Bizler Doğru Pinokyo Yalancı…
Çocukluk yıllarımızın en güzel
hikâyelerinden biriydi, sevgili Pinokyo.
Evladı bulunmayan, oyuncak ve marangoz
ustası olan Gepetto baba’ nın canlanan kuklası, oğlu oluvermiş masalların sınır
tanımayan o güzelim dünyası içerisinde.
Yine o güzelim masalların anlattığı
masalların da bir masal olma sınırı vardı ne güzel.
Pinokyo’ nun masalla gerçek dünya arasındaki
bağını oluşturan gerçeklik, insanlara bir ders verme niteliğinde olan, her
yalan söylediğinde burnunun uzamasıydı.
Her yalanda uzayan bir burun, temel
insani değerlerden biri olan yalan söylememe gerekliliğini evrensel bir dille
anlatan Pinokyo masal dünyasından çıkıp gelseydi yaşadığımız bu çağa, burun
uzunluğu dünyanın güneş etrafındaki yörüngesi kadar olan şu anki insan
topluluğu karşısında masal kahramanı bile olamazdı herhalde.
Aslında nasılda hepimiz birer Pinokyo olup
çıkmışız şöyle bir düşünsenize.
Hangimiz hiç yalan söylemediğini
söyleyebilir ki.
Veya günde ortalama kaç yalan attığımızın
muhasebesini yapabilir ki…
Yalan konuşmuyor ve söylemiyorum diyen de
yalan söylüyordur desem, bana katılmamazlık etmezsiniz herhalde.
En basiti, nasılsın diye sorulduğunda
iyiyim, işler nasıl dendiğinde güzel gidiyor, mutsuzken mutluyum söylemleriyle
insanların karşısına çıkmalar ve dönem dönem veya süreklilikle yaptığımız, daha
birçok davranış biçiminin doğru olmayan durumları.
Yalanı yapan temel olgunun o yalanı
söyleyenin inanması olduğunu tespit etmek zor olmaz herhalde.
Bazen sadece ilgi çekmek için, bazen
çıkar sağlamak için, bazen durumu kurtarmak için bazen de tamamen yanıltmak
için
Esasında yukarıda saydıklarımız o kadar iç içe
geçmiş oluyor ki, yalanın içinden çıkan yalanları bile karıştırabiliyoruz.
Çoğu zaman dış dünyaya gösterdiğimiz
yüzümüzün toplum tarafından kabul edilebilir yine toplumca belirlenmiş
kriterlere göre normal veya mükemmel olma işine kendimizi öylesine adıyoruz ki,
gerçekle kurgu arasında farkında olarak ya da olmayarak hiçte azımsanmayacak
kadar yalanın içinde, hapsolmuş halde buluveriyoruz kendimizi.
Yalanı hemen hemen herkesin kullandığı
noktasında hem fikiriz gibi gözüküyor.
Lakin işin farklı bir boyutu, hangi
cins daha çok yalan söylüyor sorusuna takılıyor ve nedense erkeklerin daha
fazla yalan söylediğine dair genel kanı varmış gibi izlenim doğuyor. Oysa
böylesine bir kanı da bir yalan, nitekim kadın olsun erkek olsun, yalan
konusunda pekte birbirlerinden eksik kalmıyorlar.
Yaşadığımız günümüz şartlarında yalan
söylemenin normal olduğu, yalan atmanın bir sıkıntı yaratmayacağı egemen bir
davranış ve düşünce kalıbı. Yani anlayacağınız yalan atmanın eskisine göre daha
kolay olduğu, ister zaman diyelim ister kültür diyelim bir şekilde onunla
yaşıyoruz.
Yalanla yaşıyoruz yaşamasına amma
velakin o kadar benimsemeye başlıyoruz ki doğru olanla olmayan arasında, fark
olup olmamasının ehemmiyeti de kalmamaya başlıyor.
Kendi yalanlarımızın içinde kendi kurgu
doğrularımızın vicdani çatışmaları dahi artık fayda etmiyor, yalanın çekici ve
cezbeden dünyasında.
Burnumuzun dikine gidip, birçok şeye sokup, ehh birazda karıştırma dışında
burnumuzun uzadığı da yoktu ya.
Tek yalancı vardı, onun dışında hepimiz
doğru konuşup doğru davranandık.
Suçlu zaten belliydi…
Kim
olacak canım?
Yalan
attığında burnu uzayan kim ise, elbette ki O.
Pinokyo canım!.. Pinokyo…