Bayramınız mübarek ve mesrur olsun

Fethin
Kubbesi
Fatih,
İstanbul’u fethettikten sonra ilk Cuma namazını Ayasofya’da kılarak camiye
dönüşmesini sağlamıştı. Bunu yaparken kubbeler ve duvarlardaki ikonlara
dokunmamıştı, yaşamasını istemişti. Yani bugün “dünya mirası” gibi masum
görünüşlü bir zırvanın arkasına saklananlarda zerre miskal akıl olsa 564 yıl
önce öyle bir hassasiyetin zaten bizim tarafımızda var olduğunu kavrar. Ama
konunun kültürel olmadığını inanca dayanan bir hükümranlık meselesi olduğunu
birçoğumuz biliyoruz.
İslam
tarihine bakıldığında fetih sonrası mabetlerin camiye/mescide çevrilmesi söz
konusu olmamıştır. Ancak ilerleyen zamanlarda halkın İslam’ı seçmesi veya orada
o mabedi kullanacak kimsenin kalmaması sonucu camiye çevrilme durumları olmuştur.
Daha önce görev yaptığım yerde eski bir Ermeni köyündeki cami kiliseden
çevrilmişti. Çünkü Ermeniler tehcir ettirildikten sonra köy tamamen
Müslümanlara kaldığından ihtiyaç peyda olmuştu. Yine Çeşme Alaçatı’da eski cami
bir kiliseden çevrilmiştir. Bunlar gibi uygulamalar dışında fetih kuvvetleri
hiçbir ehl-i kitap mabedini camiye çevirmemiştir.
Ayasofya
ise bambaşka…
Fetih
iradesiyle sadece Ayasofya camiye çevrilmiş ve bildiğim kadarıyla selâtin
camileri içinde tapusu kişi adına kayıtlı tek camidir. Fatih Muhammed’in neden
öyle bir hamle yaptığının anlam ve önemi günümüzde kendini çok daha fazla
gösteriyor. Adamlar hala orayı en stratejik kale, en stratejik tepe gibi
görüyor. Bizim çanlarımız çalmasa da sizin ezanlarınız yankılanmasın yeter,
diyor. Geçen sene ramazan öncesi çocukları geziye götürmüştüm. Orada onlara
‘Ayasofya’da namaz kılamasak da en azından minarelerinden ezan okutmamız
hükümranlık açısından çok önemlidir’ demiştim. Aradan birkaç gün geçtikten
sonra Ayasofya’da ezan, Kuran ve vaaz sesi Yunanistan’ı rahatsız etmişti. Bu
seneki ezan yine rahatsız etti.
"Dünyadaki bütün Hristiyanların dini
duygularına ve bu kültürel mirası yüceltenlere yönelik açık, kabul edilemez bir
meydan okuma söz konusu. Böyle bir dönemde dinlerarası diyaloğun zayıflatılmak
yerine teşvik edilmesi gerekir." şeklinde
açıklamalar yaptılar. 1935 yılından beri kazandıkları zafere bir ezan bile
gölge düşürüyor. 82 yıldır bir daha camiye çevrilmesi konusunda yapılan bütün
STK çalışmaları onlarda herhangi bir rahatsızlık oluşturmuyordu. Çünkü somut
adımlar yoktu. Bu devletin varlığını Milli Mücadele’den sonra şişeye hapsetmeyi
başarmışlardı. Şişeye hapsolanlar Batı’nın fikri evladı olduğundan her şey
güllük gülistanlık gidiyordu. Fakat tıpa çürüdü ve şişe hapisliği akamete
uğruyor.
Yıllar
evvel Erdoğan’a sorulduğunda “Sultan Ahmet Camii ihtiyacı karşılıyor. Bu yüzden
böyle bir şeye gerek yok.” minvalinde sözler söylemişti. Bu demek oluyor ki
işin içinde güçlü bir siyasi durum var.
Yakın bir dönemde camiye dönüşür mü bilmeyiz ama orada beş vakit ezan
okunması kesinlikle sağlanmalı. Varsın müze olarak kalsın ama oraya ziyarete
giden Müslümanların namaz kılacağı bir mahfilin olması gerekir.
Ayasofya’nın
kubbesi manen bir fetih kubbesidir. Böyle bilinmeli ve buna göre hareket
edilmelidir.
Yürü
Koçum Kim Tutar Seni
Kılıçdaroğlu,
başlattığı yürüyüşün beklediği etkiyi getirmediğinin farkına varmışsa da bu
saatten sonra bırakması beklenemez. Bana göre gündemi fazla bile meşgul ediyor.
Hükümetin yerinde olsam hiçbir açıklama yapmam. Demokratik ve halka zarar
vermeyen, halkın hassasiyetlerini hedef almayan her eylem mübahtır. İsteyen
yürüyebilir.
Hele
CHP genel bekçisi ve peşindekiler hep yürüsün. 2011 seçiminden sonra yemin
etmeyip ekim ayında teker teker yemin edenler de onlardı. Yasaların çıkmasını
engellemek için Meclis kürsüsünü işgal edenler de onlardı. Elektrik trafolarını
Kuran kursu zannedenler de onlardı. Referandum sürecinde canlı yayınlarda
kendilerine “hangi yasada bu iddianız var?” sorularına karşı çantalarını karıştırıp
“şu an yanımda maddeler yok” diyerek 17 maddeyi bile hafızalarına
alamayacaklarını gösterenler de onlardı.
Bırakın
yürüsünler. Kemal Bey’in birkaç gün sonra Sivas’ta görülme ihtimali yok çünkü
yanında kendi kalabalığından çok polis, sağlık personeli ve basın mensubu var. Kaybolmaz
da bir iki düşebilir ama olacak o kadar.
İktidarın
kayıtsız kalması en doğrusu olur. Eleştirilerin kitlesel eylemleri dürtükleme
ihtimali var. Nitekim HDP de bayram sonrası destek verebileceğini dile
getirmiş. Toplumsal karışıklık çıkarma amacına mukabil kayıtsız kalmak daha
doğru olabilir.
Yoksa
o yürüyüşü boşa çıkarmaya çok ufak bir hamle yeter. Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’a
varacağı günün önceki gecesi “görülen lüzum üzerine” Enis Bey’i Ankara’daki bir
cezaevine nakledersiniz olur biter. Değil mi ama… Meşrebi adavet olanın adalet
yürüyüşü mü olur?