Cehalet ve Eğitim

KÖŞE YAZISI

Sevinerek, üzülerek, öfkelenerek, coşarak ve anlayacağınız her türlü duygularla kaleme aldığım bir yığın yazım oldu bugüne kadar. Ancak itiraf etmeliyim ki hiçbir konu bu gün değineceğim konu kadar beni derinden üzmedi, derinden öfkelendirmedi.


Diller ve dinleri yüzyıllardır büyük bir hoşgörüyle aynı potada eritmesini bilen Mardinimizle gurur duyduk, duyuyoruz ve dünya var oldukça duymaya devam edeceğiz. Ve her yeri geldiğinde bu özelliğimizi gerek dile getirerek, gerek kaleme alarak tüm ülkeye ve hatta tüm dünyaya ihraç etmeye çalışırız. Övünç kaynağımız olan hoşgörü diyarımızı, Siyasetçisiyle, bürokratıyla, gazetecisiyle, sivil toplum örgütleriyle tüm dünyaya tanıtmaya çabalarken Mardinimizde yaşanan olaylar bu çabaları maalesef ki boşa çıkarmaktadır.


Gel gelelim üzüntü ve öfkeyle şahit olduğumuz yaşananlara.


Bir kıytırık bahçe için uzun namlulu silahların kullanıldığı ve maalesef ki iki kişinin yaşamını yitirdiği çatışmanın üzerinden yıl geçmeden bir kız isteme davası nedeniyle yaşanan ve yine ateşli silahların kullanıldığı kavganın sonucunda üç can daha yitirildi. Ondan fazla  yaralının olduğunu da not düştükten sonra gelelim kafamı kurcalayan konular ve çözümlere.


İlk olarak;
Devlet kolluk güçlerinin dışında hiç kimsede olmaması gereken silahlar, nasıl oluyorda vatandaşın elinde bulunuyor? Bu silahlar ruhsatlı ise ilgili makamlar ruhsat verme kriterlerlerini gözden geçirmelidir. Bu silahlar ruhsatsız ise, nasıl ve nerelerden edinildiklerini güvenlik güçlerimizin mutlak suretle çözmesi lazım. Anlayacağınız, gerek ruhsatlı ve gerekse ruhsatsız silahların takip edilmesi elzemdir artık.


İkinci olarak;


Yaşanan bu olayların kan davasına dönüşerek daha da büyümesi güçlü bir olasılık dahilindedir. Bu kötü olasılığın yaşanmaması için; Milletvekilleri, mülki idareler, STK yöneticileri ve bölgemizin ileri gelenlerinden olan akil insanların bir araya gelerek mevcut duruma ortak bir dayanışma ve güç birliği içerisinde insani açıdan müdahele etmeleri şarttır.


Bahçeydi, topraktı, kız meselesiydi, alacak verecek problemleriydi, muhtarlık seçimiydi, trafikte yol verdin vermediniydi gibi nedenlerle ve kimi zamanlarda ipten saptan saçma sapan nedenlerle ortaya çıkan olayların temelinde bir evveliyatın olgunlaşmasıyla gerçekleşen öfke patlamasının sonucu olduğunu sıklıkla görmeye başladık. Yaşanan üzücü olayların başlangıcı, gelişimi safhasında; kanaat önderlerimizin, akil adamlarımızın ve aksakallı diye tabir edip, sosyal ve toplumsal rol biçtiğimiz değerlerimizin önemli rolü tamda bu noktada ortaya çıkmaktadır.

Üzülerek ifade etmeliyim ki; bu değerlerimizin sorunlara örfi anlamda müdahale etmesi gecikmekte ya da samimi bir şekilde ağırlıklarını çözüme yeteri kadar yansıtamayıp olayı akışına bırakmaktadırlar. Olayların bu gibi üzücü noktalara gelmeden, kimilerine göre arabozuculuktan samimi bir şekilde arabuluculuğa yol evirmeleri vicdani ve toplumsal bir sorumluluk olduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum.

Birinci bölümle beraber ikinci bölümde işaret ettiğimiz çözümler kısa vadeli çözümlerdir. Pansuman olarak yorumlanabilecek bu çözümlerin geçici bir tedavi yöntemi olduğunu unutmadan asıl tedavinin uzun vadeli eğitimle gerçekleşebileceğini düşünüyorum.

Belki de bu tedavinin sonucununu görmeye ömrümüz yetmeyebilir ama çocuklarımıza, torunlarımıza bırakabileceğimiz en büyük miras bu olacaktır.


Üçüncü olarak;
Kontrol altına alınamayan öfkelerle yaşanan kavgaların ardından duyulan pişmanlıklar gideni geri getirmediği gibi geride kalanların hayatını da tam anlamıyla cehenneme dönüştürmektedir. Bu sorunların başlangıcında CEHALET vardır. Cehaletin ise bir tek ilacı vardır ki o da tek kelimeyle EĞİTİMDİR!.. Ve kabul etmeliyiz ki eğitim sistemimiz cehaleti ortadan kaldıracak yeterlilikten uzaktadır. Eğitim sistemi derken sadece okullarımızı kastetmiyorum tabi ki. Eğitimin sac ayakları okulla beraber aile ve çevre de vardır. Aile ve çevreden yeterli desteğin alınmadığı bölgelerde bulunan okulların cehaleti ortadan kaldırması çok çok zordur.


Kötü sayabileceğimiz her türlü davranışın tek reçetesi EĞİTİMDİR!.. “Ağaç yaş iken eğilir.” demiş atalarımız. Bu atasözünün odağında öğretim yoktur. Eğitim vardır. Aile ve çevreden yeterli desteğin alınamadığı ülkemizdeki ilkokullarda öğretimi bir kenara bırakıp en az üç yıl boyunca sadece eğitime dayalı, iyi insan olmaya dayalı bir müfredat, aile ve çevreden kaynaklı boşluğu tam anlamıyla dolduracak ve tabiri caizse ağacı yaş iken eğecektir. Öğretim ertelenebilir ama unutmayalım ki eğitim ertelenemez.


Cehaletin karanlığı, eğitimin aydınlığından yoksun kaldığı sürece bu tip üzücü olaylara tanık olmaya devam edeceğiz gibi. Ama kısa vadede üzerimize düşen şey, kavgaların daha da büyümesine engel olabilmektir.
CEHALET karanlığını yırtabilecek bir EĞİTİM sistemini görebilme ümidiyle…