Demokratikleşme Paketi ve Kürt Sorunu

KÖŞE YAZISI

Hazırlanan raporlar daima reçetesiz kalmıştır. Bunun yerine devlet Kürtleri askeri yöntemlerle tabiri caizse dize getirmeyi amaçlamıştır. Bu yöntem sonuç vermeyince bu kez iktidara gelen hükümetler, 90’lı yıllardan sonra çareyi sosyal ve ekonomik paketler açmakta aramaya başladı. Başbakanın son olarak açıkladığı Demokratikleşme Paketi ne ilk ne de son olacağa benzer.

İşte son olarak aylardır, hatta günlerdir hükümet cephesinden tartışılması ya da propagandası yapılan hatta bizzat başbakanın ağzından ‘Herkesi şoke edecek’ diye nitelenen paket nihayet başbakan tarafından açıklandı. Daha önce bazı bakanlar ve başbakan tarafından ana parametreleri açıklanan pakette Türkiye’de demokratikleşme sürecine ivme kazandıracak olumlu anlamda herhangi bir ‘şok’ yoktu.

Pakette kuşkusuz Kürt sorununun çözümüne yönelik bazı başlıklar vardı ama bunlar, Türkiye’nin bu köklü sorununun çözümünü karşılayacak kapsamda değildir; zira Kürt sorunu bir ulusun varolma-yok olma sorunudur ve radikal çözümler gerektirir ki bir pakete sığamaz büyüklükte!

Bizi asıl ilgilendiren sürmekte olan çatışmasızlık haline açıklanan paketin etkisi. Daha açık bir ifadeyle ‘Dağ fare doğurdu’ misalinden hareketle PKK’nin bu ‘içi boş’ paketi gerekçe göstererek eylemlere yeniden başlayıp başlamayacağı.

Kanımca PKK bu paketi gerekçe göstererek tekrar çatışma sürecine başlayan taraf olmak istemez. Zira 2013 Newroz’unda manifesto olarak nitelendirilen PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın okuna mektubunda Demokratik siyasete yapılan bir vurgu söz konusuydu ve bu vurguya hem Kürt halkı hem de örgüt bağlılığını açıklamıştı. Dolayısıyla işi bozan taraf olmak istemeyecektir PKK. Aksi olursa, ki bunu düşünmek bile istemez insan, güveni bozan taraf durumuna düşecektir.

Bir başka önemli nokta ise çözüm sürecine olan desteğin yapılan kamuoyu araştırmalarında görülüyor ki yüzde 68’lerde olduğudur. Böyle bir oran hiçbir zaman küçümsenemez ve öyle anlaşılıyor ki Türk halkının kahır ekseriyeti çözüm sürecine destek vermektedir.

Açık bir ifadeyle belirtirsek kim önce çatışma sürecine adım atarsa o kaybedecektir. Nasıl ki bu süre zarfında devlet, kendisine göre PKK’nin taciz edici eylemlerine rağmen (hükümet yetkilileri dağlarda açılan mezarlıkları, yol kesme eylemleri, şantiye basmalar vs..gösterdi) operasyonlar yapmadıysa PKK de kendisine göre ‘içi boş’ paketi bahane edip çatışma sürecini başlayan ilk taraf olmamalı.

Peki PKK ne yapmalı ya da genel olarak söylersek Kürtler ne yapmalı?

Buna karşılık Kürtler siyasi mücadelelerini yoğunlaştırmalı ve işi ulusal birlikle taçlandırmalıdır. Bunun için iki defadır ertelenen Kürdistan Ulusal Kongresi mutlaka yapılmalıdır. Bir çatışma süreci ilk defa ciddi manada Kürt ulusal birliğinin gündeme geldiği bu dönemi berhava edecektir, bu unutulmamalıdır. Bu yolda kesinlikle ama kesinlikle bireysel ve örgütsel kaygılar bir kenara atılmalıdır. Bilinmelidir ki, Kürt siyasi yapılar arasındaki ‘delege kontenjanı’ sorunu bütün Kürtleri kahretmektedir. 5 yüz-6 yüzbin nüfuslu devletlerin olduğu bir dünyada, 30-40 milyon nüfusa sahip Kürt halkının halen statü sahibi olmaması hem de kendi iç yapısından kaynaklı nedenlerden dolayı utanç verici bir durumdur.

Bu kez ulusal kongre ertelenmemelidir zira bir ileriye alma durumu kongrenin bir daha olamayacağı anlamına gelecektir. Aksi halde Kürtlerin ulusal umutları buharlaşacaktır. Kongreye  Mesut Barzani’nin başkan, Abdullah Öcalan’ın onursal başkan olarak seçilmesini öneriyorum.