Artuklu Kürdoloji Ticarethanesi

KÖŞE YAZISI

Son dönemlerde farklı farklı üniversitelerde Yaşayan Diller Enstitüleri adı altında ard arda enstitüler kuruldu. Hiç şüphe yok ki, mevcut sistem açısından bu kapsamlı ve maksatlı bir projeydi. Bu proje, her ne kadar Milli Kardeşlik Projesi veya Kürt Açılımı daha sonra Çözüm Süreci’nin gereği olarak hükümet yetkilileri tarafından dillendirilse de amaç, Kürt halkının dilini, kültürünü, sanatsal değerlerini  Kürt Siyasetinin kontrolünden çıkarmak ve devlet adına üniversiteler aracılığıyla işi denetim altına almaktı. Burada Kürt halkının büyük bedeller ödeyerek hayata geçirmek istediği TEZEP (Tevgêra Ziman û Perwerdeya Kurdî) adlı proje büyük bir darbe aldı. Zira bu projeye bağlı Kürt illerinde, Kurdî Der adı altında Kürt dilini araştırma ve geliştirme dernekleri kurulmuştu ve Yaşayan Diller Enstitülerinin kurulmasıyla ne yazık ki, bu dernekler insan bulamaz hale geldi ve pratikte işlevsizleşti, çoraklaştı. Daha önceleri Türk Kültürünü Araştırma Enstitüleri de Kürt dilini, kültürünü, sanatını çoraklaştırmak ve benzeştirmek amacıyla kurulmuştu. Bu enstitülerinin başında ‘Türk’ kelimesi vardı ama asıl misyon Kürt Kültürünü sistem menfaatı doğrultusunda araştırmak, asimile etmek ve Kürt kültürünü, Türk kültürünün bir parçası olduğunu bilim adına ispatlamaya çalışmaktı!!!

Yukarıda da belirttiğim gibi çeşitli üniversitelerde ‘Kürdoloji’ adı altında bazı bölümler kurulmuştur. Tunceli, Bingöl, Muş Alpaslan üniversitelerinin yanı sıra, kurulan bu üniversitelerden biri de Mardin Artuklu  Üniversitesi’dir. Diğer üniversitelerden farklı olarak Mardin Artuklu Üniversitesi özel bir misyonla faaliyetlerini sürdürmektedir. Misyonu bir diploma veya sertifika karşılığında aldatma, kandırma ve keseyi para ile doldurmadır. Bunu nereden anlıyoruz? Aşağıda örnekler vererek bu mevzuyu ayrıntılandırmaya çalışacağım.  

Bu üniversite, Kürt gençlerini  kandırma, aldatma ve oyalama misyonlarını üstlenmiş durumda.İşte yaptıklarından bazıları:

 Önce Kürtçe Okutmanlığı Kursu adı altında bir kurs düzenleyerek aldattı  ve ticarete ilk adımını attı. 500 kişi başvurmuştu ve başvuru ücreti herkesten alındı. Daha sonra 50 küsur kişiyi aldı ve her kişiden hatırladığım kadarıyla 500 er lira aldılar. Ağızları para ile tatlanınca bu işi organize eden Bay Prof ve ekibinin artık hızlarını kimse alamıyordu. Bu kursa kayıt yapan birçok kişinin 4-5 milyar parası gittiği halde hiç kimse okutman olamadı. Zira hiçbir yasal zemini yoktu. Ama her sorulduğunda YÖK’ten söz aldıklarını belirtiyorlardı. Bundan sonra kandırmaca ardı sıra gelmeye başladı. Şu anda ‘Kürtçe Öğretmeni’ adı altında insanların da aynı şekilde kandırıldıkları gibi…Daha sonra bu okutmanlık kursundan mezun olanlardan bazı yandaşlarını değerlendirmeye aldılar, geriye kalanlar maalesef yine hüsrana uğradılar.

Ne zaman okutman alacaklar diye sorulduğunda,   ‘kem küm’den başka bir laf yoktu.Pekiyi bu durumda  kafalarında para kazanma arzusu ve aldatma alışkanlığı olanlar,  acaba buna ne diyecekler? Bakın, zor durumda kalınca, işin başındaki Prof ve mamoste ünvanlı zat, 5 Ağustos 2014’te basına verdikleri  demeçte şunu ifade ettiler.

“Yalan söylemek, güveni kaybetmek ve sözünü tutmamak” münafıklığın alametidir. Bu alametlere sahip olmamak için üzerimizde çok kısa bir süre vardır. Aksi takdirde bu 3 alamet birden o sözü verenlerde kendini gösterecektir.”  Bay Prof. Bu sölzerle bir başka aldatmaca ve kandırmacayı yapmaktadır. Güya, hükümet kendisine söz vermiş… Kürt sorunu gibi uğrunda binlerce insanın öldüğü ve uluslararası bir sorun olan Kürt sorununun çözümü,  acaba söz vermekle söz vermekle olur mu? Aslında Bay Prof ve hempaları doğru söylüyor. Zira, devletin sözcüleri halka hep söz verdi lakin hiçbir sözün karşılığı olmadı. Dolayısıyla Bay Prof ve hempaları,   parçası oldukları sistemin söz verme taktiğini uyguluyorlar. Galiba kendisinin de sisteme verilmiş sözü olmalı!

Aynı ekip her yıl master adı altında başvurular açtı ve bunun karşılığında başvuru ücreti aldı. Diğer bölümler, master ve doktora için başvuru ücreti almazken 3+1 ekibi yani rektör ve Yaşayan Diller Enstitüsünün Muhteşem Üçlüsü her zaman para almayı ve ticareti geliştirmeyi düşündüler. Her başvuruda, master için 500’ü aşkın kişi tarafından para ödendi. Kazananlardan da ayrıca kayıt parası alındı, alınmaya da devam ediyor. Dört-beş yıldır bu govend böyle tekerrür ediyor. Ayrıca tezsiz yüksek lisans adı altında yine aynı manzarayı oluşturdular ve aynı hikayeyi yazdılar. İlk defa Kayıt yapan 500 kişiden her biri 3-4 milyar ödeyerek lisans bitiminde atanacaklarını düşündüler.Gelişen tepki üzerine bu parayı almaktan gazgeçtiler.  Bu zavallıların ceplerinde sigara parası yokken, her biri milyarlarca lirayı Bay Prof ‘un yani 3+1 ‘n kasasına para akıtacaklardı ama bu kez geri adım atmak zorunda kaldılar. Birçok kişi  borçlanarak alarak tezsiz yüksek lisans için para ödediler.  Yetmedi, her yıl çeşitli kurslar düzenlediler. Pekiyi,  tezsiz yüksek lisansçıların atanmaları gerçekleşmemişken bu kurslar neden? Aslında bunun cevabı çok açık: PARA…Bu sene uzaktan Kürtçe Kursu’nun da ihalesini hazırladıla ve gerekeni yaptılar. Şimdi Bay Prof ve ekibi tezsiz yüksek lisanstan ilk mezun olanların tabiri caizse gazını almak için MEB Bakanı Nabi Avcı aleyhine basın açıklamasına katılıyormuş(!) Pekiyi bu devlet,Kürtçe Öğretmenin atanması kanununu çıkarmamış ki, niçin kalkıp atama yapılmıyor diyorsunuz? Anadille Eğitim Hakkı verilmiş mi ki, Kürtçe öğretmenlerinin ataması yapılsın? Bu kanun çıkmadan, bir söz üzerine ve para kazanmak amacıyla elma, armut dağıtırcasına sertifika vermeye başladınız. Her  neyse son dakikada 17 kişinin atanması gerçekleşmiş durumda! En son dalga da buydu.

Evet, özetle Kürtçe böyle sömürülüyor. Yaşayan Diller Enstitüsü bir darphane gibi çalışıyor. Kürtçe’nin bir sömürü aracı haline gelmesi, vicdan yaralayıcı ve çok üzücü bir durum… Niye üzücü biliyor musunuz? Bunun bizzat Kürt olan bir Prof’un ve arkadaşlarının eliyle yapılması…

Bir başka üzücü durum daha vardır ki, kadrosunda değerli diye bildiğim bazı insanların, Bay Prof’un ağına düşmeleridir ve ne yazık ki,değerli bildiğim bu insanların bir koltuk uğruna emeklerinin metaya dönüştürülmesine sessiz kalmalarıdır.

Bir başka üzücü durum daha vardır ki, hala bu insanların ihalelerine her yıl yüzlerce başvurunun olması…Örneğin bu sene Kurmanci için tezliye 134, tezsize 301; zazaki tezliye 38, tezsize 78,  toplamda da 550 başvurunun olması ve bu insanlarımızın ne yazık ki kandırılmaları..

Hesaplanırsa son beş yılda By Prof ve hempalarının öncülüğüyle kasaya milyarlarca paranın girdiği bir yekun ortaya çıkacaktır.

Bay Prof. ve ekibinin bir başka marifetleri ‘bir eli yağda, diğer eli balda’ misali, hem kurumsal olarak üniversite aracılığıyla sistemin iktidarıyla flört etmekte, hem de bölge iktidarı olan BDP’ye sürekli gülücük ve öpücükler yollamaktadır. Bilmeyenler için o tam bir sistem karşıtı! 

Bir başka üzücü durum daha vardır ki,  mezuniyet için Bay Prof’un merasim düzenlemesi ve buna Kürt aydın, sanatçı ve siyasi şahsiyetlerinin bilerek veya bilmeyerek müşterek olması…Mesela Gülistan Perwer’in son merasime katılması üzücü olmuştur.

Bir başka üzücü durum daha vardır ki en önemlisi bu: Kürt aydın ve yazarlarının bu ekibin maskesini düşürmek ve gerçek yüzlerini ortaya çıkarmak konusunda girişim ve çabalarının olmaması.

Bilimin yüz akı, Kürt halkının gerçek dostu sosyolog İsmail Beşikçi diyor ki,  beni en çok üzen ve yaralayan durum bir gözaltımda bir polisin Kürt olması ve en fazla ondan kötü muamele görmem. Beni de en fazla üzen durum Kürt Dili ve edebi değerlerinin bizzat,  bazı Kürtler tarafından sistem adına kontrol edilmesi ve para aracı haline getirilmesidir.