Darbelerle yüzleşirken

KÖŞE YAZISI

      Darbenin ne olduğunu ancak yaşayanlar bilebilir. Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar. Ülkemizde kutlanan gün ve bayramların hepsi osmanlıdan kurtuluşun anısına yapılır.okullarımızda sürekli tekrarlanan ve körpe beyinlere işlenen osmanlı tek bir padişahın yönetiminde yönetilen ve padişahın her istediğini yapabildiği bir yönetim şekli ile yönetilirdi diyen zihniyetin kafasındaki demokrasi anlayışı, tek bir padişahtan kurtulup tek bir rezilin darbe yapıp insanları işkencelerden geçirdiği, cezaevlerinde tecavüzlere kadar varan, anayasanın rafa kaldırıldığı, insanların hayatında onarılması imkansız yaralar açan bir düzenmiş meğer. Öyle ki bugün yapılan soruşturmalara bile karşı çıkabilmektedirler.

     Gerçek bir demokrasi ile yönetilmediğimizin en açık göstergesi sözde demokrasiye geçiş ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ ni oluşturan paydaşlardan hiç birinin memnun olmamasıdır.Kürtler,muhafazakarlar,sağcılar,solcular hatta kendilerini ülkenin sahibi sanarak yıllarca öne sürülen milliyetçilerin bile dün işkencelerde tırnakları çekilmiştir.

     Bu ülkede her on, on beş yılda bir darbe ve muhtıra yaşandığını varsayarsak ,ülkede yaşayan her birey bu rezillikten nasibini almıştır. Her darbe toplumun bütün kesimlerini etkilemekle birlikte hedef aldığı paydaşlardan birine derinlemesine işleyip iliklerine kadar inmektedir.

    12 Eylül darbesini yakın çevremden ve medyadan aldığım bilgilerle bir şablona oturturken,28 Şubat darbesini üniversite öğrencisi iken iliklerime kadar hisseden paydaşlardandım.Üniversitemizin Milli Gençlik Vakfı öğrenci başkanı ile aynı evde otururken evimizin yirmi dört saat  çaprazımızda bulunan kahvedeki  polisler tarafından  kontrol altında olduğunu ve gözetlendiğini bilmek psikolojimizi bozmaya yetmişti. Yaşadığımız onca baskının hesabını öbür tarafta soracağız,

Ancak;

   Elimizde bir sağdan bir soldan alma düzenini değiştirebilecek güç varken,demokrasiyi tam manası ile etkin kılmak için her çabayı sarf etmeliyiz.

    Darbe ortamını oluşturan güçleri yanımıza alarak değil dağıtarak,bataklığın etrafını çevirerek değil bataklığı kurutarak darbe zeminini ortadan kaldırmalıyız.

    Darbe soruşturmaları üç dört kişi ile sınırlandırılamaz,bir darbe yapılırken mit,it, çakal,sivil toplum örgütleri,üniversiteler,medya etkin bir şekilde kullanılmıştır.soruşturmaların bu kurumların tümüne işlemesi ve darbe süreçlerinde yaşanan büyük toplumsal olayların derinlemesine araştırılarak, ne devlet sırrı ne de devlet itibarı gibi kavramların arkasına sığınmadan kamuoyunun önüne açıkça serilmesi ve kamuoyunun bilinçlendirilmesi gerekir ki mesela Yalçın Küçük’ün hem ergenekoncu hem de bekaa vadisinde cirit atması insanların kafasında soru işareti bırakabilsin.

     12 Eylül soruşturmasından 28 şubat soruşturmasına geçerken kürtlere ve güneydoğuya cehennemi yaşatan doksanlı yılları es geçmek doğru değildir,ergenekon soruşturmasından tutuklu olan cellatların tümü güneydoğuda katliamlara imza atmışlardır ama bu suçlarından dolayı kendilerine herhangi bir işlem yapılmamıştır.Eğer gerçek bir yüzleşme olacaksa toplumun bütün paydaşlarını kapsayacak bir yüzleşme olmalıdır.

     Rahmetli Özal şort ile askeri denetlemeler yaparken herkes artık darbelerin bittiğine neredeyse inanacaktı, şüpheli ölümü dahil kısa bir süre sonra 28 şubat’ta bu ülkeye yaşatılan acılar ve arkasından gelen soygunlar ortadadır.Yazımı kısa bir hikayeyle bitirmek istiyorum.

    Köylerde köyün tüm hayvanlarını otlatan çobanlar olur. Çoban hayvanları akşam eve getirince yaşlı bir kadının ineğinin eve gelmediği fark edilir ve bütün köy halkı dağda aramaya çıkar, ama hayvan bulunamaz ve karanlık çöker sabah aranmak üzere geri dönmek isterler ama kadın inatla dönmemek için direnir. Köyün imamı kadına, kurdun ağzını muska ile bağlayacağını söyleyerek rahat uyumasını söyler ve kadını ikna eder. Akşam eve dönülür sabah dağa çıkıldığında ineğin her bir kemiğinin bir tarafta olduğunu gören kadın imama beddualar eder, imam yaşlı kadına derki;

 Teyze ben kurdun ağzını değil kıçını bağladım ,yedi yemesine de nasıl çıkaracak göreceğiz der.

    Bütün hükümetler çıkaramazlar diye hep kurdun kıçını bağladılar ama artık kurdun  ağzını bağlama vakti geldi de geçti.

On yıllık bir iktidar ve yüzde elli oy yeter de artar bile.

Kurdun ağzını bağlayana kadar yetmez ama evet.