Bin(A)nayasa...

KÖŞE YAZISI

Bin (A)nayasa da olsa sonuç değişmez…

Yardımsever bir milletiz.  Güzel  bir meziyet.  Buna kimse bir şey diyemez.

Ben , evdeki 2 battaniye ve birkaç giyeceği, yerine ulaşması için, toplama noktasına götüdüm.

Yardım, ilk yardım, acil yardım, ayni yardım, nakdi yardım, psikolojik yardım v.s gibi yardım çeşitlerini sıralayabiliriz.

Zor durumlarda yapılan yardım tabii ki çok önemli. Ama yüzlerce, binlerce ölü olduktan sonra, yapılan yardımın ölen insanlara faydası ne acaba?

Deprem olduğunda herkes, kendi  imkanları ölçüsünde yardım etmeye çalışır. Bu tabii ki önemlidir. Ama bence bu yıkımlar olmadan önce önlem için yardımda bulunmak daha  önemlidir.

Örneğin Van ve Erciş’te deprem olmadan önce, size deprem olacak olma olasılığını söyleyip, deprem sırasında yapmayı düşündüğünüz yardımı ,depremin hasarlarını azaltıcı veya önleyici olarak kullanmak üzere ,deprem öncesi yapmanızı isteseler ne yaparsınız?

Eminim çoğumuz, duymazdan geliriz, hatta bu öneriyi getirenlerle  alay bile ederiz.

Türkiye’nin  bir deprem  bölgesi olduğu herkesçe malum.  Peki  neden hala deprem kuşağında olan güzelim ülkemizde hala önlenebilir ölümlerin önüne geçilemiyor.

Sebeplerini herkes biliyor , ama gereğini yapmıyoruz.

Herkes sorumludur ama ,yıkımlardaki en büyük sorumlular bence hükümetler ve belediyelerdir. Hükümetlerin ve belediyelerin parke döşeme, park ve bahçe yapma dışında bu yıkımları önleme gibi bir sorumluluğu da olmalı.

Yıkılan bina kimin zamanında ve kimlerin yetkisi ile kimin tarafından yapılmışsa tüm sorumluların mahkeme önüne çıkarılması gerekir.

Yıkımları Önleme Yasaları bence Anayasa değişikliğinden daha önemlidir. Bazılarınız bu konuda bir çok  yasa ve yönetmeliklerin olduğu ama kimsenin uymadığını söyleyeceksinizdir. İyi ama uyup uymamayı denetleme görevi kimin? Zavallı milletin mi? Fakr-u zaruret içinde olan milletin tek düşüncesi başını sokacak bir yerdir.

Sorarım size, hangimiz ev aldığında deprem ile ilgili güvence alabiliyoruz. Soranlara da gülüp geçiyoruz çoğunlukla.

1999 Gölcük depreminde artçı şoklar devam ederken bile , işyerimizin karşısında inşaatı devam eden binayı alelacele bitirmek için  kurdukları inşaat iskelelerinde sıva yaparken sallandığı halde işine devam eden işçilerin halini hiç unutmuyorum. Akşam eve ekmek götürmek zorundalar tabii ne yapsınlar…

Olan yine fakire oluyor. Bin bir güçlükle boğazından, neredeyse hayatından keserek sahip olmaya çalıştığı veya kiraladığı evi, sonunda kendisine mezar oluyor. Yazık… Çok yazık!

Sorumlular ortada cirit atıyor maalesef.

İnsanın yaşamını direkt etkileyen inşaatların denetlenmesi o kadar zor mu? Yapanlar da denetleyenler de bizden olduktan sonra bu işin düzeleceği yok.

Depremin etkileri, depremi yaşayanlar hariç en fazla 3 aydır.3 ay sonra hiç olmamış gibi hareket edilir. Depremi yaşayanlar ve direkt etkilenenler bile en fazla birkaç yıl içinde tamamen unutur. Unutamayanların sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır.

12 yıldır alınan zorunlu deprem vergileri toplam 23milyar USD’yi  bulmuş. Bu paralar çadır ve ceset torbası için mi kullanılıyor?

Basın, deprem olduğunda hemen hemen her yere ulaşıp, haber yapmayı biliyor. Peki neden bu binalar yapılırken “araştırmacı-gazeteci” görevini yerine getirmiyor? 

Bir anektod:

Uluslararası bir toplantı sırasında meydana gelen bir depremde herkes toplantının yapıldığı binanın dışına kaçmış. İçeride sadece bir grup kalmış. Sallantı bittikten sonra, mümkün olduğunca önlemini alarak içeride kalanlara bakmışlar. Hayret tamamı Japon…

Japonların bir tanesi bile dışarı kaçmamış! Bilinç işte öyle bir şey!

Çoğumuz hatırlayacaktır. Ülkemizde yaşanan1999 depreminden sonra ,depremle ilgili olarak mecliste yapılan bir toplantı esnasında meydana gelen orta şiddetteki deprem sırasında toplantıya katılanların hemen hemen hepsi dışarıya doğru kaçışmaya başlamıştı.

Depremle ilgili yapılan bir toplantının yapıldığı yerin ,depreme dayanıklı olup olmadığını bilmeyen veya deprem sırasında nasıl davranılması gerektiğini bilmeyenler tarafından yönetilen  bir milletin hali ne olur?! Tabii ki ölüm, gözyaşı, hüzün…

Deprem de hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, kalanlara ve milletimize başsağlığı dilemekten öteye geçemediğimiz ve depremle ilgili tüm unsurlarıyla bilinçlenmediğimiz sürece bu acıları yaşamak durumunda kalacağımız aşikar.

Neredeyse her beş kişiden birinin yaşadığı İstanbul’da deprem olursa vay halimize!... Kaçacak yer yok. Bir binadan kaçarsanız diğer binanın altında kalırsınız. Ne yol ,ne insan, ne iş ne de ekonomi  kalır.

Yeni Anayasanın yapılması elzem değil demiyoruz ama bir değil , bin anayasa bile bizi kurtaramaz Allah muhafaza.