Demokrasi ve Barış Konferansı’ndaki “Demokrasi”

KÖŞE YAZISI

Demokrasi ve Barış Konferansı ikinci kez Ankara’da düzenlendi. Hatırlanacağı üzere birincisi daha önce 25-26 Mayıs 2013 tarihinde yine Ankara’da düzenlenmişti. İkincisi düzenlenen konferansta hangi konular üzerinde durulduğuna bakalım.
1. Barışı tehdit eden bölgesel etmenler ve çözüm imkânları
2. Barış ve yeni siyasal düzen 
3. Onarıcı barış için kültürel ve sosyal haklar
4. Barış süreci ve barış mücadelesinin sürekliliği için örgütlenme önerileri
        İki gün süren konferansta daha önceden oluşturulan çalışma grupları yukarıda belirtilen konular üzerinde sunum yaptılar. 
HDP Basın Bürosu’ndan ise basın mensuplarına gönderilen bültende Demokrasi ve Barış Konferansına davet edilen bazı şahsiyetler kamuoyu ile paylaşıldı. İşte davet edilenlerden bazıları:

Ahmet Türk, Mardin Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı
Ali Topuz, gazeteci
Aslı Aydıntaşbaş, gazeteci
Cemal Canpolat, Cem Vakfı Genel Başkan Yardımcısı
Dengir Mir Mehmet Fırat, siyasetçi
Gençay Gürsoy, Prof. Dr.
Gültan Kışanak, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı
Hatice Çoban, Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı
Hatip Dicle, DTK Eşbaşkanı
Kamuran Yüksek, DBP Eş Genel Başkanı
Kani Beko, DİSK Genel Başkanı
Lami Özgen, KESK Eş Genel Başkanı
Mehmet Emin Aktar, avukat
Mithat Sancar, akademisyen
Müslüm Doğan, PSAKD Genel Başkanı
Nazan Üstündağ, akademisyen
Nuray Mert, gazeteci
Öztürk Türkdoğan, İHD Genel Başkanı 

Ayrıca, Demokrasi ve Barış Konferansı Düzenleme Kurulu’ndan yapılan açıklamada, “Konferansta  geçtiğimiz yıl 25-26 Mayıs’ta Ankara’da toplanan ‘1. Demokrasi ve Barış Konferansı’ndan günümüze Kürt Sorunu’nun barışçıl ve demokratik çözümü yolunda kat edilen mesafeyi değerlendirmek, ortaya çıkan yeni sorun ve imkânları gözlemlemek ve süre giden müzakerenin başarıyla sonuçlanmasına katkıda bulunmak için yapabilecekler tartışılacaktır.” denildi.
Konferansa davet edilen şahıs ve kurumların tam listesini bilemiyoruz. Ancak daha kimler davett edildi paylaşılmadığı için bir fikir yürütmek zor. Listeye bakıldığı kadarıyla kapsamın dar tutulduğu görülüyor. Daha geniş olması gerekiyordu. Zira konferansın adından da anlaşıldığı kadarıyla Demokrasi ve Barış kavramları yer almaktadır. Demokrasi derken bizden farklı düşünenlerin de kapsamda olması ve barış derken de kimlerle şöyle veya böyle kavgalı isek barışacağımızı vurgulamamız gerekir.
Örneğin iktidara yakın düşünenlerden anlaşıldığı kadarıyla kimse davet edilmemiştir. Yine muhalif Kürt parti ve aydınlardan da konferansa çağrılı olanları göremiyoruz. Konferansın kapsamının dar olduğu kullanılan dilden de anlaşılıyor. Örneğin bir basın mensubunun sorusunu yanıtlarken şöyle diyor: “Bülent Arınç davet edilmemiştir. Ancak konferans herkese açıktır. Hükümetin üstten bakan Kürtlere karşı nefret söyleminden vazgeçmesi gerekir. Son bir haftada sokaklara bakıldığında bile hükümetin söyleminin neye mal olduğunu görüyoruz, nasıl bir kaosa neden olduğunu gördük. Bu yaklaşımla çözüm olmayacağı açık”.Hükümetsiz barış olmaz. Hükümet kanadından bir temsilcinin olması som dönem yaşananlarla ilgili bir dizi soruların yakından yanıtlarını yakından öğrenme fırsatı da doğabilirdi.
Halbuki “bizden” ne kadar farklı düşünürlerse düşünsünler, Kürtlerin bir kısmını ötekileştirmek de doğru değildir. Zira her Kürt dünden bugüne devletten zulüm görmüştür şu veya bu şekilde. Dolayısıyla yine öyle veya böyle devletle barışık değil Kürtler. Örneğin son yaşanan olaylardan kullanılan biber gazını solumayan Kürt kalmadı, desek abartı sayılmaz sanırım. Hal böyle iken barış olacaksa tüm Kürtleri kapsaması gerekiyor. Sadece bir kısım Kürtle barış olması, barışın sosyal özelliğine de aykırıdır. Çünkü barış sosyal bir kavramdır. 
Her şeyden önce Kürtlerin kendi aralarında barışması gerekiyor. Bu barışma Kürtleri ulusal birliğe, Kürdistan’ın dört parçası düşünüldüğünde, götürür. Türkiyelileşme politikaları ile Türk sol hareketi ile barışılmıştır; ulusal politikalarla da diğer Kürt siyasi anlayışlarla da barış sağlanmalıdır. Zira ezilen ulus ve sınıfların kurtuluşu bu birliktelikten geçmektedir.
Mesela Demokrasi ve Barış Konferansı’na HAK-PAR, PAK, KDP-Bakur ve hatta HÜDA-PAR’dan bir temsilci davet edilseydi ne zarar olurdu? Farklı düşünen Kürt aydınları Fuat Önen, Murad Ciwan vs davet edilseydi konferans daha renkli olurdu, diye düşünüyorum. Bu coğrafyada, nasıl ki savaştan ve çatışmalardan herkes zarar gördüyse yine barışın inşa edilmesinde herkese rol düşmekte ve barışın olanaklarından da yararlanma herkesin hakkıdır, tespitini koymak faydalı olacaktır. 

Barışın Büyüklüğü
Demokrasi ve Barış konferansları düzenlemek elbette barışın tesisi adına olumludur. Halkların çıkarınadır. Barış, demokrasiy, insan hakları alanlarıyla ilgili konferanslar, paneller, sempozyumlar düzenlemek sivil siyasete geçişin yoğunluğunu ifade eder. Bu coğrafyada ve bu koşullarda bu gibi girişimlerde bulunmak, böylesi organizasyonlar düşünmek ve hayata geçirmek büyük emek ister. Bu süreçte emeği olanları selamlamak gerekir. Ancak bu tür girişimlerin sonuç alabilmesi için dar yaklaşımlar ve sekter düşünceler zara vericidir. Barış ve demokrasi gibi sosyal değerler ne kadar farklı kitlelere taşınırsa o oranda halka mal olur. Burada taşıma görevi hiç kuşkusuz kitlelerin siyasi temsilcilerine ve o kitlelere yakın düşünen aydınlarına düşer. Bundan dolayı öncelikle farklı düşünen her siyasi aktör ve aydın büyük önem taşımaktadır. Öte yandan barışın tesisinde ve demokrasinin geliştirilmesinde ne kadar farklı aktör rol alırsa hem dünyada hem yaşadığınız coğrafyada yapılan işin meşruiyeti artar. Bu noktada haklı olduğunuz genel kabul görür; aksi takdirde dar ve ideolojik bir anlayışın ve siyasetin “barışı” ve “demokrasisi” olur ya da böyle bir algı oluşur.
Devlet iktidarının yanı sıra Kürt halkı üzerinde genel kabul gören siyaset ve iktidar, PKK siyaseti ve bunun sonucunda oluşmuş iktidarıdır. PKK ve onun siyaseti ile ortaya çıkan aktörlerin iki rolü vardır: Hem devletle barışı tartışmak ve tesis etmek hem de kendisinden farklı düşünen Kürt siyasi anlayışları ile barışı tartışmak ve iç barışı geliştirmek. Aynı şey siyasetin demokratikleştirilmesi için de geçerlidir. Yoksa sıkça dillendirilen “Demokratik siyaset” kavramının içeriği nasıl doldurulacaktır? Başka bir anlatımla Demokratik siyaset nasıl içselleştirilebilir? Hem demokratik siyaset diyeceksiniz hem de sizden farklı düşünen siyasi anlayışları barış ve demokrasi sürecinin dışına iteceksiniz ya da böyle bir gayretin içinde olacaksınız. Bu çelişki değil midir? Barışı Türk Sol hareketi ile yapıyorsunuz, doğrudur, yapılmalıdır da. Peki niye barışı diğer Kürt partileri ile yapmıyoruz? Bunu yapma başarısı ortaya konulursa barış büyük olur, demokrasi daha da kapsamlı olur. Barış ve demokrasi böyle geliştirilirse PKK siyasetinin büyüklüğü gerçekleşecektir. 
En sonunda barış Konferansı’nın sonuç bildirgesi yayınlandı. Bildirgede 6-7 Ekim tarihlerinde meydana gelen Kobanê’ye destek eylemlerinde Kürt illerinde trilyonlarca para değerinde esnafın kaybı söz konusu olmuştu. Yaşamını yitiren 40 insanımız bir yana…Esnafın bir daha doğrusu kamuoyunun HDP cephesinden bir özür beklentisi söz konusuydu. Bu olmadı. Aynı zamanda HÜDA Par ile yaşanan didişmelerle ilgili sağlıklı bir açıklama bekleniyordu. Ne yazık ki bu konuda da HDP cephesi ya da Barış ve Demokrasi Konferansı beklenen açıklama ile ilgili ‘ketum’ davranmayı tercih etti. Sonumuz hayrola diyelim…