Aslında Kovuyorlar (2)

KÖŞE YAZISI

"Öznelerin liderlerini takip etmeleri yetmez, aktif bir şekilde onu sevmeleri de gerekir.” (Slavoj Zizec)

Belki de her şey iyi niyetli bir adımla başlamıştı…

Bilmiyoruz…

Toplumun çıkarlarını kendi menfaatlerinin üstünde tutacakları, ekonomik gelişmeye,toplum refahına ivme kazandıracakları gibi altın işlemeli vaatlerle umut ticareti yapan diktatörlerin,başta böylesi olumlu bir tablo çizdikten sonra, tamamen baskıcı ve kendi yararını öngören bir çizgi takip ettikleri ne yazık ki hepimizce malum.

Peki, iktidarla tutkallandıklarında maruz kaldıkları değer erozyonu neden oluşur?

Buna sebebiyet veren şey:

Kendilerini ve dünyalarını; inandırılmış oldukları büyüleyici şekilde algılamanın yanılgısı mı?

Yoksa ahde ve halka vefa duygusunun yoksunluğu sonucu, körelen değerlerle yüzleşmenin ıslah edilmez utancı mı?

Tehditleriyle, iktidarlarını ayakta tutmak için bocalarken, sonsuza dek elden çıkarttıkları masumiyetin hasreti mi?

Yoksa tek güvenilir kaynak olarak kabul edildiklerinden emin olana kadar uğraştıktan sonra korkutma, sömürü ve tehditlerle halka karşı verdikleri “koşulsuz ve tartışılmaz”  olma çabaları mı?

Halkın dünyasıyla ilgili özlemli güzelliklerden bahsederken, kendilerine ve halka dürüst olduklarına kendilerini inandırtmaları mı?

Yoksa saltanatlarını eninde sonunda halka dayamak zorunda kalmışlığın kızgınlığı mı?

Ya da hepsi mi?..

Otoriter kişilik

Theodore W. Adorno, 1950 tarihli “Otoriter kişilik” kitabında, bütün müstebit önemlilerin: “Çocuklukta bastırılmış içgüdüler, hayatın tehdit edici algısı, insanlar arası ilişkilerin savaş ve çatışma bağlamında algılanması, öç, hınç duygusu, başkalarını sömürme isteği, güç gösterilerine tutkuyla kapılma, hayranlık uyandırma saplantısı...” gibi aynı temel özellikleri gösterdiklerini iddia eder.

Acaba bunun için mi haklarını arayan halk;

Mısır’da ‘yaygaracı’ ,zulme direndiği için Tunus’ta ’inatçı’ karanlığını sorguladığı için Libya’da “sıçanlar”, Bahreyn’de ”bölücü”  olarak etiketlendiler muktedir ve önemlileri tarafından?

Seyirci koltuğunda sürekli oturmayı buyur etmiş zorbaların sofrasında, her zaman hazır ve nazır bulunan yönetici sırtı tapışlayıcıları önemlilerin, istemeden de olsa iştahlarını kaçırdıkları için mi yoksa?

Gerçi her zaman ıskalanan hakikat da şu ki:

“Birlikte yemek yiyen insanlar birbirine itibar göstermek zorundadır. Bu karşılıklı hatır; sadece yemeklerini, dolayısıyla ortadaki ganimeti paylaşmalarından kaynaklanmamakta, aynı zamanda birbirlerini yemeyeceklerinin de garantisi olarak hayati bir önem taşımaktadır. Çünkü yenen her şey iktidarı besler." (Elias Canetti)

Özetle birbirlerini sindirmemek için avlarını paylaşmak ve sindirim sistemlerine mutlak saygı duymakla mükellefler.

Ne yazık ki!

Biten yemeğin akabinde; sofranın toplanmasında yalnız bırakılacak şaşmaz hiyerarşi ilişkisiyle dünyayı tanımlayan otorite şahbazlarının, tafralı edalarını üstüne inşa ettiği ve en çok da gururlandıkları şey: İşte bu yemek esnasında kendilerine vehmedilen iktidardır.

Seçkin oldukları için muktedir olduklarına bütün kalpleriyle teslim olmuş, iktidarları tartışılmaya açıldığında sonsuz pazarlık imkânlarını zorlayabileceklerine iman ettirilmişlerdir.

Sofra Arkadaşları

Kadir-i Mutlak haşmetliler (!)zamanında istikbalini kasasında tuttuklarını sandıkları hayatların, kurban bağışlama seremonisinde, yandaşlarıyla mağrur mağrur kıkırdarken;

 “Bütün dünya karşı çıksa bile …” girizgâhlı babalanmaların aynasına akseden görüntüde:

-Maalesef!- iltihaplı benlikleri ve fırsatçılık kontenjanlarını iyi kullanmış önemli yemek arkadaşları durmaktaydı.

Yönetim müsameresine çıkmış bu tiranlar:

Vicdanlarıyla tanışmayı es geçmiş yardakçılarının vehmettiği “halk zaten size tapıyor”  esası üzerine otoritelerini inşa ettikleri için;

Doygunluk ve ölümsüzlük hissini onlara yaşatan çadırları, makamları ve sarayları; hükümranlıklarının önemsizleştirebileceğini düşündükleri değerlilerin, dingin ve erdemli gölgeleriyle tütsülendiğinin farkına asla varamadılar.

Peşlerinden gelen kalabalığın onları takip etmediğini, bilakis kovaladığından emin oldukları anda ise artık her şey için çok geç kalınmıştı.

Ulu lider Kaddafi şehit olmak istiyormuş!

GEÇİNİZ.