Asr-ı Saadetten Asrımıza Gençlik

Gençlik, kişinin
enerji dolu ve hareketli olduğu en dinamik çağdır. Genç insan sahip olduğu
enerjiyi harcayabilmek için daha çok harekete ihtiyaç duyar. Bu itibarla o,
birçok meseleyi çözebilecek heyecan, dinamizm ve fiziksel beceriye de sahiptir;
kendisine fırsat verildiğinde çok önemli başarılara imza atabilecek yeteneğe
sahip bulunmaktadır. Ciddi görevleri yerine getirebilecek kabiliyet, genç
insanda daima mevcuttur. Esas olan, gençteki bu kabiliyeti keşfedip, onu geliştirmek,
bunun için de ona görevler vererek sorumluluk bilincini kazandırmaktır.
Asr-ı Saadet’te Peygamber efendimiz,
gençliğin bu tür özelliklerini azami ölçüde dikkate alarak değerlendirdiği,
açık bir biçimde görülmektedir. Çünkü Peygamber, gençleri, tebliğ ve irşat
faaliyetleri dâhil, devlet teşkilatının en üst kademelerine kadar hemen her
alanda görevlendirmiştir. Gençler ise, Allah’ın Resulü’nü hiçbir zaman mahcup
etmemişler, O’nun güvenini boşa çıkarmamışlar ve kendilerine verilen çok ciddi
dini ve idari görevleri, hakkıyla yerine getirmişlerdir. Bu görevler arasında
müsteşarlık, valilik, sekreterlik, hâkimlik, komutanlık, sancaktarlık, güvenlik
görevliliği, maliyecilik, öğretmenlik gibi çok önemli devlet görevleri
bulunmaktadır.
Hz. Peygamber dönemini
dikkatlice incelediğimizde, genç jenerasyonun İslâm’ın mesajını yaşlılardan
daha önce ve daha büyük bir arzu ve iştiyakla kabul ettiğini görmekteyiz. Bu
nedenle ilk Müslümanların büyük çoğunluğunu gençlik kesimi oluşturmuştur. Bu
gençler arasında sayabileceğimiz Peygamberin kendinse ilmin kapısı dediği Hz.
Ali b. Ebî Talib, Efendimiz’in, kendisine “havarim” diye iltifat ettiği Zübeyr
b. Avvam, annesinin bütün servetini elinin
tersiyle bir kenara iten ve hayatına yönelik bütün tehdit ve işkenceleri göze
alarak kendisini Hz. Peygamber’in getirdiği ilahi mesaja vakfeden, İslam’da ilk
öğretmen unvanına sahip olan, Uhud savaşında şehit olduğunda, Allah Resûlü’nün,
şehadetine gözyaşı döktüğü Mus’ab b. Umeyr ve burada adını zikredemeyeceğimiz
daha pek çok genç…
Allah Resûlü’nün
kutsal davetini öncelikle kabul edenler sadece Mekkeli gençler değildir; aynı
zamanda Medineli gençler de onun bu ulvî mesajını Medineli yaşlılardan önce
kabul etmişlerdir. Bilindiği gibi Allah Resulü’ne en zor anlarında Medineliler kucak
açmış ve ona biatte bulunmuşlardır. Medineli genç sahabeler kuşkusuz bu
ikisiyle sınırlı değildir. Es’ad b. Zürâre, Ukbe b. Amr; Cabir b.
Abdillah, Mesleme b. Selâme; babasından çok önce Akabe’de Hz. Peygamberi koruma
sözü veren Muaz b. Amr…ve daha birçokları.
Günümüzde dünyanın bu kadar birbirine yakınlaşması ve
globalleşmesinin yanında teknolojik, ulaşım kolaylığı ile beraber gençliğimiz
nerde durmaktadır. Asr-ı saadette o kadar zorluğa rağmen yüzlerce genç
sahabeden söz edebilirken bugün sayabileceğimiz gençlik bir elin parmağını
geçemiyor. O gün neden öyleydik, bugün neden bu haldeyiz? Peygamberimizin Hilfu’l-fudul’da göstermiş
erdemliği idrak edip insanlığa ve özellikle gençliğe en güzel örneklerindendir.
Bugün
yozlaştırılmaya çalışılan gençlerimizi imani bir yaşam için asr-ı saadeti
okumaları önem arz etmektedir. Bugün asr-ı saadetin ashabından dersler ve
ibretler alarak, imanlı nesillerin yetişmesini sağlamak ve onlara iman bilinci
yanında, inandığı değerler için fedakârlık yapabilme şuur ve idrakini
kazandırmaktır. İmanlı ve dindar gençlerin yetişmesi sadece ümmet için değil,
tüm insanlık âlemi için hayatî derecede gereklidir. Bu bağlamda genç
sahabelerin gençliklerinde yaptığı ve bugün gençlere önemli örnek teşkil edecek
inancın ve dava adamı olmanın yolunu izlemenin nasıl olması gerektiği üzerinde bizde
çok güzel örnekler olan asr-ı saadete gidip bugüne dönmemiz gerekmektedir.