Aynı Ağacın Gövdesinde…

Tabiat
göğsüne düşen her tohuma hayat vermez, dedi hoca.
Bir tohumun
yeşermesi için, binlercesi arasından seçilmesi lazımdır.
Fakat
tabiatın onu seçmesiyle de iş bitmez. Bu tohumun hayata gözlerini açmasıyla
ormandaki hayat kavgasına katılması bir olur.
Evet,
ormanda da bir sınıflar kavgası vardır…
Evvela,
yerde sürünen bitkiler sınıfı, sonra orman alt tabakası, yani yerde sürünmemekle
beraber açık havaya, serbest güneş ışığına da kavuşamayanlar.
Sonra daha
yukarı bitkiler kısmı, köklerini dallarını daha fazla yayarak ve kendilerine
hepsinin arasından yol açarak güneşe ulaşmak için çırpınan asıl orman ağaçları
gelir.
Yine de bu
kadar değildir.
Mantarlar,
yosunlar, parazitler başka bitkilerin gövdeleri, dalları ormanda daima bir
kavga halindedirler.
Suya,
toprağa ve güneş ışığına sahip olmak için aralarında boğuşur dururlar. Mesela
şu bodur çamın siz bir kulaçlık boyuna bakmayın. En az kırk yaşındadır.
Lakin gökten
güneşi kesen, yerden köklerine yayılma imkanı vermeyen azılı soydaşlarının
cenderesi altında, böyle kavruk kalmıştır.
Yukarıdaki
betimlemelerin çağrışımlarını; ister devletlerin varlıkları ister bireysel
yaşamın geneline serpiştirdiğimizde, hepimizin özdeşleştireceği ne kadar çok
örnek vardır kim bilir?
Siyasetin
ısınan ortamına baktığımızda ise çeşitli bitki ve orman ortamını; iktidar
nimetlerinin suyuna, verimli toprağına ve ışıldayan güneşine ulaşma çabası
olarak görmemizde ise, bir mahzur olmaz herhalde.
Var
oluşumuzu sürdürmek için köklerimiz, dallarımız, büyük bir emek harcarken
siyasetin puslu havasının dışında, gerçek yaşamı soluyan ve geçim iaşesini elde
etme çabasını sergileyen birey pozisyonumuz, güneş ışığının o tatlı sıcaklığına
ulaşmak için ne kadar çalışıp ne kadar çaba sarf ediyordur kendi dinamizmi
içerisinde, kim bilir.
Sosyal ve
ekonomik olarak gelişip, rekabetçi bir düzende ilerleyen şu yer yuvarlağının
sert zemininde, bireysel bazda daha kaliteli bir eğitim ve kimin nasıl
seçildiğinden ziyade uygulanan istikrar ve değerler anlayışıyla güç odağı
olacak bir değişimin adımlamalarını sergileme zorunluluğumuz, her geçen gün
daha da artıyor.
Thomas
Friedman daha yıllar öncesinden, kendi yazdığı kitabından kızına seslenirken,
“ Bak kızım
ben küçükken annem bana tüm yemeğini bitir, tabağında bir şey kalmasın , Çin de
Hindistan da insanlar açlıktan ölüyor derdi.
Benim sana tavsiyem daha farklı. Ben sana ev
ödevini yap, derslerine iyi çalış. Zira Çin de Hindistan da insanlar senin
ilerde çalışacağın işlere göz dikmiş, kıvranıyor diyorum.
Sığ siyasi
aday ve parti çekişmelerinin dışında; hem ülke hem de birey bazında diğer
ağaçların güneş ışığımızı, suyumuzu ve toprağımızı engellemesine izin vermeyerek,
bodur çam ağacının kaderini paylaşmayalım.
Hele kökü,
binlerce yılın geçmişini kavramış çınar ağacının köküysek…
Aynı ağacın
gövdesinde…
Bir ve
birlik halde…
Güneşin
sonsuz ışığını…
Çalışarak, kardeşçe paylaşalım.