Değerlerimiz III “Mescid-i Aksa, İsra ve Miraç”

“Mescid”; Arapçada “eğilmek, tevazu ile alnı
yere koymak” manasına gelen sücud kökünden “secde edilen yer” anlamında bir
mekân ismidir. Secde namazın rükünleri içinde en önemlisi, Kur’an-ı Kerim’e
göre insanın daha ilk yaratılışında şahit olduğu bir hürmet ifadesidir. Hz.
Peygamber’in bildirdiğine göre kulun Allah’a en yakın olduğu an secde anıdır.
“Aksa”; uzakta bulunan, ırak, uç ve son basamak
anlamını belirtmektedir. Aksa kelimesi "en uzak" anlamındadır.
Mescidi Aksa da Mescid-i Haram’a olan uzaklığından ötürü bu adı almıştır.
“İsra”; Hz. Peygamber’in geceleyin, Miraç
sırasında Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya intikalini ifade eden terim.
“Miraç”; Sözlükte “yukarı çıkmak, yükselmek”
anlamındaki uruc kökünden türemiş bir ism-i âlet olan miraç kelimesi “yukarı
çıkma vasıtası, merdiven” demektir. Terim olarak Hz. Peygamber’in göğe
yükselişini ve Allah katına çıkışını ifade eder. Olay, Mescid-i Haram’dan
Mescid-i Aksa’ya gidiş ve oradan da yükseklere çıkış şeklinde yorumlandığından
kaynaklarda daha çok “İsra ve Miraç” şeklinde geçmektedir.
İslami kaynaklarda genellikle ele alındığı
şekliyle miraç hadisesi iki safhada meydana gelmiştir. Resul-i Ekrem’in bir
gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yaptığı yolculuğa İsra, oradan göklere
yükselmesine Miraç denilmiştir. Literatürdeki bu ayırım her iki terimin nasslarda
zikredilmesinden ileri gelmektedir. Sery (geceleyin yürüme, gece yolculuğu
yapma) kökünden türeyen İsra Kur’an’da mâzi sigasıyla yer almış ve sureye ad
olmuştur. Buna göre Allah, kudretinin işaretlerini göstermek için kuluna (Hz.
Peygamber) Mescid-i Harâm’dan çevresi mübarek kılınan Mescid-i Aksâ’ya
geceleyin bir seyahat yaptırmıştır.
سُبْحَانَ الَّـذ۪ٓي اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلاً
مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَا الَّذ۪ي بَارَكْنَا حَوْلَهُ
لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَاۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ
“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını
gösterelim diye kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini
bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Hiç
şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”
Resulullah, Mekke'de insanlara hakkı tebliğ
etmesinden rahatsız olan müşrikler tarafından çeşitli eziyetlere maruz
bırakılmıştır. Ebu Talip Vadisi'nde ablukaya alınmış, üç yıl süren bu abluka
dolayısıyla bütün Müslümanlar açlık ve mahrumiyet içinde kalmıştır. O sene, ona
her şeyi olan amcası Ebu Talip vefat etmişti. O Ebu Talip ki; Kureyşlileri
Resülullah karşısında durdurmuştur her seferinde. En sonunda Kureyşliler son
defa Ebu Talip’e başvurmuş ve ondan yeğenini susturmasını ve atalarının dinine
karışmamasına ve kendi davasından vazgeçmesini istemişler. Çaresiz kalan Ebu
Talip canından çok sevdiği yeğenine “Kardeşimin oğlu” der, “Kureyş’in önde gelenleri
bana geldiler ve seni şikâyet ettiler. Lütfen onların atalarına, tanrılarına ve
akıllarına dil uzatma! Hoşlanmayacakları şeyleri yapmaktan vazgeç! Hem bana hem
kendine acı! Lütfen güç yetiremeyeceğim, altından kalkamayacağım yükü bana
yükleme!”demesinden başka bir yol kalmamış. Hz. Muhammed Ebu Talib’in bu
sözlerinden onun da fikir değiştirdiğini ve artık kendisine sahip çıkmayacağını
düşünür. Fakat kendisi daha en başından her ne pahasına olursa olsun demiştir
bir kere: “Amca!” der, “Allah’a yemin olsun ki, Güneşi Sağ, Ayı da
Sol Elime Koysalar bile ben Bu Davadan Vazgeçmem. Allah beni bu
yolda ya galip getirir ya da ölüp giderim.” Ebu Talip duygulanmış ve
yeğenini bu durumda görmesi bütün tereddütlerini yok etmiştir. Odadan çıkmak
üzere olan Hz. Muhammed’i geri çağırır: “Gel kardeşimin oğlu!” der.
“Ve ne istiyorsan onu söyle, ne istersen onu yap! Allah’a yemin olsun ki ben
her ne pahasına olursa olsun sonuna kadar seninleyim!” der. Davasında en
büyük destekçisi olan amcası Ebu Talip'i, kısa süre sonra da değerli hanımı, en
büyük ve ilk destekçisi müminlerin annesi Hz. Hatice’yi kaybetmiş ve birbiri
ardından gelen bu olaylar dolayısıyla çok üzülmüştür. İşte bütün bu
sıkıntılardan sonra Allah, Resülu’nün tek olmadığını, en büyük mucizelerden İsra
ve Miraç hadisesi ile mükâfatlandırdı.
Ayette Mescidi Aksa'dan maksat; Beyt-i
Mukâddes'tir. Mekke-i Mükerreme'ye uzak olduğundan aksa denilmiştir. Mescid-i
Aksa'nın etrafı bağlar, bahçeler ve her çeşit nimetlerle dolu olduğundan dünya
nimetleri hususunda mübarek olduğu gibi din hususunda da mübarektir. Zira Beyt-i
Mukâddes, enbiyaların diyarı ve vahyin mekânı ve salihlerin mabedidir. Birçok
nebinin mucizelerinin olduğu kutsal mekândır. Bu nedenledir ki maddî ve manevî olarak
mübarek denmeye şayan bir yerdir Mescid-i Aksa.
Rabbim! Miracın gerçekleştiği Kudüs’ün
kurtulmasına, en yakın zamanda Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın fethini ve orada
ibadet etmemizi nasip eylesin.