Batı ve Haçlı Zihniyetine Karşı-Bilgi,Güç ve İrade Gereklidir

Batı ve Haçlı Zihniyetine Karşı-Bilgi,Güç ve İrade Gereklidir
10-15 yıldan beridir Ortadoğu-Orta Asya ve İslam Coğrafyasında yaşanalar hepimizi bir alim-bir şair ve de bir yazar seviyesine taşıdı.Yüz binlerle ifade edilecek genç-yaşlı,kadın-çoluk çocuk ölümlerinin yanında ,yetimler,dullar, göçmen ve sığınmacılar gerçeği…İnsanlık dışı görüntülerin sergilendiği,açlık ve sefaletin yaşandığı coğrafyada, orantısız güç kullanımı sonucu insan hafızasından kolay kolay silinmeyecek tahribatlar oluşturdu.Bu musibetler ne zaman ve nasıl unutulacak?
Şu tespit size neyi ifade ediyor? Son zamanlarda Müslümanlar 3 şeyle karşılaşıyor.Ya ölüyor,ya hapse giriyor, ya da sürgün ediliyor.Bu kabul edilebilir bir durum olmasa gerek.
Soru Şu: Peki Müslümanlara bütün bunların hepsini kim? ne için? ve neden yaşattı? Bunu tahlil edip cevabının bulunması gereklidir.
İllaki bir musibet gerekmez bazen fakat, işin iç yüzünü ve mahiyetini öğrenmek için bizlere ve insanlığa bir musibet gerekiyormuş demek.”Bir musibet bin nasihata bedeldir” boşuna buyurmamışlar.Artık ibret alma ve derin uykudan uyanma zamanı gelmedi mi? Ödenen bedeller yetmedi mi?Neden hep bu Coğrafya diye hiç düşünüyor muyuz?Muhakkak düşünüyoruz….Ve ödenen bedeller de muhakkak yeterlidir diyoruz..
Eee peki bunları diyorsa insanlık, bir şeyler yapması icap etmez mi? Evet dediğinizi duyar gibiyim..
Hz.Ali (ra) “Sonuçlara dikkat eden tehlikelerden kurtulur.”sözü şu anda Başta Türkiye ve İslam Coğrafyasının içinde bulunduğu durumu ve bu durumun sonrasında neler yapması gerektiğine ışık tutmaktadır.
Başta Türkiye olmak üzere bu coğrafyanın özelliğini,durumunu,önemliliğini vs diğer benzersiz farklılığını yazmayacak ve anlatmayacağım.İşte bu farkındalık başta Siyonist düşünce sahiplerinin iştahını kabartırken hiçbir zaman sinsi emellerinden vazgeçmeyecekleri bilinmesi hayati önemde elzemdir.
Ülkemizi ele alacak olursak! Daha önce de şu ifadeyi çok kullandım.Türkiye “Atalarının mirasına sahip çıkmak istiyor.Artık kabuğunu kırıp çıkmak, ahtapot misali her bir tarafını sarmış yamyamlardan kurtulmak ,bende burada varım,rahat ve müreffeh bir şekilde yaşamak istiyorum demenin mücadelesini veriyor.Tabi ki, bu alışılmış bir durum olmadığı için zorluklarla karşılaşıyor.Fakat geri adım atmıyor ve haklı davasının başarıya ulaşması da ısrar ediyor.Başarılı oldu, olacak….
Türkiye 1900 yıllarda çizilen Misak-ı Milli sınırlarıyla aslında ruh sınırlarına yön verildiğinin-çizildiğinin farkına vardı.Gönüllerde sınır olmadığını göstermeye çalışıyor. Doğu’dan Batı’ya bir rüzgar esmeye başlamıştır.Türkiye uyutulduğu derin uykudan uyandı.Orta Asya ve İslam Coğrafyasıyla kucaklaşmak istiyor.Bağırıyor,haykırıyor,söylüyor ve hamlelerle hayata geçiriyor.
Bütün bunları yapabilmesi için “Bilgi,Güç ve İrade” ye ihtiyacı vardır.Birbirleriyle bağlantılı olan bu üç kavram şöyledir.Doğru bilgiye ulaşılmazsa güç elde edilmez.Bilgi o derece önemlidir.Bilgi olup güç olmazsa bilgi işe yaramaz.Bilgi ve Güç olursa irade ortaya koymak kolaylaşır.Peki şu anda bilgi,güç ve irade var mı? Yapılan her hamlenin, her yatırımın ve her olumlu gelişmenin karşısına çıkmak,engellemeye çalışmak,huzura yönelik önleyici refleksler üretmek neyi gösteriyor.Bilgi,güç ve iradenin varlığına işaret değil mi?Demek ki Türkiye de şu anda bu üç unsur vardır.
Yine bir eee..çekeyim.Bu duruma gelmiş bir Türkiye’ yi Batı,AB(D) istermi? hazmeder mi? Doğal olarak hayır.O zaman Türkiye hedeflerine ulaşabilmesi,söz sahipliğini sağlamlaştırması,rahat ve huzurlu olabilmesi için yaptıklarına,yapacaklarına daha fazla olumlu işler katarken,yapamadıklarını bilimsel bir göz ve bakışla bıkmadan iyi tahlil etmelidir.Bu işleri sadece İktidar,Hükümet,Muhalefet, Bürokrasiden beklemeyecek, bütün halk katkı sunmak zorundadır.Yumuşak söylem,diyalog yolları açık,farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü bir ortam yaratılmalıdır.Maneviyatın benimsendiği bir yaklaşım ile önce içerde kucaklaşmalı,el sıkılmalı ve beraber hareketi sağlamalıdır.Lakin hiçbir kimse “sınırsız özgürlük” takıntısına kapılmamalıdır.Hiç bir işte,düşüncede,yaşam ve yaklaşımda sınırsız özgürlük olamaz.Sınırsızlığın karşılığı aşırılıktır.Allah cc. Ve Hz Peygamber dahi aşırılığı yasakladığını bilmemiz gerekir.Hakkı ve sabrı birbirimize tavsiye etmeliyiz,aşılattırmalıyız.
Aydınlık ve aydınlatıcı İslam tarihine, İslam ümmetinin şanlı mazisine dikkatle baktığımızda görüyoruz ki, medeniyetteki yükselişin başlıca sebebi, Hz.Peygamberin getirdiği temel ilkelere kayıtsız şartsız bağlılığı görüyoruz.Bu öyle bir başarı ve yükseliştir ki, Allah cc. Tarafından “Sizler iyiliği emredip kötülükten sakındıran ve insanlık için çıkarılan bir ümmetsiniz.”(Al-i İmran,110) şeklinde övülmüştür.İşte bu ümmet, Hz Muhammed (sav) in saadet döneminde ve Raşid Halifeler dönemlerinde muhteşem başarı ve güzellikler sergilenmiştir. Bu başarıların sırrı Peygamberin getirdiği mesajlara uymalarında yatmaktadır.Neydi bu mesajlar? Hz Peygamber Allah’ın emriyle onları “birliğe,beraberliğe,sevgiye,kardeşliğe, kaynaşmaya ve dayanışmaya” davet ediyordu.Şimdi bizlerin de bunlara bu davetleri yapmaya ve bunlara uymaya o kadar ihtiyacımız vardır ki…Zor değil….Yapabilir miyiz? Tabi ki yapabiliriz.Hadi ya Allah deyip yapalım o zamn.Hiç bir şey için geç kalınmışlık yoktur.
İnsanlar hayır yolunda birbirinin yardımcısı ve destekçisidir. İslam dini sadece hayrı yapana değil ona vesile olana da mükafatını vermektedir.O zaman: “İyiliği emir, kötülükten men bizim asli görevimizdir.”Kendimiz için ne istiyorsak kardeşimiz için de istemeliyiz.
İbrahim bin Edhem(ks) in şu sözü çok çarpıcıdır.”Bugün sana en ağır gelen amel hangisi ise yarın terazide en ağır basacak olan odur.”İnsan olarak bize zor gelen bir şey diye düşünmememiz gerekir.Toplumu,insanlığı ve birlikteliği yıkan en can alıcı durum “Name Nazımcılık” durumudur.Bunu hayatımıza sokmaktan sakınmalı ve asla benimsememeliyiz.Ne demek “name nazımlık”Bir arada isek yanlış durumlara karşı,bana lazımdır demekten asla kaçınmamalıyız.1.Ahmed Han dönemindeki Şeyhulislam Mehmet Efendi”Her ne vakit devlet adamlarının ve milletin ferdleri sadece kendini düşünür, herkesi alakadar eden hususları düşünmez de:”O işten bana ne” derse artık belalar umumi olur” bize her şeyi hatırlatması gerekir.
Doğrular birdir,fakat yanlışın yolu çoktur.Doğruyu söylemenin zor olduğunu söyler herkes.Bu nasıl yaklaşım ? İsmi doğrudur fakat söylemek zordur.Yok öyle bir şey.Kendimizle çeliştiğimizi görmeliyiz.Doğruysa herkes söyleyebilmeli.Sonucunda yarar varsa herkes alacak, külfet varsa herkes katlanmalı.Zaten işin püf noktası buradadır.Bir kişi söyleyecek sonu iyi ise herkese, sonu yanlış ise söyleyene dönülecek.Bu sağlıklı ve de etik bir dur,bir yaklaşım değildir.Kısacası meyveyi yemek için herkes çaba harcamalı.Oturduğum yerde “Armut piş ağzıma düş” işini Allah’u Teala bile kabul etmez.
Hakkı ve doğruyu ne zaman söyler insanoğlu bilir misiniz? Kendisine veya ortamına haksız bir uygulama ve müdahale olduğunu görünce.islam Coğrafyası da, Siyonist düşünce,Haçlı Zihniyeti ve AB(D) gibi güçlerin kendisine ve ortamına haksız uygulamada bulunduğunu biliyorsa (harekete geçecek) Hakkı ve doğruyu söyleyecek,yapacak.Bizlerde bu Coğrafyanın bir parçası,bir ferdi isek nasıl bir uygulamanın devrede olduğunu bilmemiz gerekir.Ki inşallah biliyoruz.Ona göre duruşumuzu sergilemek durumundayız.
Dokuz köyden kovulacağınızı bilseniz bile “Doğruyu ve Hakkı” söyleyiniz.Allah hepimize doğruyu -hakkı tavsiye eden ve uygulayanlardan eylesin.
Hak’ta birdir,doğru da birdir…