşik rejimi terk edip demokratik rejime
geçiş yapmalısınız.
Koalisyon dönemlerinde (Avrupa’ bal gibi
işlediğini söylediğiniz, koalisyon değil sizin kurduğunuz koalisyonlarda)
başarılı olsaydınız. İki ayda dövizi üç katına, bir gecede iki katına, faizleri
7800’lere uçurmamalıydınız.
Mücadele ettiğinizi iddia ettiğiniz
“emperyalistlere” tav olmamalıydınız.
Bugün veryansın ettiğiniz, ah vah ettiğiniz
güney sınırlarımız ötesinde kalmış kardeşlerimize sırt çevirmemeliydiniz.
Hâkim ve savcı atmalarında dede postu
referanslarına kendinizi fazla alıştırmamalıydınız.
Türkiye’nin dört bir yanında köy köy, mahalle
mahalle dolaşıp bu milletin hassasiyetlerini ve fikri genetiğini çözümleyip ona
göre politikalar üretmeliydiniz.
Sığ sularda yüzüp derin sulardan
kaçmamalıydınız.
Ortalama üç yılda bir yapılmış olan
seçimlerde söylem değiştirip de kazanan olarak çıkmalıydınız.
Ama neredeeee…
Üç yılda bir seçim rövanşı alamamış bir güruh
çeyrek asırlık bir seçim hamlesine mi girebilecek?
Bu seçim belki de Türkiye’nin çeyrek asırlık
peşin seçimi olacak. Bu yüzden dürtüsel davranıyorsunuz.
Mardin Mitingi…
Mardin mitinginden sonra Cumhurbaşkanı, “Evet
diyen ne kadar saygınsa hayır diyen de o kadar saygındır” açıklamalarında
bulundu. Mardin’in havasında suyunda demokratik anlayış ve hoşgörü var, inkâr
edilemez.
Tabii sahadaki arkadaşlara tavsiye
niteliğinde, 20 şubatta, şu cümleleri yazmıştım:
Ben evet derken komşumu, arkadaşımı, her gün çay içip sohbet
ettiğim adamı, alış veriş yaptığım esnafımı, meslektaşımı ötekileştirmem ve tercihinden dolayı suçlamam, suçlayamam. Oturur onlara anlatırım, gerekçelerini açıklarım.
Etiketleme basitliğine düşmem. Çünkü yarın öbür gün bunlarla komşuluğa,
arkadaşlığa, çay sohbetine vs. devam edeceğim. Ayrılık gayrılık olmayacak.
Hayır diyeceklerin başımızın üstünde yeri var.