Çocukluğumuza Zorla Zehir Kattılar
Bir eski zamandı.
Bir eski pikap gelirdi köyümüze bazen. Tozlu yoldan tozu dumana katarak girerdi tek katlı taştan okulumuzun bahçesine. Kartonlar indirirlerdi adamlar. Fındık vardı, çekirdeksiz kuru üzüm vardı, minik çikolata kutuları vardı o kartonları içinde. Bizim içindi bunlar. Dağıtırlardı bize, sevinirdik. Mutluluktan uçardık.
Okulu daha çok severdik, daha çok bağlanırdık. Okul daha da güzel görünürdü bize.
Çok görmezdi o zaman kimileri bu mutluluğumuzu. Suistimal edip kendine pay çıkarmaya çalışmazdı kimse o çocuksu mutluluğumuzdan. Umutlarımızı yıkmazlardı. Boğazımıza düğümlemezlerdi elimize tutuşturulan o küçücük hediyeleri. Birilerini zor duruma düşürmek için kimse zehir etmezdi bize şimdiki gibi fındığımızı, fıstığımızı, minik kutulu çikolatalarımızı.
***
Zaman geçti.
Yine içinde kartonlar taşıyan araçlar giriverdi okullara. Sevinçler, mutluluklar dağıtılacaktı yine okullarda bütün öğrencilere. Kartonları indiriyordu adamlar. Binlerce sağlık sloganıyla içilmesi tavsiye edilen sütler vardı bu kartonların içinde. Yıllar öncesine kendi çocukluğuma döndüm. Okullar hayat oluyordu işte tıpkı o zamanlar gibi. Ve çocuklar çok kolay mutlu oluyordu.
O da ne.
Durun diyordu birileri. Ve televizyonlar ve gazeteler içmeyin diyorlardı. Televizyonları izleyen anne babalar telaşla okullara koşuyordu. Tadı kaçmıştı sütün. Karıştırılmıştı bilinçli olarak minik öğrencilerin beyinleri, gönülleri ve mideleri. Bulandırılmıştı yani.
Sanki birileri birilerine ne yaparsan boş ne yaparsan yaramaz, senin sütün bile kara diyordu.
Okullara hastanelere zehirlenen daha doğrusu zorla zehirlenmiş psikolojisine sokulmuş öğrenci avına çıkmıştı elinde fotoğraf makineleri ve kameralarıyla kimileri. Pozlar verdiriliyordu. Aklı belki de tam içemediği sütünde kalmış o masum çocuklara “dağıtılan sütü içtiğin için zehirlendin değil mi?” diye adeta hem soru soruluyor hem cevap veriliyordu. Milyonlarca öğrencinin sevinci görülmüyordu belki de görülmek istenmiyordu. Mutlulukların, coşkuların resmi çekilmiyordu.
Sevinçler, mutluluklar, gülen gözler, gül yüzler haber değeri taşımıyor artık. İnsanların acıları, hüzünleri, kahırları, yıkılan umutları üzerine kuruluverdi bütün beklentiler. Zehirlenen çocuk varsa haber yaparız, yoksa süt içen sevinen, binlerce mutlu yüreğin hiçbir anlamı yok deniyordu.
***
Durun kalabalıklar, susun ne olur insanlar.
Ben Ali’yim, Ayşe’yim, Emel’im, Osman’ım, Mehmet’im, Betül’üm… Ben çocuğum.
Ne olur bırakın beni sütümle baş başa. Kim vermiş sütü, ne düşünürmüş bu sütü veren, neciymiş hiç bilmiyorum ve dahi ilgilenmiyorum.
Ne olur büyüklerim, ne olur gazeteciler, televizyoncular, açık yakalamak için pusuya yatanlar, zorla midemi bulandırmaya uğraşanlar, sütüme illaki zehir katmak için çabalayanlar, ne olur çekin ellerinizi ve bütün hesaplarınızı üzerimden.
Ben çocuğum, karışmayın ne olur bana, zehir katmayın çocukluğuma.