Bagok İzlenimleri; Süryaniler’e dair

Semavi dinlerin ortak paydası iman, ahiret inancı ve salih
ameldir. İbadetler, kutsallar, helal ve haramlar farklılık gösterse bile ana
eksen pek değişmemektedir. Allahı razı etmek ve salih bir kul olarak Ahiret
hesabını gözetmek…
Turabdin’deki
manastır, kilise, din adamı ve azizler ile ilgili çok abartılı ve olağanüstü
anlatımlar öne çıkar. Genellikle mucizevi etkenlerle açıklamalarda bulunma
ihtiyacı dini bir kaynak ve inanıştan mı, yahut azınlık psikolojisinin
etkisiyle mi ifade edildiği hususu araştırılmaya değer bir husustur.
Hz. İsa’nın mücizevi doğuşu ve genç yaşta (yaklaşık 33
yaşında) ortadan kaybolması (genellikle hristyanlara göre İsa/Jesusun ağır
içkence neticesinde Haç’a gerilmesi) ve sonraki zorlu serüven neticesinde dini
oluşum, bilgi, mekan ve ilişkilerin hem mistik, hem de mitolojik bir karaktere
dönüştüğü varsayılabilir.
Herşeyi mücize/keramet gibi olağanüstülüklerle izah etme ve
dini önderlerini hiyerarşik ve kutsallaştırma temayülü açısından bakıldığında
Süryani Ortodoksların Müslüman batınilerden daha aşırı yaklaşımlara sahip
oldukları görülmektedir. Din adamlarının söz, ilişki ve yaklaşımlarına hep
hikmet, yanılmazlık ve layüs’el payesinin verilmesi hususunda da muhakeme, kriter,
tutarlılık ve gerçeklik açısından izahı olamayan bir yaklaşıma tanık
olunmaktadır.
Bagok’un zirvesinde (Nusaybin ve Suriye’yi tepeden kuşbakışı
gören) Dibek /izlo tepesinin
yamacında bir kaya üzerinde kurulan Mor
Yakup D’karno manastırı (yaklaşık 1172 yılında kurulmuş) hakkında
anlatılanlar buna bir örnektir; Manastırın inşası sırasında duvarların harcı
için suya ihtiyaç duyulmuş, ancak su bulunamamış… derken sayılamayacak kadar çok ceylan
mucizevi şekilde çıkıvermiş ve sağılmak için buraya gelmiştir. Ceylanlardan
sağılan süt ile manastır inşa edilmiş ve bu nedenle de bu manastırın diğer adı
da Der Gazala (Ceylan Kilisesi)
olmuştur.
Bir başka örnek anlatıda; Turabdin bölgesindeVeba
salgınından (M.774) Manastır 95 rahip
kaybediyor. Mor Gabriel’in naaşı mezarından çıkarılarak niyazda bulunmasıyla
bir mücize eseri salgın duruyor. (Mor Gabriel Kitabı- Yakup Bilge s.37)
Bir Arap tüccarın altınlarını emanet ettiğini iddia ettiği Manastır rahibi
Mor Yuhannon vefat edince Manastır Reisi Mor Gabriel rahip Yuhannonun mezarı
başına giderek tüccarın emanetlerinin yerini söylemedini ister. Mezardan gelen
ses emanetin yerini söyler. Arap tüccar bu manastıra kendisini vakfeder. Bu
nedenle de ‘ölülerin sağlarla konuştuğu manastır’ diye adlandırılır. (age.
s.30)
Bir manastırda asılı duran fotoğrafta; ağzından simsiyah
koca bir yılanın çıktığı küçük sarışın kız çoxuğu, yanında da üfüren ve el
hareketi yapan bir din adamı resmedilir. Resmin anlamını anlatan rahip; Kartmin
Manastırı kurucusu Mor Şmuel (M.397)in İmparator Arcadiusun kızını amansız
hastalıktan kurtarma mucizesinin anlatıldığını bir resim olduğunu ifade etti.
Bu anlatı yazılı kaynaklarında da aynen geçer. (age. S.29)
Mor Gabriel manastırının avlusunun temellerinin Melek tarafından çizildiği de başka bir mücize olarak anlatılır.
Rahiplerin baskılar yüzünden Manastırda kaçıp saklandıkları dönemde iki
aslanın kapıya gelerek durdukları ve manastıra zarar verilmesini engelledikleri
olayını da mücize olarak anlatırlar…
Turabdin’deki din adamlarının anlatımlarından anlaşılan bir
başka husus da, Patrik, Mafiryan ya da Metropolitlerin bütün konuşmaları, temasları
ve ilişkileri mucizevi ve hikmet yüklü olup kutsallaşır ve kutsallaştırır. Bu
nedenle dokundukları nesneler, sergiledikleri davranışlar ve söyledikleri
sözler olağanüstülükler içermektedir. Bunun sınırı ve ölçüsünü anlamak ta
mümkün gözükmemektedir.
Süryanilerin (resmen değil, sosyolojik olarak) azınlık
olması, birinci dünya savaşı ve sonrasında yaşadıkları talihsiz olaylar,
bölgedeki yerel bazı güçlerin hukuk ve vicdan dışı davranışları, 18. Yüzyıldan
itibaren Protestanların bölgedeki misyonerlik faaliyetleri, otorite boşluğundan
kaynaklanan güven sorunu, artan terör
olayları, ekonomik zorluklar ile batıya giden gençlerin bölgeye geri dönüş
yapmak istememeleri vb. birçok nedenle nüfusları sayı olarak ciddi şekilde
azalmıştır. Bunun zihin, duygu ve sosyal yansımalarını müşahede etmek
mümkündür.
Yaklaşık 800.000 nüfuslu Mardin il nüfusu içinde Süryani
nüfusunun sadece 3500-5000 kadar sınırlı sayıda kalmış olması da bunu
doğrulamaktadır.
Turabdin’de sayılamayacak kadar kilise ve onlarca manastır
bulunmaktadır. 50-60 haneli eski bir Süryani köyünde üç-beş kilse olabiliyor.
Örneğin Gülgöze (Aynwerde) köyünde tam dört kilise mevcut olup şimdilik birkaç
Süryani evi bulunmakla beraber,harabe evlere
ve köyün eski temellerine bakıldığında yaklaşık 70-80 hane kadar
büyüklükte br yerleşim yeri olduğu anlaşılıyor. Bunun gerekçesini bir rahibe
sorduğumuzda cevaben; cemaat miktarı ve hane sayısının çokluğu nedeniyle fazla
kilisenin aynı yerleşim yerinde olduğunu ifade etti. Oysa kiliselerin birbirine
bir-iki sokak yakınlıkta ve çok sayıda olmasının farklı sebepleri olabiliyor.
Yaklaşık 70 yaşındaki Süryani kadına bunun nedenini sorduğumuzda; Her bir
aile/boy kendi kilisesini inşa edip öbür mahalle/kabilenin kilisesine gitmek
istemiyor. Bazı aileler arasında hüsumet vardı, diye cevap verdi. Hatta rahibin
anlatımına göre, bir köyde yedi-sekiz kilise de olabiliyor. Bu durum yerel güç
çekişmeleri ve rekabetin mabetlere kadar yansıdığını göstermektedir. Yaklaşık
40 haneli bir Müslüman köyünde de bazan iki ayrı camiye rastlanabiliyor
maalesef…
Bugünlerde Süryaniler elli gün süren ‘Somo Rabo’ yani Büyük Oruç dedikleri uzun bir Oruç dönemini
yaşamaktadırlar. 8 Mart Pazar günü de Büyük Oruç sonrası Paskalya Bayramını
kutlayacaklar. Bu süre içinde avam olanlar, gece saat 24.00 itibariyle her
türlü yeme-içmeyi bırakır ve gündüz saat 12.00 de orucunu açarak iftar eder.
Elli gün boyunca hayvansal yağ ve gıdalardan uzak durduğu gibi -geceleri de
dâhil- eşiyle ilişkiden sakınır.
Din adamları ise, elli günlük gece saat 12.00 de başladıkları
orucu, ertesi gün akşam güneş batımına kadar hiçbir şey yemeden ve içmeden
(yaklaşık 18 saat) sürdürür ve -iftar vakti de dahil- hayvansal gıda ve
yağlardan uzak dururlar. Ayrıca elli gün boyunca da eşleriyle ilişkiden de
sakınırlar. Oruç bittikten sonra da Paskalya
Bayramını kutlarlar.
Ortodoks Süryaniler günlük ibadet(namaz)larını muayyen
vakitlerde kılarlar ve batı hristyanlığının aksine bu namazlarında ruku-secde bulunur. Bize mihmandarlık yapan din adamı
secdeli namazlarını manastırda pratik olarak göstererek bilgilendirdi.
Daha çok Pagan kültürü ve inancını taşıyan Avrupa
hristyanlığının prgmatist ve baskıcı yapısının aksine Doğu hristyanlarının
(özellikle de Süryanilerin) kültürel ve sosyal alnda müşterek görülen birçok
husus olduğu fark edilebilir…Gözlemlerime bir sonraki yazıda devam edeceğim.