Beş dil, bir gazete ve “hoşgörü kültürü”

KÖŞE YAZISI

Bireysel farklılıkların doğal karşılanarak saygı duyulması her şeyden önce “insani” bir davranış biçimidir. Eğer insanların sahip olduğu çeşitli özellikleri nedeniyle farklı olduklarını kabul ediyorsak, farklılıklarımızın kültürel açıdan çeşitlilik dolayısıyla bir zenginlik kaynağı olduğunun bilincinde olduğumuzu gösterir. İçinde yaşadığımız topluma kısaca göz atacak olursak farklı kimlik, inanç, dil, kültür ve dünya görüşüne sahip insanlardan oluştuğunu görürüz. Bu farklılıkları doğal kabul edişimiz, sahip olduğumuz hoşgörü kültürünü göstermesi açısından önemlidir.

Toplumsal-kültürel farklılaşmalar döneminden itibaren başlayan farklılaşma durumu, günümüze kadar sürmüş ve gelecekte de sürmeye devam edecektir. Sosyolojik evrim gereği bireyler ve toplumlar, sürekli değişim ve gelişim içerisinde olduklarından, farklılık, oldukça doğal bir durumdur. Konunun özünü ise zihnen oldukça gelişmiş bir seviyede bulunan günümüz bilgi çağı insanının bu farklılığı nasıl “algıladığı” ve farklılıklara nasıl “yaklaştığı” oluşturmaktadır.

Uygarlık tarihine bakıldığında birçok savaşın temelinde farklılıklara tahammülsüzlüğün yattığını söylemek yanlış olmaz. Farklı dil, din, mezhep ya da etnik kimlik nedeniyle yapılan savaşlar azımsanamaz sayıdadır. Bu anlamda aslında uygarlık tarihi adını verdiğimiz kavram, bir bakıma ”kan ve gözyaşının tarihi”dir. İktidar ve mülkiyet hırsı, insanlık açısından hep felaketlere sebep olmuştur. Bütün bunların ışığında denilebilir ki ötekileştirme, yok sayma, hoşgörüsü kültüründen yoksunluk ve demokratik bilinç olmaması gibi nedenler insanlık açısından oldukça tehlikeli sonuçlar doğurur.

Aynı coğrafi sınırlar içerisinde farklı kültür, kimlik ve inançlar ancak hoşgörü kültürü sayesinde birbirleriyle “barış” içerisinde yaşayabilirler. Yerel anlamda farklılıklarını, “evrensel” değerlerden de beslenerek koruyan bu değerler, sahip oldukları çeşitliliği korumaya ve geliştirmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda medyanın topluma “ışık” ve “ayna” tutma misyonu büyük önem kazanmaktadır. Bu açıdan medyanın “tarafsız” olması, “toplumsal barış” ve “uzlaşı” açısından oldukça önemlidir. Medyanın toplumu oluşturan çeşitli dil, kimlik, kültür, inanç ve dünya görüşlerine eşit mesafede durarak hepsine aynı oranda yer vermesi ve toplumsal farklılıkları yansıtması, “demokratik ilkeler” açısından bakıldığında “toplumsal bütünlülük” sağlanmasında oldukça işlevseldir. Çünkü medyanın kullandığı dilin, “ayrıştırıcı” ya da “bütünleştirici” olması barış açısından son derece önemlidir. Demokratik değerlere bağlı medya, bütünleştirici ve barışçıl bir dil kullanmaya özen gösterir.

Dünya üzerinde farklı kimlik, inanç ve kültürün bir arada uzun yıllardan beri yaşadığı kentlerin sayısı azdır. Ülkemizin tarih kokan kentlerinden biri olan Mardin, farklı dil, kimlik, inanç ve kültürlerin uzun yıllardır birlikte barış ve hoşgörü içerisinde yaşadığı bir kenttir. Türkler, Kürtler, Araplar ve Süryanilerin birlikte yaşadığı kadim kentte hoşgörünün egemenliği hakimdir. Her köşesiyle tarih kokan kentte farklılıklardan kaynaklı toplumsal olaylar olmamıştır. Mezopotamya’nın kadim halklarından olan insanlar, sevinçlerini, üzüntülerini ve acılarını farklı dil de olsa da birlikte yaşamışlardır. Bu, tarihsel birliktelik, hoşgörü eksenli olduğundan gelecekte de sürecektir.

Benim de yazarı olduğum “Mardin Life Gazetesi” yayın grubunun ek bir organı olarak Mardin’deki egemen olan hoşgörü kültürüne “ayna” tutarak kadim bir tarihe sahip kentte konuşulan dillerde yazılan “Beş Dil”li gazete olan “MERDİN”  gazetesini çıkardı. “MERDİN” gazetesi Türkiye’nin ve dünyanın ilk beş dilli gazetesi ünvanına da sahiptir. Gazetede, Türkçe, Kürtçe, Arapça, Süryanice ve İngilizce dillerinde yayınlandığı, dolayısıyla her dil için bir editör bulunmaktadır. “Beş Dil”li Merdin Gazetesi”, Mardin’in toplumsal hoşgörüsünü göstermesi açısından oldukça anlamlıdır. Bu kapsamda girişimlerinden dolayı Mardin Life Ailesine, yayın kuruluna ve emeği geçenlere, girişimlerinden dolayı ne kadar teşekkür etsek azdır.

İnsanlık olarak yaşadığımız sorunların temelinde, “hoşgörüsüzlük” ve empati eksikliğinin yattığını göz önünde bulundurursak, Mardin’in toplumsal hoşgörüsünün örnek alınması ve böylece toplumsal barış ve uzlaşı kültürünün hakim olduğu yarınların hayal olmadığını söylemek mümkündür. Geleceğimizi hoşgörü ve empati üzerine kurarsak eğer savaşsız bir dünyanın mümkün olduğunu da mutlaka göreceğiz.  .