Aqilmend

Kendi kültür mirasından bihaber olanlar yeni bir şeyle karşılaştıklarında yeni bir buluşun heyecanıyla sevinirler. Hele hele bu yeni denilen şey yıllarca bir kör düğüm misali kaderleri etrafına örülmüş bir soruna çözüm umudunu taşıyorsa keyiften zil takıp oynarlar. İşte günlerin en popüler en medyatik en flaş haber mevzuu olan Akil İnsanlar konusu da tam da bu cinsten bir yeniliktir bizim kültür kodlarınızdan bihaber olan kamuoyumuz için. Halbuki kültür miras sayfalarımızı geriye sardığımızda soruna çözüm olarak baş vurulan bu tür bir kurumun hiç de yeni bir şey olmadığı görülecektir. Oluşturulmaya çalışılan sadece bileşimler serisi halinde bir araya getirmek istenilen önceki zihinsel tecrübelerden ve yaşanılmış kültür mirasından türetilmiş yenilerdir. Zira bu ta peygamber döneminde şura adı altında alt yapısı oluşturulan ve Hz. Ömer zamanında sistemleştirilen Ehlu’l-Hal ve’l-Akd kurumunun güncelleştirilmiş bir versiyonundan başka bir şey değildir.
Toplum mühendisliğine soyunan sözüm ona topluma tepeden bakan sosyal bilimcilere göre bu teorinin patenti her kime ait olursa olsun, husumetin taraflarından tarafsız bir tarafın taraflar arasında hakemliğe soyunması çözüme dair önemli bir girişimdir. Bu minvalde bu sosyal realitenin mantıki ve akılcı proje olduğuna zerre kadar itirazımız olmaz olamaz da. Ama madalyonun görünen tarafın arkasında kalan aksaklık ve eksiklik konuya eleştirel bakışımızı çevirmeye neden olmuştur.
Hem fikir, hem inanç hem felsefi bakış hem de dünya tasavvuru açısından geniş bir karma profili andıran akiller kurulunda hemen hemen her kesimden kendi temsiliyetini temsil edecek bir bireyi bulmak mümkün iken bölge insanının en kadim kanaat önderleri olan Kürd alimlerinden hiç kimsenin bu listede yer almayışı hem düşündürücü hem manidar hem de büyük bir eksikliktir.
Taraflarda var olan bütün farklılıkların vazgeçilmez ortak paydası din harcı olmasına ve bu harcın en önemli mimarları bu dinin alimleri olmasına rağmen hiçbir alimin bu hakemlik heyetinde yer almayışı sizce manidar değil midir? Okuyucularımdan birileri çıkıp efendim falanca ilahiyatçı fistanca din sosyologu listede var yetmez mi? diye beyanlarına atfen yetmez derim. Zira dini ilahiyatın entelektüel perspektifinden okuyanlar benim halkımın geleneksel dini tecrübesine tercüman olmaz olamaz da. Acaba bu heyeti belirleyip oluşturanların Kürdler nezdinde bir alimin bir aleme bedel olduğunu bilmiyorlar mı? Ya da bir başkasının yaptığı gibi alimin bu toplum üzerindeki inisiyatiflerini kırmak için onu yok hükmünde var mı saymaya çalışıyorlar? Yoksa pusulası sadece vicdanı olan, Allah’tan başka kimseden korkmayan, hakemlik yaparken Allah’tan başka kimseye hesap verme ihtiyacı hissetmeyen, insan hak ve özgürlüklerinde fıtratı baz alan, hakkın doğrultusunda halka hakkı haykırmaktan çekinmeyen Alimlerin bu listede yer alışları çıkarlarına ters mi düşüyordu? Ya da hala mı bu halkın en temel ham maddesi dini inanışlar olduğunu anlamadılar?
Düne kadar bu halkın geri kalmışlığının en büyük nedenini din olduğunu iddia edenler, insan kaynaklı din istismarını görüp de dini ve dindarı bu zaviyeden vuranlar, tanrı merkezli ruhsuz toplumların ruhu olan ilahi dinin gerçek tesirini görmezden gelip, Kürdlerin geri kalmışlıklarının en büyük nedeni dindir diye avam kesime dikte edenler. İsrailoğullarında olduğu gibi kurtuluşunu düşman bildiğinin dininde arayanlar misali (Hani Hz. Musa ilahi emirleri almak için kırk günlüğüne Tur dağına çıkışı esnasında İsrailoğulları düşman bildikleri Firavunun tanrısı olan buzağıya tapmaya çalıştılar ya) bugün geldiğimiz noktada onlar bile bu hakikati fark edip, dinin birleştirici, bütünleştirici ve barışçıl yönüne göndermelerde bulunurlarken, bir başka deyişle yegane kurtarıcı gözüyle sarıldıkları felsefi doktrinlerden umduklarını bulmadıklarında dinin eşitlikçi mesajlarında ararlarken bu halkın gerçek aqilmendlerinin listede yer almayışları gerçekten garipsenecek bir durumdur.
Hem Akillerin genel profilinde hem de Nusaybin’e gelen heyetin mümessillerinde bu temsiliyet zaafını fark ettim. Hakemliğe soyunmuş böyle bir heyetin en önemli vasıflarından bir ve bence en önemlisi; alt kimliklerinden çok üst kimlikleri ile hareket etmeleri gerekliliğidir. Ama Nusaybin’de gerçekleştirilen sözde istişare toplantısında değil alt kimlik ideolojik kimliklerin havada uçuştuğunu ve bunun da zılgıtlarla alkışlandığını gördüğümde daha çok mesafe kat etmemiz gerektiğine olan inancım daha da pekişti.
Ama ne diyeyim demek ki Giyayê derê malê tehl e… ya da Dini bir tabirle Nasıl bir topluluk iseniz öyle idare olunursunuz.