diorex

Birinci cumhuriyetin son çırpınışları

Birinci cumhuriyetin son çırpınışları

İçinde bulunduğumuz barış süreci içinde herkes bir şekilde saflarını belirlemek için gayret gösteriyor.

Barış isteyenler zaten belli, herhangi bir sürprize yer yok.

Aslında barış karşıtı cephe açısından da şaşılacak bir durum yaşanmıyor.

Beklendiği gibi milliyetçi, ulusalcı, Kemalist, sol ve laik çevrelerle Ergenekon uzantıları olanca güçleriyle sürecin karşısında duruyorlar.

CHP’den yana bazı beklentiler vardı, ancak bu partinin bugün bulunduğu nokta benim açımdan beklenmedik değil.

Her ne kadar süreç başlarken “hükümete kredi açtık” demiş olsalar da, en son iki gün önce bizzat genel başkanlarının ağzından “kredimiz bitti” açıklamasını yaparak saflarını iyice netleştirdiler.

Özellikle ülkedeki tüm karanlık odaklarla işbirliğine girerek Silivri’de sahneye koydukları son provokasyon tiyatrosu da bekledikleri etkiyi yapmadı.

CHP’de her ne kadar ulusalcı-yenilikçi kanatların varlığı konuşuluyor olsa da gelinen nokta itibariyle parti ulusalcı kesimin kontrolündedir; genel başkan sadece sembolik bir kişilik olarak kalmıştır.

Partinin ve dolayısıyla genel başkanın ipleri, başını Muharrem İnce, Nur Serter ve Süheyl Batum gibi isimlerin çektiği Ergenekoncu-ulusalcı kanadın elindedir.

Ülke çok önemli bir süreçten geçerken bu konuda engelleyici bir siyaset izlemeleri yetmiyormuş gibi bir de cumhuriyet tarihinin en önemli davası olan ve bürokratik vesayetin kırılmasında dönüm noktası olma özelliği taşıyan Ergenekon davasını engellemek için her yola başvuruyorlar.

Bir yandan davanın uzamasından şikâyet ederken diğer yandan da davayı daha da uzatacak eylemlere girişmekte bir beis görmüyorlar.

CHP bir süredir İşçi Partisi, en son yaptıkları eylemle büyük bir terbiyesizlik ve hadsizliğe imza atan Türkiye Gençlik Birliği ve mevcut yönetimi nedeniyle darbeci baro olarak anılmaya başlayan İstanbul Barosu gibi grupların başını çektiği cephenin peşine takılmış, büyük bir belirsizliğe doğru gitmektedir.

Aslında bu yaşananlar, artık ömrünü tamamlamış olan birinci cumhuriyetin son nefesini verişleridir.

Birinci cumhuriyet pek çok sorunla maluldü, pek çok kesimle sorun yaşıyordu çünkü varlığını katı bir laiklik anlayışı ve Türk milliyetçiliğine dayamıştı.

Ancak bugün en büyük sorunu yaşadığı ve tam anlamıyla dönüştürmeyi başaramadığı iki kesim olan Müslümanlar ve Kürtler eliyle dönüştürülüyor.

Kürt sorunu resmen sona erdiği ve barış kalıcı bir şekilde tesis edildiği gün, birinci cumhuriyet de resmen sona erecek.

Merhum Özal döneminde ilk darbeleri yiyen birinci cumhuriyet, devlet içinde o dönem güçlü olan refleksleri sayesinde bu tehdidi kısa zamanda bertaraf etmeyi başarmıştı.

Refah Partisi kaynaklı tehdit de yine aynı şekilde bir refleksle hemen devre dışı bırakılabildi.

2002’de iktidara gelen AK Parti ise daha önce izlenen stratejiden farklı bir şekilde davranarak, önce AB reformlarını gerçekleştirdi, bu şekilde devlet içinde kökleşmiş bürokratik oligarşiye ciddi bir darbe vuruldu.

2007’ye kadar olan dönemde birinci cumhuriyetin gizli-açık tüm unsurları çok ciddi bir direnç gösterdiler; darbe-muhtıra girişimleri, AK Parti hakkındaki kapatma davası, 367 krizi, cumhuriyet mitingleri bu direnişin ilk akla gelen örnekleri.

Ancak AK Parti tüm bu badirelerden ufak hasarlarla bile olsa sağ çıkmayı başardı.

Ama asıl dönüm noktası 12 Eylül 2010’da yapılan referandumdu.

O referandumla yapılan güçlü yapısal değişiklikler sonucu bu oligarşinin tabiri caizse beli kırıldı.

O dönem referanduma bu kadar direnç gösterilmesinin, karşı çıkılmasının sebebi de köhnemiş rejim artıklarının bu tehdidin farkında olmasıydı.

Bu noktada halkın da her dönem artan bir teveccühle AK Parti’yi desteklemiş olması, devletin dönüştürülmesi sürecinde iktidarın elini güçlendiren önemli bir faktör olmuştur.

Evet, birinci cumhuriyet fiilen tükenmiştir, can çekişmektedir; resmen sona ermesi Kürt sorunun tamamen çözüleceği gün gerçekleşecektir.

İkinci cumhuriyet olarak adlandıracağımız yeni dönemde eskisine nazaran en önemli fark yönetim sisteminde olacaktır.

Önce 1924 ve daha sonra da 1961 ve 1982 anayasaları ile bürokratik oligarşiye güçlü bir zemin hazırlayan mevcut sistemin yerini başkanlık sisteminin alması en önemli fark olarak ortaya çıkmaktadır.

Birinci cumhuriyetin kurucu partisi CHP’ydi; bugün gösterdiği direnç de kurucusu olduğu düzenin can çekişiyor olmasındandır.

İkinci cumhuriyetin kurucu gücü de AK Parti olacak; bu süreçte Kürtler de güçlü bir aktör olarak yer alacaktır.

Böylece yukarıda belirttiğim gibi birinci cumhuriyetin en çok baskı uyguladığı ama tam olarak dönüştürmeyi başaramadığı iki büyük aktör, yeni dönemin belirleyici unsuru olacaklardır.

Temelleri sağlam atılacak, adil, eşit ve özgürlükçü bir demokrasi üzerine inşa edilecek bu yeni dönem, Sayın Başbakanın sık sık dile getirdiği 2023 ve sonrasındaki 2071 vizyonunun da temelini oluşturacaktır.

Yorum Yaz