diorex

Çözüm süreci çözülmeye uğramasın

Çözüm süreci çözülmeye uğramasın

Yaklaşık 9 aydır ağır aksak da olsa ilerleyen çözüm sürecinde KCK tarafından yapılan çekilmenin durduğuna yönelik son açıklama sonrası yeni bir döneme girdik.

Endişe ve tedirginliğin biraz daha ağır bastığı, acaba bitecek mi diye korkulu soruların sorulduğu bir süreç bu.

Hafızaları tazelemek ve KCK adına yapılan bu açıklamanın altında yatan gerekçeleri daha iyi görebilmek adına sürecin başını hatırlatmakta fayda var.

O dönemde her iki taraf da yaptıkları açıklamalarla PKK unsurlarının sınır dışına çekilmesini herhangi bir şarta bağlamamışlardı.

Yani sen demokratikleşmeyi sağlarsan ben de çekilirim tarzı bir pazarlık söz konusu değildi.

Yapılan karşılıklı açıklamalarda öncelikle silahlı güçlerin sınır dışına çekileceği, ardında da hükümetin reformlara hız vereceği konusunda toplumda bir mutabakat hâsıl olmuştu.

O dönem ortaya sürülen tek şart, geri çekilme süresince ve tabi sonrasında askeri operasyonların durdurulması şartı olmuştu ki bu konuda hükümet de gerekeni yaparak askeri operasyonları durdurmuş ve silahlı birliklerin güvenli bir şekilde çekilmesinin önünü açmıştı.

Öcalan tarafından gelen açıklamalar da bu durumu teyit ediyordu.

Ancak süreç ilerledikçe kural değişikliği talepleri gelmeye başladı adeta.

Önce Temmuz ayında tamamlanacağı açıklanan çekilme işlemi Eylül ayı başına ertelendi.

Eylül ayı geldiğinde, PKK tarafından yapılan resmi açıklamada çekilen örgüt mensuplarının sayısı 600 olarak açıklandı.

Bir dönem ülke içinde 1500-2000 arası silahlı örgüt mensubu olduğu bilgisi gündeme gelmişken, son açıklanan rakama göre çekilenlerin sayısı toplamın yarısından daha aza karşılık geliyor.

Hükümet kanadı ise çeşitli vesilelerle bu sayının yüzde 30’lar civarında olduğunu söyledi.

Yani sonuç itibariyle çekilme hem planlanan süreçte tamamlanmadı hem de çekilme oranı sınırlı kaldı.

Üstelik bir de buna son dönemlerde reforma paketi şartı eklendi ki, bu da maç oynanırken kuralların değiştirilmesi talebi ile aynı şeydir.

Yani süreç başlarken “önce çekilme sonra reformlar” olarak üzerinde mutabık kalınan plandan vazgeçiliyor, biraz çekilme sonra paket sonra biraz daha çekilme olarak özetleyebileceğimiz bir yaklaşım benimseniyor.

Peki, neden başlangıçta öne sürülmeyen bir şart şimdi gündeme getirilmek isteniyor?

Bana göre öncelikle PKK/KCK, Kürt halkı arasında sürecin bu şekilde ilerlemesinden yani ilk adımı kendilerinin atıyor olmasından rahatsız olan ve adeta “biz çekiliyoruz ama devlet bir şey yapmıyor” diyen bir kesimin var olduğunu gördüğü için öncelikle bu kesimin gazını almaya yönelik olan bu yaklaşımı benimsemiş görünüyor.

Elbette tek ve en önemli neden bu değil.

Asıl önemli gerekçe aslında kendisinin hükümete hala güçlü bir aktör olduğunu kanıtlamak istemesidir.

Yani hükümete “her şey senin istediğin şekilde gitmemeli, bana da kulak vermelisin” mesajı vermeye çalışıyor.

Özellikle yaklaşan yerel seçimler öncesinde, tamamen barış rehavetine kapılmış Kürt seçmeninin BDP’ye yönelimi konusunda sorunlar olabileceği öngörülmüş, insanların kafasında hep bir “acaba” bulunmasının onları örgüte ve partiye kanalize edeceğini ya da en azından unutturmayacağını düşünerek böylesi bir manevraya girişilmiştir.

Bu noktada yine kilit isim olarak Öcalan ön plana çıkacak/çıkarılacaktır.

Daha önce ölüm oruçlarını bir emriyle sona erdiren Öcalan, güçlenmiş bir şekilde çözüm sürecinde muhatap alınmıştı; şimdi de aynı yöntemin denenmekte olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır.

30 yıl süren bir çatışma ortamını ve bundan çok daha uzun bir süredir devam eden Kürt sorunun çözümü elbette bugünden yarına birkaç ay içinde olacak değil.

Üstelik bu süreç öyle tozpembe, dikensiz bir gül bahçesi de değil.

Yalpalamalar, savrulmalar, tökezlemeler, engellemeler mutlaka ortaya çıkacak.

Ayrıca bu engellerin de uygulama safhasında ortaya çıkması daha da kuvvetle muhtemel.

Önemli olan süreci idare eden aktörlerin kararlı olması ve basit hesaplara prim vermeden ve ayrıntılara fazla takılmadan bu süreci yönetmeleridir.

Hükümetin beklenen reform paketini biraz gecikmeli de olsa en geç birkaç gün içinde açıklaması bekleniyor.

Özellikle ulusalcı, Kemalist kesimin ellerini ovuşturarak tökezlemesini beklediği bu sürecin sekteye uğramasından sadece bir taraf değil tüm kesimler zarar görecektir.

Nitekim başta CHP ve MHP olmak üzere bu kesimlerden gelen ilk açıklamalar aslında gizli bir sevincin dışa vurumu sadece.

Başbakan Erdoğan’ın çekilmenin durdurulduğuna dair açıklama ile ilgili “bizim çözüm konusundaki samimiyet ve kararlılığımız sürüyor” açıklaması bunun farkında olunduğunu göstermesi açısından önemli.

Sorumluluğu üstlenenler bu işe daha fazla ciddiyetle eğilmek zorunda.

Hükümetin daha fazla beklemeden kapsamlı bir demokratikleşme reformunu hayata geçirmesi; PKK kanadının da eski tarz siyaset anlayışını bırakarak şantaj üzerinden hareket etme alışkınlığını bir kenara bırakması gerekir.

Teşebbüsleri bile 9 aydır cenazelerin gelişini durduran sürecin başarıya ulaşması hem bölgeyi hem de ülkeyi tam anlamıyla uçuracaktır.

Yorumlar

Image
TUNC VURGUN
12.09.2013 / 14:42

Tezinizi çürütecek ve PKK hakkında yeri geldiği zaman sert eleştiride bulunabilen PROF.Doğu ergilin röportajından bir pasaj:<br>Hükümetin, süreci PKK'ye karşı bir yenilgi olarak görmeye başladığını düşünen Prof. Dr. Ergil, şunları kaydetti: "Hükümet anketler yaptırıyor. Yapılan anketlerde çözüm süreci bir tür yenilgi olarak yorumlanıyor. Anadoluyu dolaşırken de edindiğimiz izlenim buydu. 'Türkiye yenildi ve bu yüzden PKK ile müzakere yapılıyor' gibi bir kabul var. Bizde demokrasiyi uzlaşarak sonuç alma değil; hükümetin kendi verdiği kararlarla toplumu tatmin etmesi gibi bir gelenek yerleşti. Bu yüzden de 'bölücü' diye nitelendirilen tarafla sonuç almak, ülkenin barışına kavuşmak bir türlü benimsenmiyor. Çünkü devlet toplumsal uzlaşmayı sağlayamadı. Barış sürecinin toplumsal uzlaşma halinde ilerlemesi ve geniş kesimleri içermesi anlayışı benimsenmiş değil. Hükümet dar anlamıyla yaklaşıyor; kendi yakın çevresiyle, parlamento bile değil kendi yakın çevresiyle süreci ilerletmeye çalıştı..."

Yorum Yaz