Bu da geçer elbet
2013 yılının son günlerini ortalık toz duman olmuş bir şekilde geçiriyoruz.
2002’den beri devam eden bir ittifak, 213 yılının bu son demlerinde çatırdıyor, hatta yerle bir oldu desek yanlış olmaz herhalde.
AK Parti iktidara gelirken, ülkedeki muhafazakâr yapılarla, cemaat ve tarikatlarla bir ittifak içine girmiş, bu ittifak o günden bugüne kadar devam etmişti.
Bu ittifak içinde en önemli ayaklardan birisi de kamuoyunda Gülen cemaati, genellikle cemaat veya kendi deyimleriyle hizmet hareketi adı verilen oluşumdu.
Yurt içi ve yurt dışında açtıkları okullar, yurtlar, dersaneler yoluyla çok geniş bir kitleye hitap eden cemaat, AK Parti döneminde altın çağını yaşadı.
Aslında hiçbir dönemde, diğer cemaatler veya tarikatlar gibi devletin kara listesine girmiş değillerdi.
28 Şubat’ın kudretli paşaları ve sonrasındaki Ecevit hükümeti döneminde bile diğer muhafazakâr gruplar baskılar altında ezilirken, Gülen hareketi bir şekilde hayat kalmayı başarabildi.
Bunda, bu hareketin başındaki Gülen’in ve cemaatin genel yapısının yönetimde kim olursa olsun, devletle çatışmayan, onların uzlaşmacı dediği ancak kamuoyunda tavizkar olarak adlandırılan siyasetlerinin etkisi büyüktü.
İşte bu hareket 2002’de AK Parti etrafında kenetlenen muhafazakâr taban arasında yerini aldı.
Geçen 11 yıllık süre içinde iktidarın nimetlerinden en fazla faydalanan grup olduklarını söylersek haksızlık etmiş olmayız.
Eğitim, yargı, emniyet gibi kurumlara çok ciddi ve köklü bir şekilde yerleştiler.
Nitekim onlar da bu nimetin karşılığını vermekten geri durmadılar; 11 yıl boyunca seçimlerde, referandumlarda, krizlerde hükümete olan desteklerini hiç aksatmadan sürdürdüler.
Ancak Gezi Parkı olayları, bu birlikteliği çatırdatan ilk olay oldu.
Gezi Parkı sürecinde özellikle cemaatin İngilizce gazetesi olan Today’s Zaman yazarları, hükümet aleyhinde çok sert yazılar kaleme aldılar, hatta bazı yazarlar, yabancı basında hükümet aleyhinde yazılar yazdılar.
Gezi Parkı, AK Parti-cemaat ilişkilerinde bir kırılma noktası oldu.
Ancak asıl fırtına dersaneler tartışması üzerinde koptu.
AK Parti hükümetinin dersaneleri dönüştürme projesine doğal olarak en çok dersanesi olan Gülen grubu sert bir muhalefet başlattı.
Dersaneler konusunda kişisel görüşüm şudur; dersaneler, eğitimin tam olarak rayına oturmadığı sistemlerin bir ürünüdür.
İyi bir eğitim sisteminiz varsa, dersanelere ihtiyaç olmaz.
Eğer hükümetin dersaneleri dönüştürme veya kapatma planı varsa, öncelikle dersanelere duyulan ihtiyacı ortadan kaldırması yani eğitim sistemini iyileştirmesi gerekir.
Tekrar konumuza dönersek; dersane konusunda köşeye sıkışan cemaat, kendisinden beklenen hamleyi 17 Aralık’ta gerçekleştirdi ve yolsuzluk operasyonu adıyla hükümete karşı saldırıyı başlattı.
Ancak burada çok dikkat çeken nokta şudur; asıl niyetlerini gizlemek için yolsuzluk, rüşvet gibi toplumun çok hassas olduğu konuları kılıf olarak kullanmışlardır.
Biz, “hırsızlık yapan kızım Fatima bile olsa cezalandırırım” diyen bir Peygamberin ümmetiyiz; hırsızlığı, yolsuzluğu yapan kim olursa olsun, bu ister sıradan bir hırsız olur, ister rüşvet alan bir memur, isterse de bir siyasetçi veya bürokrat, mutlaka cezalandırılmalıdır.
Gözden kaçırılmaması gereken, bu yapılanların üstü örtülü bir darbe girişimi olduğudur.
Bir süredir içeride ve dışarıda, Erdoğansız bir AK parti ve Türkiye senaryoları yazılıyor.
Peki, hedefte neden Erdoğan var?
Erdoğan, uçurumun kenarından aldığı bir ülkeyi dünyanın sayılı ülkeleri arasında taşıdı, girdiği her seçimden zaferle ayrıldı, öyle görünüyor ki bu trend böyle de devam edecek.
Ülkenin kanayan yarası olan Kürt sorunun çözümü için çözüm sürecini başlatarak, düşünülmesi bile bir zamanlar hayal olan adımları atmıştır.
Dışarıda ise, mazlum milletlere el uzatan, onların sesini duyuran bir hükümetin başında.
Bugün nerede acı çeken ve gözyaşı döken bir halk varsa; Filistin, Suriye, Mısır, Arakan ve açlıkla mücadele eden Afrika’ya el uzatan, onların feryadına kulak kesilen bu hükümet olmuştur.
Hal böyle olunca, bu topraklarda çıkarları zedelenen ülkelerin hedefinde olmasından daha doğal bir durum yoktur.
Şimdi ise bir zamanlar müttefik oldukları insanlar eliyle bir yargı darbesi marifetiyle ve seçimsiz bir şekilde alaşağı edilmek isteniyor.
İşin bir diğer dikkat çekici boyutu da uzun süredir bilindiği söylenen bu iddiaların servis edilme zamanlamasıdır.
Önümüzde çok büyük öneme sahip seçimler var.
Yerel seçimlerin hemen ardından tarihimizde ilk defa cumhurbaşkanı seçeceğiz.
Çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır ki bu millete başkan seçtirmek istemiyorlar.
Bunun için her yolu deneyecekler.
Önce Gezi’de denediler, tutmadı.
Erdoğan ve hükümeti Gezi badiresini atlatmıştı.
Şimdi yargı darbesini deniyorlar.
Bu yargı merkezli darbe girişimini de atlatacaktır Erdoğan.
Çünkü arkasında güçlü bir millet iradesi vardır.
Bu millet, Menderes’i, Özal’ı, Erbakan’ı yiyen bu vesayete Erdoğan’ı da kurban etmeyecektir.
Üzüntü verici olan ise Müslümanlar arasında büyüyen ve yayılan bu fitne ateşidir.
Çünkü fitne, bulaştığı herkese, az veya çok zarar verir.
Müslümanlar arasındaki ayrılıktan yine Müslümanlar zarar görür.
Biz Müslümanlar olarak bu fitnenin sona ermesi ve Müslümanların birliği için dua edelim.
Bize yakışan da budur.