diorex

Barış Süreci, Tupamarolar ve PKK

Barış Süreci, Tupamarolar ve PKK

Bu yazımızda Uruguay’da siyasal çözümü tercih eden ve bu konuda aldığı tarihsel kararı hayata geçirerek Uruguay’da siyasal zafer elde eden Tupamarolar namı diğer Uruguay Devrimci Hareketi ile Silahlı Kürt hareketini bazı yönleriyle karşılaştırmak istiyoruz. Belki bir çok yönüyle Tupamarolar, PKK özelinde yürütülen mücadeleye benzemektedir. Herşeyden önce belirtmek gerekir ki Uruguay Devrimci Hareketi ismini kuruluş liderinden Tupac Amaru’dan alıyor. Keza PKK’nin çıkışına bakıldığında hareket önce Apocular olarak mücadele sahnesine çıktı. Yani o da adını liderinin adından almaktadır, her ne kadar daha sonra bir çok isim değişikliği yaşasa da hareketin PKK ismi ile beraber kabul görmüş ismi bu. MLN/ Tupamarolar aynı önderlikle gerilladan siyasal mücadeleye geçmiş özgün bir harekettir. Liderleri 1970’lerde tutuklanıyor. Dokuz liderinden biri cezaevinde ölür, ikisi çıldırır. Yaklaşık 13 yıl cezaevinde kaldıktan sonra serbest kalan Tupamaroların liderleri durum değerlendirmesi yaptıktan sonra silahlı mücadeleye son verdiklerini, bundan sonra yollarına siyasi mücadele ile devam edeceklerini duyurdu.

PKK Lideri Abdullah Öcalan da 18 yıldır Türkiye’de, cezaevinde. Öcalan da, İmralı’da durum muhasebesi yaptıktan sonra Demokratik Cumhuriyette karar verdikten sonra PKK Kandil’de yaptığı kongrede Ulus-devlet kurmaktan vazgeçerek dağa çıkışın siyasi gerekçesini de aslında ortadan kaldırmış oldu. Bu hamleyle PKK, silaha son vermenin tam eşiğine geldi. Ancak gelinen noktada bu eşiği aşmış değil ve ikircikli tutumunu sürdürüyor. Halbuki PKK, hiçbir konuda devleti beklemeden siyasal hamlelerini gerçekleştirmelidir. 

 Tupamaroların gerilla mücadelesini sürdürdüğü yıllarda her yüz insanından 54’ü göz altına alınıp ağır işkencelerden geçirildi. 400 bin insanı tutuklandı veya göz altına alındı. Uruguay’ın nüfusunun o yıllar 2,8 milyon olduğunu göz önüne alındığında durumun vehameti ortaya çıkıyor. 

Tupamaroların halk nezdinde sosyal taban bulduğu bir gerçek. Zira o yıllarda Uruguay’da çok etkin bir radyoları var ve çıkardıkları gazete en çok okunan gazete olarak bilinir.

 Cezaevinden çıktıktan sonra Avrupa’ya gelen Tupamarolaron efsanevi liderlerinden biri olan Mauricio Rosencof ile o dönem Cumhuriyet Gazetesi adına Oral ÇALIŞLAR bir röportaj yapar. Bakın Rosencof, Oral Çalışlar’a geldikleri nokta ile ilgili nasıl bir yanıt vermiş:

 “Biz ancak zorunlu kaldığımızda şiddete başvurduk. Bunu da belli sınırlı hedeflere yönelerek yaptık. Özgürlük ve eşitlik için mücadele, sevgiyi içeren, insanı esas alan bir mücadele biçimidir. 

 Daha önce Hamburg’daki konferansım sırasında da bir soru ile karşılaşmıştım. Bir bisikletiniz varsa, onu iki ayağınızla kullanırsınız. Kavgada kullanacağınız araçlar, duruma, olanaklarınıza bağlıdır. Yasal mücadele insanlarla konuşmak, politikayı kitleselleştirmek ve derdini anlatabilmek bakımından önemlidir. Şimdi hükümetle ve yönetimle görüşmek ve birlikte siyaset yapmak yolunu izliyoruz. Yasal siyaset yapma olanaklarımız varken bunu neden reddedelim. Bu yollar kapatılmadığı sürece böyle davranmaya devam edeceğiz. Ama bu yollar kapatılırsa yeniden eskiye döner, silahları elimize alırız.

” Tupamaroların lider kadroları 13 yıl sonra özgürlüklerine kavuştuklarında Uruguay’da toplumsal ve siyasi olarak çok şey değişmişti. 

 Siyasal karar aldıktan sonra seçimlere giren Tupamarolar, Montevideo Belediye başkanlığını kazandı. Ülkede şimdi gerilla lideri iktidarda. 

                                                       PKK de Tupamarolar gibi… 

 PKK de aldığı kararla 12 Eylül 1980 Askeri Darbeden sonra silahlı mücadeleye başladı. Bir çok önder kadrosu askere darbe ile tutuklandı. Binlerce insan ağır işkencelerden geçirildi; onlarca insan sakat kaldı ve bir o kadarı da gözaltında kayıplara karıştı. Diyarbakır Cezaevi bu bakımdan çok ünlü! 

 Tupamarolardan farkı, PKK’nın çıkışı itibarıyla ulusal hareket olması. Ancak PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1998 yılında Türkiye’ye getirilmesiyle daha mahkemeye çıkmadan bağımsız bir devlet kurmaktan gaz geçtiğini ve sorunun ‘Demokratik Cumhuriyet’ ile hallolacağını ilan etti. Bunu, mahkemede de savunduktan sonra, telkiniyle PKK, 2000 yılında yaptığı kongre ile taleplerini Kürt kültürü ve dilinin önündeki engellerin kaldırılması, Genel af, Önderliğin serbest bırakılması, demokratik siyasetin önünün açılması gibi argümanlara çekti. 

 Kuşkusuz Türkiye’de demokratikleşmenin hız kazanması ve memleketin uçsuz-bucaksız bir iç savaşa sürüklenmemesi adına cesur adımlardı. Ancak birçok çevre de PKK’nın attığı bu adımları şaşkınlıkla izliyordu. 2004 yılında PKK’de kopmalar başladı. Osman Öcalan, Nizamettin Taş, Halil Ataç gibi başkanlık konseyi üyeleri ve bini aşkın savaşçı yapıdan ayrıldı. Ancak kısa bir süre içinde PKK yaşadığı bu şaşkınlığı atmayı başardı. 

 Herkes bundan sonra PKK’nın silahı tamamıyla devreden çıkaracağı beklentisini yaşamaya başladı. PKK, Tupamarolar gibi başta basın olmak üzere birçok kültürel ve sosyal yan kurumunu da kurarak sosyal taban bulmuş durumda. Üç-dört dönemdir seçimlere de girerek hem yerelde iktidar olmayı hem de TBMM’ye parlamenter göndermeyi başardı. Diyarbakır Büyükşehir başta olmak üzere yüzü aşkın belediye kazandı ve parlamentoda da grup kuracak çoğunluk elde etti. Fakat… 

 Fakat PKK, bir türlü silahlı mücadeleye son vermiyor. Burada bir yandan HDP’ye gelene kadar parlamenter mücadele önemsendi hem de Silahlı mücadele diri tutuldu. Oysa demokrasilerde bu olgu birbirine zıttır ve bir arada olamaz! 

 Zira PKK, oluşturduğu siyasal ve demokratik potansiyeline daha fazla güvenmesi gerekir. Bana göre PKK, daha cesur davranarak şartsız-şurtsuz olarak bütün dünyaya silahı tamamıyla devre dışı bıraktığını ilan edebilirdi 2000’li yıllarda. Şu aşamada da ilan ederse elinin siyaseten daha fazla güçleneceğinin kanaatini taşımaktayız. HDP ve selefleri üzerinde denenen siyasallaşma çabaları çok dolaylı oluyor ve zaman kaybına neden oluyor. Eğer PKK, direkt olarak, kendisi siyasallaşırsa taraflı-tarafsız birçok çevrenin takdirini kazanacak ve en önemlisi hali hazırda legal Kürt siyasetinde – HDP ve yakın dönem seleflerinde- dillendirilen birçok ithamın önüne geçmiş olacak. 

 İki yıldır, artısı ve eksisiyle süren bir çözüm süreci var ve bunun mimarları Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’dır. AK Parti seçimle gelen bir partidir ve yanlış bir siyasal hamleyle iktidardan düşerse çözüm süreci sekteye uğrar; ancak Öcalan ve PKK seçimle gelmedikleri için iktidardan düşme gibi bir risk ve kaygı taşımamaktadır. Hükümeti beklemeden siyasal anlamda özellikle silahların gömülmesi konusunda daha cesur olmalıdır ve hamlelerini ortaya koyabilmelidir. Bunun neticesinde kanaatimiz o dur ki, PKK, silahsızlanma sürecinin en büyük kazançlı olanı durumuna gelecektir. Ve belki böylesi bir hamleyle de önderliğinin özgürlüğüne kavuşması daha yakın bir tarihte olacaktır. Saygıyla… 

 Not: Mauricio Rosencof’un Tupamarolar adı altında konferans ve röportajlardan oluşan kitaptaki söylediklerinden yararlanılmıştır. Kitabı bulmada emek ortaya koyan Latif Dağ arkadaşıma teşekkür ediyorum.

Yorum Yaz