diorex

Azrail'e davetiye

Azrail'e davetiye

Hiç kuşku yok ki ilahi emir gereği ‘Bütün canlılar bir gün ölümü tadacaklardır.’ Ama yaşamanın meşru bir yolu olduğu gibi ölümün de meşru bir yordamı vardır ve olmalıdır. Yoksa eceli ile ölene de, aşırı hızdan trafik canavarına kurban olana da, haksızca hayatı bir başkasının müdahalesi ile elinden alınana da KADER deyip, sorumluluk bilincinden kendimizi sıyırmaya çalışacağız.
     Herhalde girizgâhtan yürek bakışlarınızı neye çevirmek istediğimi anlamışsınızdır. Anlamamış olanlara kısadan hisseye geçiş yapmadan söyleyeyim. Ölüm orucu, Açlık Grevi ya da Azrail’e davetiye çıkarma. Benim için ismi değil taşıdığı riski mevzu bahis bu dramatik hadisenin. Ölüm. İnsan olanın ya da insanlıktan nasibi olanın kanını donduran o sonsuz serüvenin ilk basamağı. İlahi bir emir olan ölüme korkunç deyişim sizi rahatsız etmesin. Zira temamız olan ölüm yaratıcısının rızası ile vuku bulan bir ölüm değildir. Biz ondan gelen ölüme şeb-i arus (düğün gecesi ) deriz. Ama haşa o yokmuş gibi davranıp, onun mülküne tecavüz etme teşebbüs olan ve insan eliyle gerçekleşen ölüme de yok oluş diyoruz.
Var oluşumuz bize hayatı, hayatta bize ölümü hatırlatmaktadır.  Bizim inancımız dünyayı tek kutuptan ibaret sayanların teorisine paralel değil ki, birden fazla insanın ölümünü istatistik olarak görelim. Bizim ilkelerimize göre bir insanı kasten öldürmek bir alemi öldürmek, bir insanı yaşatmak da bir alemi yaşatmakla eşdeğerdir.
     Bu münasebetle aşlık grevlerinin veya ölüm oruçlarının dinde asla ama asla yeri yoktur. Efendim bunlar siyasi konulardır diyenlere ise tek bir sözüm var. Hayatın Allahın mülkü olduğuna iman ediyorsan ölümün de Allahın mülkü olduğuna inanmak mecburiyetindesin. Ya onun varlığını inkar edersin ya da o yokmuş gibi davranamazsın, tafra atamazsın ve sorumsuzca konuşamazsın. 
    Her ne olursa olsun insanı bir hakkın elde edilmesi için ilahi bir hukuk çiğnenemez. Zaten talep edilen hak eğer insani normlara uygunsa elbette o aynı zamanda ilahi bir hukuktur da. Şayet meşru bir hak talep ediliyorsa, o zaman gayri meşru bir yola başvurmak yersizdir. İnsanın kendi kendini ölüme terk etmesinin, canına kıymasının diğer bir dini adı da intihardır. İntihar ise İslam’ın kesinlikle haram saydığı bir harekettir. Çünkü bizi yoktan var eden, beden elbisesini giydiren, hayat gibi bir nimeti bahşeden Allah, bütün bunları biz insanlara bir emanet olarak ihsan etmiştir. İnsan bu emaneti korumakla, onu tehlikelerden uzak tutmakla mükelleftir.
    Ama siz de takdir edersiniz ki insanların kendi taleplerini elde edebilmek için kendi varlıklarını masanın üzerine bir koz olarak koymaları büyük bir çaresizliğin neticesinin göstergesi olması açısından konuya çok farklı perspektiflerden bakmamız lazım.
    Peki insanları bu işe sürükleyenler ya da bu vahim durumlarına bakıp temaşa edenlere ne demeli. İslam peygamberi hangi sıkıntıdan dolayı olursa olsun, bırakın ölüme davetiye çıkarmayı ölümü temenni etmeyi bile yasaklamıştır.
    İslam’ın temel prensiplerinden bir tanesi de ‘ hayra vesile olan hayrı yapan gibidir.  Şerre neden olan da şerri yapan gibidir. Bu insanlık dramı karşısında hiçbir inanç sahibinin sessiz kalması dinen meşru değildir. Peygamber edasıyla ‘ sizden biriniz herhangi bir gayri meşru vakıayı gördüğünde onu eliyle izale etsin, elinden gelmiyorsa diliyle karşı çıksın, dilinden de gelmiyorsa bari habb-ı hardal misali iman sahibi olduğunu unutmasın da yüreğiyle bu duruma razı olmasın. Biz inancımız gereği insanı Allahın birer şaheseri olması hasebiyle kutsal sayarız. Ve onu ölüme terk edecek ya da ölümüne neden olacak her türlü gerekçeyi de gayri meşru addederiz.
    Son olarak diyoruz ki, tarih bu insanlık dramına iktidarken muktedir gibi davranmayanların ve sessiz kalışları ile suça ortak olanlar kadar tezahüratlarıyla sonuna kadar diyen arena ahalisini de affetmeyecektir.
   Söz konusu insan hayatı ise geresi teferruattır.

Yorum Yaz