Corona’nın Fay Hatları

Hiç insanoğlu başına gelen musibete teşekkür etmek ister mi?hiç bir şey bedelsiz değildir. Bedel ödeterek ilerleyen musibete karşı insanoğlu ne durumda,bu nasıl bir hal ve bu ne acziyet? Yeni bir ruh haline mi bürünüyoruz? diye sorarak devam edeyim....
”Bir musibet bin nasihate bedeldir” silkelemesiyle ,içinde bulunduğumuz ruh haliyle karşılaştığımız musibete, bizlere öğreteceklerinden dolayı acı da olsa teşekkür etmek gerekli mi acaba???Teşekkür yok lakin öğrenilecek çok şeyler olacaktır. Çünkü bu musibet öyle bir hale soktu ki insanlığı,çarkların tersine dönmeye başladığını, hayatın bir film şeridi gibi hatırlanıp izlenmeye ve nereden geldim- nereye gidiyorum’un yalnızlığıyla baş başa bıraktığını görüyoruz.Hayal mi?düş mü? Gördüğümüz,anlamsızca bakınıyoruz.Hayal kırıklığına düşmeye gerek yok diyerek,geçmiş tarihe bakıldığında bugün üzerimize musallat olan Corona Virisü (COVİD-19) benzeri bir çok vaka ile insanlık zamanında karşılaşmış ve ağır bedeller ödemiştir.İster bazı peygamberlerin dönemini hatırlayın, ister yakın tarihte yaşanan MERS;SARS,TAVUK;KUŞ Gripleri vs. gibi.Hepsi insanoğluna bir şeyler vererek ondan bir şeyler alarak çekip gitmişlerdir.Ağırlık ve büyüklükleri tartışılabilir tabi ki,,Önemlisi insanoğlunun ne aldığı olmalıdır ve ben ne yaptım da bu isimlerine,içeriklerine ve mahiyetlerine anlam veremediğim, karşılarında aciz kaldığım musibetleri hak edecek ne yaptım diye kendini sorgulamasıdır.Aralık 2019 tarihinde Çin’de baş gösterip, dünyayı sarıp kavuran bu sinsi hastalık ile ne duruma düştük azıcık bir bakalım..Nisan ayı başlangıcıyla dünya da Vaka sayısı Milyonlarla,ölü sayısı çok Binlerle açıklanıyor. Çaresizlik içerisinde izleyerek üzüntü ve korkularımızla baş başa kalmış durumdayız. Hele güncel yaşamımız öyle bir sarsılıp öyle değişti ki, kelimelerle anlatamıyoruz. Bilinçsizce yaptığımız davranışlar ve sözüm ona “önlem”adı altında ne icatlar uyduruyoruz.Ağlanacak haldeyiz inanın…Ya kayıplarımız..
Bugün yanı başımızda
duran anne ve babamıza gidemiyoruz.Çocuğumuzu
kucaklayamıyor, torunumuza sarılamıyoruz.Rahat öksüremiyor,korkuyla
burnumuzu çekiyoruz.Usul usul yağan yağmurun altında yürümek bu kadar keyifli
miydi? Pencereden bakmakla yetiniyoruz, ve derin bir iç geçiriyoruz.Keyifle
çoluk çocuk hafta sonu alışverişe çıkmak; korkmadan, çekinmeden eşyaya ve
insana dokunmak ne büyük özgürlük imiş. Ya pazarlarda en ucuz ve en iyisini
alma çabamız, nerede kaldı… Hele indirimde olan pirinci-deterjanı fazladan almak,ne
zevkliydi… Hanıma bütçemi aştı,kredi kartımın hesap kesim tarihini bekleseydin
diye sitem etmek ne büyük hazmış. Dayıya, amcaya, halaya, teyzeye,Abiye,Ablaya
ve o küçücük yeğenlere gitmek çocuklar
için ne büyük heyecandı. Bizim için sıradan olan bu ziyaretlerin ne büyük nimet
olduğunu şimdi en az çocuklar kadar anladık, ve
özledik. Konu komşu ile bir araya gelip sohbet etmek, ekmek su kadar
değerliymiş. Komşunun çaya gelme teklifini “hastamız var, müsait değiliz” diye
reddettiğimiz bolluk günlerinin acısını şimdi daha iyi hissediyoruz.Birkaç
arkadaşla buluşup gayeli, gayesiz dolaşmak çok sıradandı fakat çoğu kez
gidilmesi gereken düğün ve taziyeye de
mâzeret uydurarak gidip- gitmediğimiz anlar..Ama bu keyiflere değer
biçebilen var mı bugün? Ölüme bir adım yaklaştığını hissetmek insanı,ne
derece uysallaştırıp,adeta Şair-Alim olup çıkıyor.Zararı yok,faydası kalıcı
olursa tabi.Ölüm vakti saati gelince kaçınılmaz bir gerçek…..Durumumuza devam
ediyorum.
Ya evlerimiz! Özene bezene aldığımız ve süslediğimiz, “Tatil olsa da evde kalsak” dediğimiz, çoluk çocuğumuzla doyasıya
hasret gidermeye vakit yetiremediğimiz evlerimiz, şimdi ne durumda… Birer
kabusa dönmüş, ruhumuzu sıkan birer cendereye dönüvermiş sanki… Bir hafta sonu
arabanızla pikniğe gitmek bu kadar değerli miydi? Çocuklar zorlamasa çoğu kez
gitmezdik.hani o gelecek planları,ya o cafcaflı görüntü ve talimatlar.İşe
gitmenin her sabah canımızı sıktığı itirazımızın cezasını, şimdi işe gitmeye
can atmayla ödüyoruz. Camiye, cumaya gitmemek için ne fetvalar arardık.Bu
illetten kurtulduğumuz İlk cumanın ne
kadar görkemli geçeceğini şimdiden görür gibiyim. Cami, caddelere taşacaktır
herhalde.(İnşaallah),İnsan insansız yaşayamaz; anladık. Birbirimizin kurdu
olmayı öğretmişlerdi bize. Ama bu virüs insana, insansız yaşamasının hiçbir
tadının tuzunun olmadığını gösterdi. Bu şehrin tamamı benim olsa ve bir ben
yaşıyor olsam o şehirde ne kıymet ve lezzet olur ki. Bir kâbus ve işkenceye
döner. Bütün arabaların, bütün evlerin, bütün alışveriş merkezlerinin hepsinin
sizin olduğu ama sizden başka hiçbir insanın yaşamadığı bir şehirde bir
başınıza özgürce yaşıyor olmanızın ne değeri var ki? Eve hapsolmaktan daha
korkunç bir kabus ne olabilir ki?..İnsan insana ne de muhtaçmış? İnsan insanın
malına mülküne değil; sevgisine, muhabbetine, görüntüsüne, gülüşüne,
yürüyüşüne, bağrışına, öfkesine, kızgınlığına; her bir özelliğine muhtaç ve
arar durumdaymış.
Musibetlerin
kader açısından bazı hikmetleri olduğunu bilmemiz gerekir. Hayatın çeşitli safhalarında
insanoğlunun maruz kaldığı bela ve musibetlerin altında,insan idrakinin
kavramaktan aciz kaldığı birçok hikmet gizlidir.Nitekim Cenab-ı Hak, Kur’an-ı
Kerim’inde şöyle buyurmaktadır.”Sizin
için hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür.Sizin için kötü olduğu
halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür.Allah bilir,halbuki siz bimezsiniz.”(Bakara:216)
Bela ve musibetlerin takdirinde kader hakiki
sebeplere bakar ki,bu sebeplerin arkasında da rahmet,adalet ve inayet
gizlidir.Şöyle ki; bazı musibetler, kulların geçmişteki hatalarının neticesidir.Bu musibetler tamamen
insanların ihmallerinden,hata ve kusurlarından doğmaktadır.Örneğin,gerekli tedbirleri almayan insanın hastalanması,tartıda
hile yapan toplumun kuraklık ile
cezalandırılması gibi…Musibetlerin bu
sebebi Kur’an da şöyle ifade edilir.”insanların
bizzat kendi işledikleri günahlar yüzünden karada ve denizde fesat meydana
geldi.Allah işledikleri günahların bir
kısmının cezasını dünyada onlara
tattırır ki, belki tutukları kötü
yoldan dönerler.”(Rum:41)..”Başınıza
gelen her musibet, kendi ellerinizle
işlediğiniz günahlardandır.Bununla bereber Allah çoğunu da affeder.”(Şura:30)
“Ey insan sana iyilikten her ne gelip isabet ederse
Allah’tandır,kötülükten sana hep ne dokunursa o da nefsindendir.”(Nisa:79) Bir kısım musibetler, gelecek belaları def
eder veya onların şiddetini kırar.Büyük musibetlerin önüne set olan bu gibi
musibetler,gerçekte Allah’ın bir ihsanıdır.”En
büyük azaptan önce,onlara mutlaka en yakın azaptan tattıracağız; olur ki imana
dönerler.”(Secde:21) Musibetler,
hayatı tekdüze, monotonluktan kurtarıp,nimetlerin takdirine vesile olur.Zira her şey
zıddıyla bilinir.”Sıcak olmasa soğuk, gece olmasa gündüz,açlık olmasa
tokluk bilinmezdi.Hasta olmayan, sağlık nimetini, fakir olmayan zenginlik
devletini,depremde evi yıkılarak evsiz kalmayan, evinin kıymetini takdir
etmezdi.Yani musibetler kişiye; elindeki nimetlerin kıymetini bildiren,sıhhatin
ve diğer nimetlerin önemini ders veren
rehber (Mürşit) gibidirler.Bunun yanında insanı manen ve madden kemale
ulaştıran,zorluklara karşı mukavemetini ve sabır kuvvetini geliştiren Cenabı-
Hakk’ın bir ihsanıdır,öyle de bilinmelidir.Madem ki,İmtihan dünyasında
yaşıyorsak, İlahi takdire rıza göstermekle ölçüm yapılacaktır.Nitekim;
Peygamberimiz (sav) bir Hadis’inde ifadeyle,Allah cc şöyle buyurmuştur “Bir kimse benim verdiğim hükümlere razı olur,belalarıma sabreder ve
nimetlerime şükrederse onu sıdıklar defterine yazar, onlarla haşrederim.Yok
aksini yaparsa benim kapımdan başka kapı arasın.”
Kardeşlerim,,,Musibetler,
günahkar bir müminin günahlarına kefaret
olduğu gibi,Halis kullarının da
makamlarını yükseltir.Sabır,şükür
ve Adalet ile bu süreci
yürütebilenler muhakkak kazançlı çıkacaklardır.Peygamber Efendimiz(sav) bu
manaya şöyle işaret etmiştir.”Mümin’e
gelen her musibetle,hatta ayağına bir
dikenin batmasıyla da,Allah onun hatalarını döker.”Bir diken batmasının dahi, müminlerin günahlarından bir kısmını
döktüğü dikkate alınırsa, diğer
hastalık ve musibetlerin ne kadar azim,rahmet ve inayetlere vesile olacağı
unutulmamalıdır.Her musibetin altında Rahman ve Rahim olan Allah’ın inayetinin
çok tatlı meyveleri olduğunu bilmemiz gerekir.Bu sebeple bizler tembellik etmeden,musibetlere
karşı sabır ve şükürle mukabele etmemiz
şarttır.Musibetleri yanlışlara,şirke girmeden,rıza ile karşılamak, Allah-u
Teala’nın rızasını kazanma vesilesidir.İnsan için en büyük kazanç bu değil midir?? Krizi fırsata çevirebilir
insanoğlu…
Corona virüsü
bir yandan yayılmaya devam ederken bir yandan hayat da devam etmektedir.
Coronaya karşı toplumsal duyarlılığın kazanılması hususunda iyi mesafe alındı,alınmaya
devam ediliyor ve inşaallah hep beraber onu yeneceğiz. Ancak tedbirler hayatı
biraz daha etkileyecek ve hareket alanımızı daraltacaktır. Buna da hep beraber
hazırlıklı olmamız gerekir.Ki,bu saat itibarıyla 31 ilimize giriş-çıkışlar
kısıtlandı.Bana göre zor da olsa ne kadar süre gerekli ise tedbirler alınarak
sokağa çıkma yasağı uygulanmalıdır.Çünkü ödenen bedel insan hayatıdır. Herkes
yeniden eve döndü dedik ya.O zaman,İhmal
ettiklerimiz Annemizi,babamızı, çocuklarımızı, büyüklerimizi ve gözden kaçırdığımız güzelliklerin farkına
varmalıyız.Çocuklarımızı tanımaya daha yakından çalışmalı,ellerini tutup neden
hoşlanır,neyi özlemiş ve neye hasret kalmış görmeye çalışmalıyız.Bunu
başarabilirsek işte o zaman krizler fırsata çevrilecek,çocuklar anne babalarına
eşler birbirlerine kavuşacak ve bu anlar öyle kıymetlenecektir.EVDE HAYAT VAR
muhakkak.Çünkü evi sıcak yapan içinde çocuklarımız, sevdiklerimiz ve
kıymetlilerimiz vardır.Fırsat varken
sevdiklerinizi sevin,dışarıda hayat yavaşlamışken içeride yeniden hızlı tanış olma zamanıdır.Eve dönüş
günleri belki bu günlermiş.O zaman
değerini bilelim.Uzun zamandır elimizden düşürmediğimiz telefonlarımızdan
ve gözlerimizi ayırmadığımız
TV’lerimizden kurtulup, yüzümüzü ailemize çevirme zamanı gelmiştir.
Fırtınalar
kendileri başlar ve kendileri diner. Süratlerine, güzergâhlarına, başlama ve
bitiş vakitlerine Allah’tan başka hiç bir güç müdahale edemez, ulaşacakları
yere ulaşırlar, sonra sakinleşir ve kendiliğinden sona ererler.Büyük salgınlar
da aynen böyledir, kolay kolay durdurulamaz, hükmünü icra eder ve bir zaman
sonra kendiliğinden durur.Peki, bize düşen nedir, biz hiç bir şey yapamaz
mıyız, yapmayacak mıyız? Yapacağız elbette. Kaçacağız bunların önünden,
saklanacağız, bizi bulamayacağı, bize ulaşamayacağı yerlere sığınacağız…Kur’anı-ı
Kerim’de“Ey karıncalar! Yuvalarınıza
girin, Süleyman ve ordusu farkında olmadan sizi ezmesin!” (Neml:18) kuralı burada bizim için de
geçerlidir.Öncelikle kaçmalıyız. Kaçmak demişsek bunun neleri kapsadığını
hepimiz az çok biliyoruz, işte onları yapacağız. Bu kaçmanın adı
karantina,evden çıkmama, başkalarıyla teması kesme ve daha niceleri. Temizliğe
gelince, bunu söylemeye hiç gerek yok, zaten bu bizim normal hayatımızın
olmazsa olmazıdır.Kısacası önünü almaya güç yetiremeyeceğimiz bu fırtınalar
karşısında yapabileceğimiz şey savunmadır,temas,izolasyon ve mesafeye
dikkat ederek kendiliğinden bitinceye
kadar kaçıp saklanmak ve ona hiç görünmemektir.Yetkili Kurumların
direktiflerine harfiyen uymaktır.Biz boş oturup yetki ve ilgi alanı
olmayanlar,Musibetle ilgili büyük
konuşmayacağız, durdurmaktan, kesip atmaktan söz etmeyeceğiz. Allah’ın
görünmeyen orduları karşısında boyumuzdan büyük sözler etmeyeceğiz.
Acziyetimizi kabullenip verilen talimatlara kulak kabartacağız.İşi ehline
bırakarak,onlara ayak bağı olmayacağız.Dualarımızla onlara destek olacağız.Bu
vesileyle gecesini gündüzüne katan ve hayatı pahasına şifa için çalışan başta
Sağlık Çalışanlarına ve hayatın idamesi için dışarıda olup çalışmak zorunda
olan herkese teşekkür eder,Rabbim onları muhafaza eylesin.Ülkemize,milletimize
ve Kurumlarımıza zeval vermesin.Allah’ım bu dönemde vefat edenlere rahmet, hasta olanlara şifa, bir an
önce insanlığa selamet nasip etsin inşallah.Kötü niyetlilere,fırsatçılara ve
vurdum duymazlara ne diyebilirim ki,,onları da ıslah eylesin.. Böyle bir
durumda kerhen de olsa corona’ya teşekkür edilmez mi?Tabi ki, edilmez.Nefsani
davrananlar edebilir.İçimizi yakarak gideceksin belki ,fakat yara izin hiç
silinmeyecek CORONA..
Sonuç : Rabbim tez zamanda bu hastalığı ve bütün hastalıkları
durdursun,yok etsin.Eğer bir gün bir yerlerde “Salgını durdurduk” diye bir haber duyarsanız iyi biliniz ki bu bir
yalandır, fırtına kendisi dinmiştir, fırtınanın “Sahibi” durdurmuştur vesselam.