Bilinmeyen Dil

KÖŞE YAZISI

          Var olan bir dil bilinir mi yoksa bilinmez mi? Bu felsefi bir sorun değildir. Büyük ölçüde pratik bir sorundur bu. Var ile yok arasındaki ilişki bilinen bir şeydir. Varlık ile yokluk tanınan kavramlardır. Bilinen ile bilinmeyen de öyle.
          Yok olan bir dil kimsenin okumadığı, kimsenin konuşmadığı, kimsenin yazmadığı bir dil olmalı. Yok olan bir dil demek ki bir dönem vardı ve belli bir dönem sonra bu dil yok olmuştur. Var olan dil zaten vardır.          Eski diller var, ölü diller var, yaşayan diller var…
          Ama bilinmeyen dil belirlemesi sadece Türkiye’deki yargı mercilerinde kullanılıyor. Bunu da milyonlarca insanin konuştuğu Kürtçe için kullanıyorlar. Ama gelin görün ki Kürtçe yaşayan diller kategorisine girdiği için devlet bir üniversitesinde Kürtçe Dil ve Edebiyat öğretimi başlatmıştır!
          Bir yandan bilinmeyen bir dildir öte yandan yaşayan bir dil oluyor!
          Eğer Kürtçe bilinmeyen bir dil olsaydı, o zaman devletin eğitim kurumları, yeni başlattıkları bu eğitime bilinmeyen diller enstitüsü derlerdi herhalde!
          Bilimsel literatür de yok olan dillere bilindiği gibi ölü diller de denir. Ölü dilleri tek uzmanlar konuşur ve yazarlar.           Mesela o muhteşem eski Sümer dilini çok az sayıda uzaman konuşur ya da yazabiliyor. Ama bir zamanlar bu dil medeniyetin, idarenin, kültürün, devletin diliydi.
          Bu gün ise Sümerce ölü bir dildir.
          Bilinmeyen dil ise başka bir konudur. Son dönemlerde yargı mercileri Kürtçeyle ilgili bilinmeyen dil tabirini sık sık kullanıyorlar Özellikle yargı mercilerinin bunu yapması düşündürücüdür. Bir kere yargı mercileri eşitlik, hak, hukuk ve tarafsızlık konusunda önemli mercilerdir. Böyle olmalıdırlar. Beklentiler bu yöndedir.
          Yargı mercilerinin faaliyetleri bir kere yasalarla belirlenmiştir. Evet yasalarla! Sadece ulusal yasalar da değil aynı zamanda uluslar arası yasalarda bu bağlamda geçerlidirler.
          Durum böyle olunca yargı mercilerinin Kürtçe yazılan kitaplar için bilinmeyen dil tabirini kullanmasının bir mantıksal açıklaması olabilir mi? Hani bilmediğimiz bir dil tabiri kullanılsa, diyeceğiz ki, beyefendiler Kürtçeyi bilmiyorlar. Bildikleri de bu kadardır işte!
          Ama bilinmeyen dil tam olarak nasıl bir şeydir acaba? İşte bunu bilmek felsefi bir sorudur!
          Yargı mercileri devletin televizyonunda, eğitim kurumlarında Kürtçenin kullanıldığını bilmiyorlar mı? Devlet kurumları bilinmeyen bir dilde yayın yapıyor, eğitim kurumu ise eğitim veriyor.
          Bu Aziz Nesinlik bir konu değil midir?
          Yaşar ne Yaşar Ne yaşamaz!
          Bilinmeyen bu dilin Kürtçe olduğunu herkes bilir. Daha önce bu dil yoktu, daha sonra var oldu, daha sonra bu dille yayın ve eğitim yapıldı, bu dilin milyonlarca insan tarafından konuşulduğu da herkes biliyor. Yargı mercileri de bunu iyi biliyorlar. Ama ne hikmetse bilinmeyen bir dil tabirini kullanmak, hukuk literatürüne dünya çapında bilimsel bir katkı yapmak için bunu yapıyorlar.
          Ne de olsa ülkenin prestiji söz konusudur!
          Yani buradaki temel amaç; daha büyük bir dava uğruna yargı mercilerinin sivri zekasını dünyaya göstermek için bu tabiri kullanıyorlar…
          Hukuksal formalizmin bu kadarına da pes doğrusu!..
          Benim son kitabim Edebiyata Devki u Sosyalîsazyon (Sözlü Edebiyat Ve Sosyalleşme) hakkında yargı mercileri bir soruşturma başlattı. Gerçi sonuçta takipsizlik kararı çıktı ama, kitap için bilinmeyen bir dil tabiri kullanılmış. Bu belirleme gerçekten çok zoruma gitti. Demek ki ben bilinmeyen bir dille kitap yazmışım! Ne garip yaratıklarız bizler yahu! Bilinmeyen dillerde kitap yazıyormuşuz!
          Olacak şey mi?
          Bilinmeyen bir dille kitap yazılır mı hiç?