Çok Yorucusun
Çok yorucusun Türkiye, sen, neden böylesin?
Bir buçuk yıldan fazla bir süredir, ülkede bir rahatlık olduğunu söylemek yanlış olmaz. Gezi olaylarını bir kenara bırakırsak devlet/hükümet ile PKK arasındaki ateşkes ülkedeki bütün halklar için kazanılmış bir ferahlama süredir. Dediğim dedik, ettiğim ettik anlayışı her iki taraf için de iflas etmiştir. Bundan alınan cesaretle söylenebilir ki kimsenin esen serin havaları fırtınalara kasırgalara çevirme hakkı yoktur.
Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ile birlikte Erdoğan’ın büyük bir ihtimalle o koltuğa oturacak olması ve akabinde gelecek olan hükümetin irade yettiremeyeceğine dair beslenen şüpheden dolayı bir hareketlenme var.
Lice’de Hüda-Par ilçe başkanının kaçırılması, bir başkasının öldürülmesi bunlar üzerine genel başkanlarının yaptığı açıklamalar hiç hayra alamet değil. Aynı parti Ağrı’daki seçimlerden çekildiğini açıkladı. Bu Ağrı’yı da AKP’nin kazanacağı ihtimalini kuvvetlendirdi.
Bunlardan daha ciddi bir mesele vardır ki o da Diyarbekir-Bingöl karayolunun kapatılmış olmasıdır. Bu gerginliği an itibariyle Muş’a da sıçraması hiç hoş değil.
Hükümetin açılım süreci içersinde bazı adımları geç atmasının karşılığı bu olmamalı; elimizi vicdanımıza koyarsak. Son yıllarda ülke genelindeki söylemler, BDP’li belediyelerin etkinlikleri, televizyon programları, doktora tezleri, geziler, el sıkışmalar az buz adımlar değildir. On-on beş yıl önce böyle şeyler yapılacak olsaydı önü alınamayacak kargaşalar çıkardı.
Çocukluğumuzu ve gençliğimizi maalesef yaşayamadığımız 90’lı yıllara geri dönmek, tam bir aymazlıktır. PKK’ya karşı bir daha Hizbullah, bir daha İpekyolu üzerinde tanklar, bir daha akşamdan eve gömülmeler, bir daha karşı ilçeye gece gidememek, bir da ölümler, ölümler, ölümler…
İnanın ki Kızıltepe’den Diyarbekir’e dört aramadan geçmek, özel hareket timlerini büyüdüğüm sokaklarda görmek, Nevruz’da solumak zorunda kaldığım lastik kokuları, geceleri yarım kalan çay bardağını keleş ve g3 seslerine bırakmak, öğrencilerine karne vermeye giden bir öğretmenin cenazesine şahit olmak vs. o günlere ait ve hatırlamak bile istemediğim birkaç küçük hatıra…
Artık yeter, yeni yetişen nesiller acılar çekmesinler. Beraber büyümüş oldukları arkadaşlarını -aynı dili konuştukları halde- taş, sopa ve silahlarla karşılamasınlar.
Diyarbekir’den Bingöl’e gitsinler kaplıcalarda bir güzel gevşesinler. Oradan Munzur’a geçip gözeleri ve dağ keçilerini doğal ortamlarında seyretsinler. Van’a rahat rahat gidip güzel bir kahvaltı yapsınlar, Van denizinde bir birini ıslatsınlar, Akdamar’da bağlama çalıp bir türkü bir de sitran söylesinler. Ağrı-Eleşkirt’te haziran ayında yaptıkları piknikte üşüsünler. Bitlis’te büryanlarını yerken dengbej amcayla bir sohbete dalsınlar fıkralara gülsünler. Antalyalı arkadaşlarını köylerinde misafir edip yaz tatili planı yapsınlar.
Ben bunları yaptım. Çatışma ortamlarından milyon kat daha iyi olduklarına yeminler ederim.
Evet, Türkiye! Yorma çocuklarını, silah gölgelerinde. Bizi yordun onları rahat bırak.