Aynı Coğrafyada Üç Dilin Benzeşmesi

KÖŞE YAZISI

“ARAPÇA TÜRKÇE VE KÜRTÇE ATASÖZLERİ”

           Bu yazıyı yazmaktaki amaç aynı coğrafyada konuşulan üç ilin(Arapça,Türkçe,Kürtçe) birbirine olan benzerliği ve ya etkileşim sonucunda birbirine benzeşmesini dile getirmektir.Bu makaleyi yazmadan önce hangi dilde yazacağım konusunda tereddütlerim vardı.En sonunda daha iyi anlaşılması için ve daha geniş bir kitle tarafından okunması noktasında Türkçe yazmam gerektiğine inandım.Yoksa üç dil de aynı değerde ve kutsallıktadır.

Dilin tanımını yapacak olursak;Dil,bir sesli işaretler sistemi olan,aynı toplulukta yaşayan ve ya aynı milletten olan insanların anlaşabilmelerini sağlayan en gelişmiş iletişim aracıdır.Dilin kaynağı çok eskilere dayanır ve dilin kendinden doğma kuralları vardır.Dil,toplumun ortaklaşa meydana getirdiği ve kullandığı canlı bir varlık,sosyal bir kurumdur.Bu tanımdan yola çıkarak Arapça,Türkçe ve Kürtçenin benzeşmesi noktasını daha iyi anlarız sanırım.İlk önce “aynı toplulukta yaşayan insanların anlaşabilmelerini sağlayan” tanımına dikkat edersek;Araplar,Türkler ve Kürtler aynı toplulukta yani bir arada yaşayan insanlardır ve bu insanlar anlaşmak için üç dili de kullanmışlardır.İkinci özellik dilin canlı bir varlık olması yani bazı kelimelerin zamanla yok olması,bazı kelimelerin başka dillerden alınmasıyla yeni kelimelerin ortaya çıkması gibi…İşte bu noktada Arapça,Türkçe ve Kürtçe birbirinden kelimeler alarak kendi içlerinde yeni kelimeler türetmişlerdir.Üçüncü özellik ise dilin sosyal bir varlık olması ve en önemli özellikte  budur bence çünkü dilin bu özelliği insanların bir arada yaşama ihtiyacından doğmuştur.İnsan sosyal bir varlık olduğu için başka insanların örf,adet ve geleneklerinden etkilenir.Aynı coğrafyada yaşayan bu üç halk duygu,düşünce bakımından birbirine benzemeye başlamışlardır..

Mesela bir kızın annesine çekmesi mantalitesine baktığımızda bu üç halk da aynı düşünmüşlerdir:

“Annesine bak,kızını al.”

“Iksırıl basalê û şımme,ıl bınt tıci ‘ala ımme.”

“Gîha şîndibi ji kokê,qîz tê li makokê.”

 

Normalde Arapça,Türkçe ve Kürtçe dilleri her biri farklı bir dil ailesine mensup (Arapça:Hami-Sami Dil Ailesi,Türkçe:Ural-Altay Dil Ailesi,Kürtçe:Hint-Avrupa Dil Ailesi) dillerdir ve birbirlerinden bu kadar etkilenmeleri mümkün değildir.Fakat yüzyıllardır bir arada yaşayan bu halklar birbiri gibi düşünmeye başlamış ve bu benzeşmeyi dillerinde de meydana getirmişlerdir.

            Doğa karşısında aynı duyguların hissedilmesi olarak Kürtler ve Türkler bir atasözünde böyle dile getirmişler;

            “Mart Kapıdan baktırır,kazma kürek yaktırır.”

            “Adari,bibari nebari dîsa xedari.”

 

İnançlar noktasında yapılan bir iyiliğin karşılık beklemeden sadece Allah rızasını kazanmak için yapılması gerektiğini dile getiren iki atasözü Türklerin ve Arapların ortak paydada buluştuğuna işarettir:

            “İyilik yap,denize at.”

            “Sewi xeyr û kubbu fıl bahr.”

 

Tedbirli olma ve ya kötü günlere hazırlıklı olma açısından ise üç halk ufak değişikliklerle aynı atasözünü kullanmışlardır:

            “ırfa` qırşıl abyaz lı yewmel eswed.”

            “Ak akçe kara gün içindir.”

            “Ava bîra bi tedbîra.”

 

Şimdi vereceğimiz iki atasözü ise iki farklı halkın bir durumu açıklayacak kadar birbirine bu kadar benzeyebilir mi sorusunu insanın aklına getiriyor:

            “Çam sakızı çoban armağanı”

            “Xelata şivana,benîştê qizwana”

 

Dürüstlük kavramı üzerine ve dürüst olmanın gerekliliği ve ya dürüst olmamanın götürüsü üzerine üç ayrı atasözünün ve bu atasözlerini söyleten üç farklı dilin arka planındaki mantık aynıdır:

            “Mêvanê derewîn zêdeyî firavînekê naxwi.”

            “Lahkıtıl kezzab ila ındıl bab.”

            “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.”

 

İnsan sağlığının her şeyden daha önemli olduğu üzerine ise;

            “I’ti malık we la tı behdıl halık.”

            “Cana geleceğine mala gelsin.”

 

Umut ve umutsuzluk arasındaki çelişkinin insan üzerine yarattığı yıkım ise ;

            “Kero nemri buhar hat,pîrê nemri qivar hat.”

            “Ölme eşeğim ölme bahar gelecek.” atasözleri insanlar arasındaki ortak aklın ve ortaklaşmanın en bariz örnekleridir.Ayrıca ;

            “Tilkinin dönüp dolaştığı yer kürkçü dükkanıdır.”

            “Bazdana pisîkê hetta kadînêyi.” ve

           

            “El qırd fi ayn ımmihi ğezal.”

            “Kargaya yavrusu kuzgun görünürmüş.” atasözleri de bizi destekler mahiyettedir. 

             Sonuç olarak bu  atasözlerinin bazıları bu üç dilin birbirinden tercümesi de olabilir mesele; burada tercüme söz konusu olsa bile bir dildeki  atasözünün tercümesi başka dile bu kadar uygun olmasıdır çünkü şiir,şarkı,atasözleri gibi nazım türleri başka bir dile tercüme edildiği zaman kendi etkileyiciliğini yitirebilir ve ya kelimeler semantik özelliklerini yitirebilirler,bu üç dilin(Arapça,Türkçe,Kürtçe) alışverişinde  ise öyle bir şey söz konusu değildir.