Çöllerin Atlantisi Ubar ...

'' AY'LA BERABER PEKMEZLİ OMLET YE ! ''
Kendileri saldırgan/işgalci gücün gazisi iken bugün için
ABD'nin Demokrat Parti milletvekili olarak Irak'ta işgalci gücün
parlamenteri olarak verdiği bir önerge ile ABD birliklerinin Irak'tan '
derhal çekilmesi ' gerektiğini vurgulayarak;mevcut gücün varlığı ile
Irak'ta olabilecek ilerlemeye engel olduğunun altını çizen John Murtha
önergesinde :
'' Irak'ta askerlerimizle direnişçilerin hedefi ve katalizörü
olduk.'' diyerek,ABD'nin ikinci bir Vietnam Sendromuna saplandığının
sinyallerini çoktan verdi sayılır da Emperyal emellere anlatmak kolay mı
dersiniz bu belirsizliklerden dolayı ?
Sonuçta 'dünya barışı' diyerek vitrinlerini bu
demogojilerle çekici hale getirmeye çalışan güçlerin BOP ile
coğrafyaların siyasi dizayni pahasına birilerine ihaleye vermesini
anlamak pek de zor olmasa gerek.
Gündemdeki gerçeklerle ABD'nin,Irak'tan defolması sözkonusu
olmazken yapılan analizlerle ABD'nin,bir güç indirimini planlayarak
Irak'ta esnetilmiş güçlü bir merkezi hükümetle enerji havzaları ve
bölgenin kontrolünü hedeflediğinin kanıtı olarak görülmekte.
Bahçeşehir Üniversitesi Uluslararası Güvenlik ve Stratejik
Araştırmalar Merkezi'nin verilerine göre işgal güçlerinin '' Irak'ta
yaygın insan hakları ihlallerinin artan bir şekilde sürdüğünü '' ortaya
koyarken bu ihlallerin Fas,Tunus,Mısır,Libya ve yarın için Beşar Esad'ın
Suriye'deki ihlallerinden beter olmayacağının garantisi var mı
ki,demokrasi ithal ve ihracatlarında ?
Osmanlı genişlemeciliği de bu değil miydi sürüp/giden savaşlar;Arap coğrafyasını elinde tutmak,zenginliğinden/ vergisinden yararlanmak ?
Herkesin yüz binlerce askerinin Yemen'de kaybedildiğini bilir
de işine gelmeyenlerin bu kayıpların nedenlerini hala gerçeklerin üstünü
örterek Arapları 'hain' göstererek müstemleke(sömürge) anlayış ve
saldırganlıklarını örtmeye çalışırlar.
'' Vay efendim!..dış güçlerle,bulaşıcı hastalıklar
nedeniyle..'' sürüp,giden ancak gerçeği bu olmayan yenilgilerin
gerekçeleri oluşturulur ve tarih böylece yanıltıcı etkisiyle halkları
birbirlerine karşı kışkırtan masallara dönüştürüldüğünü biliyoruz
artık,tıpkı Dersim Kıyımı trajedik bir hal alarak;kendi halindeki halkın
bitirilmesi için yıllar önce yapılan hazırlık ve planlama sonrasında
üstü örtülen vahşetlerde yaşandığı gibi.
1.Paylaşım Savaşları öncesinde başlayan Yemen işgalleri ve
doğal olarak 1905'lerden itibaren başlayan direniş hareketleri bazı
ulusalcı ve resmi tarihçilerin yazdıkları gibi dışsal güç olmadığı
doğrudan Yemen Halkının öz güçleri olduğu ve İngilizlere de bu dersi
verdiğini anlamakta zorluk çekmediğimiz gibi asıl dışsal güçlerin
Yemen'i koruma adına bugünkü ABD ve BOP stratejilerinin bir benzerini
uygulamaya koyan güçlerin Osmanlı olduğu ortaya çıkmıştır;bu
konuda yeterli belgelerin Yemen'den istenmesi devletler bazında zor
olmasa gerek.
Yemen'de önce Emir Hüseyin Osmanlı güçlerine karşı bağımsızlığını ilan etti.
İmam Yahya Osmanlı'ya biat etti,Asir'de Seyyid İdris ise direnişe katılarak işgalci güçlere zayiat verdirdi.
Filistin ve Mısır savunmasında ise İngilizlerle Cemal Paşa'nın
1915'in ocak ayında Süveyş Kanalı'na iki koldan saldırırken başarılı
olmadıkları gibi botlarla kanalı aşamayan Osmanlı ve İngiliz birlikleri
çok ağır kayıplarla Şubat'ta çekilmek zorunda kaldı;kayıpların haddi
hesabı yapılamayacak kadar 300 bin ile 1 milyon kadar olduğu söylenir.
Öylesine bir gerçek ki,dönemin şartlarındaki İslam Devrimi'ne
rağmen,bütün ticaret yollarının Mekke ve Medine'den geçmesine
rağmen,dönemin 'Ceziret ul Arap'ta en büyük gücüne rağmen yüzyıllarca ki
bu 400 yıl kadar asırlar boyunca Bedevileri bu yarımadadan hiç kimse
söküp/atamamıştır.
Nihat Genç gibi kendine 'sert edebi kalemşör ' yakıştırmasıyla
bilinen edebiyatçı birinin başkasına kendi ülkesini işgalcilere karşı
savunmayı bile 'isyan' sayan anlayışların Bedevilere karşı ağıza
alınamayacak aşağılayıcı düşmanca tavırlar içinde olmasını anlamak ve
ABD emperyalizmine karşı duruş sergilerken;Osmanlı'nın Yemen ve
özellikle Arap Yarımadası'nın işgalinde Bedevileri 'hain,talancı' diye
tanımlaması doğrusu yeni ve 'gerçekliğe hizmet edecek' diye çelişkilere
nasıl düşüldüğünün bir kanıtı olsa gerek.
Daha 3 Aralık 2011'de '' Mısır'da Bedeviler Tatil Köyünü
Bastı.'' başlığı ile bir haber okundu gazetelerde ve bu haber günün
stratejisine göre çarpıtıldığı ortaya çıktı.
Bedeviler,Mısır'da kendi geçimlerini sağladıkları,arazilerinin
üzerine turistik tesisler yapıldığı için bugünkü Mısır şartlarında
seslerini duyurup arazilerini geri almak için havaya ateş ederek,'Elif
Leyle-Leyle' köylerinin arazilerini geri istemişlerdir;haklı oldukları
anlaşıldıktan sonra Mısır Askeri Konseyi,Bedevilerden görüşme isteğinde
bulundu,bunun hırsızlıkla talanla ya da cani,eşkiya ile ne ilgisi var ki
(?)
Bu 'sert edebi kalemşörler' in yaptıkları gibi değil de
anlaşılır ve biraz da önyargılardan uzak hiç bir kavime/ulusa doğrudan
saldırmadan soralım :
Arazileri/arsaları işgal edenler,vergi kaçıran burjuvalar ya da
kamuda peşkeş çekilen her türlü rantçı ve rüşvetçiler mi
hırsız-talancı,Bedeviler mi ?
Bedeviler öylesine duyarlı ve ataktılar ki, Mekke'deki bir
doğal afetin Yemen'e etkisinin ne olabileceğinin hesabını yaparak keşfe
gidip çözümler üretmeye çalışırlardı vaktiyle 'Cezire tul-Arap'ta (Arap
Yarımadası'nda) Yemen'de;dağ eteklerinde ya da geçici mevsimlik yerleşim
muhitlerinde.
Ceziret tul-Arap'ta bugün için 'kayıp şehir' anlamına gelen
'Çöllerin Atlantisi' diye tanımlanan Ubar'dan ve Ubar'ın kazılarından
haber alamaz olduk yutturulmaya çalışılan Arap Baharlarından dolayı
Yemen'den.
Hadramilerin Arap Yarımadası'nın güneyinde yerleşik düzende
Ubar'da yaşadıklarını Sebud kavmi kökenine sahip olduklarının kanıtları
artık sır olmaktan çıkıp,bazı çarpıtmalara papuç bırakmayacak kadar
netleşerek yapılan arkeolojik kazılar ve araştırmalar sonrasında ortaya
başlı başına zengin bir uygarlığın kanıtlarına varılmış olup şimdiden
birçok ülkenin bu gerçeği görmemezlikten gelip tarihteki birçok olayın
üstünü örtmeye çalışmakta olduğu gözden kaçmamaktadır.
M.Ö.4500-4200 yıllarında,yakın tarihten klasik coğrafyacıların
Ubar'la ilgili tesbitlerinde çok varlıklı bir kavmin ki bu kavimden
kasdın 'Sebud' kavminin torunları Hadramilerin Ubar'da yaşadıklarına
işaret etmiş olup İslam bilginlerine göre de Hadrami ve Sebud
kavimlerinin Kur'anda geçen ' Ad ' kavminin torunları olabileceğinin
tartışmaları sürüp gitmektedir.
Kuraklık ve doğal afetler nedeniyle de geri kalanların su
havzalarına yerleşmeleri engellenince dağ-tepe demeden Mezopotamya'ya
yerleşmek için çaba harcandıysa da mevcut gücün Sümer ve Akad'ların
ellerinde olduğu için ilgili coğrafyada tutunamamış, göçler sonrasında
Bedeviler,dalga dalga coğrafyalara yayılmışlardır tarih boyunca.
Sümerlerin ihtiyacı olan amele ve asker olarak alınan Gassani
ve Kahhani Arapları ise sonradan örgütlenerek güç olup Akadlarla,Sümer
Devleti'ni ortadan kaldırdıklarını öğreniyoruz.
Bu kısa tarih gezintisinden sonra rahmetli annemin bana '' Gel Ay'la yemek ye.'' dediğinin şifrelerini çözmeye çalışıyorum.
Bedevi insanların hep dağ/yayla demeden yüksekliklerde
mevsimlik yaşadıkları için zirveden Ay'ın büyük göründüğünün çocuklara
etkisi en çok on dördündeyken;sanki çadırdaki aileden biriydi dolunay;
öyle ki,
'' Keme kamar ıl-arba'taş ikveyyisé ''
(Ay'ın on dördü gibi güzel.)
Derken,çocuğuyla Ay'ın önüne görüntüsüne benzeyen un-yumurta karışımı pekmezli omlet '' İsfiré '' denilen tatlıyı koyarak;
'' Ta'an kil ma'ıl-Kamar İsfiré.''
( Gel Ay'la beraber pekmezli omlet ye.)
Dediğinde,anladım ki doğanın zirvelerinde Ay'la kardeş olduğumu.
Her '' m'asarada ''(bağ-bozumunda) 'isfirémi'
yapar,böbürlenmeden Bedevi kültüründen geldiğimi şartları içinde sahip
çıkarım tıpkı 'insan hakları'na herkesin sahip çıkması gerektiği gibi.
'' Sah hal-kavl ye!-ğadra / Il- Bedevi fek'el-yusra.''
(Sözün doğrusu/sağlıklısı ey! Hadra / Esaretten Bedevi kurtardı.''
İnsan Hakları Haftası'nda,evrende esaret altında sömürülen tüm halklara ithafımdır!..