(Ana)yasal (Vatan)daşlık!

(Ana)yasal (Vatan)daşlık!
İhmal edilen “Süreç”! Toplumun şirazesi bozulmadan yapılması gerekenler var! Zira şirazesi bozulan bir toplumu; ne şiir, ne korku, ne kültür, ne de edebiyat bir arada tutar! Gerçekleri görmemek için gözlerini kapatan, önünü de görmez!
Kimi kafasına bir şeyler sokmaya çalışır, kimi de kafasındakileri boşaltmaya! Başı ağrıyınca, birbirine uyku tavsiye eden bir millet olmuşuz. Uyumayı çare edinen bir milleten ne beklenebilir ki!
“Süreç” ve “Çözüm”!
Yakın tarihe baktığımızda: 1967- 1969 yıllarında DDKO insiyatifinde gerçekleştirilen mitinglerle (Doğu mitingleri) seslerini duyurmaya çalışan kürtleri karşımızda buluruz. Bildiğim kadarıyla bu oluşumda bulunanlar, eylemlerini yasal alanda yapıyorlardı.
Anayasal vatandaşlık ve eşitlikçi bir anayasa bu sorunu çözer mi? “İhmal” edilen zaman, gelinen nokta, süreç ve karşılaşılan “Sonuç”.
Soğuk bir kış akşamında evsiz olduğundan dışarıda kalmış birisini evinize alıp korumak ve daha sonraları da kendi çocuklarınızla eşit haklara sahip kılmak; örneğin mirasınıza ortak kılmak bir mana ve erdem taşır. Fakat kendi çocuklarınızı mirasta eşit kıldığınızın bir anlamı olur mu? Bu, olsa olsa eskiden çocuklarınız arasında adil davranmadığınızın ve bundan sonra eşit kılacağınızın itirafı ve göstergesi olur!
Bildiğim kadarıyla anayasal vatandaşlık felsefesi; vatanı olmayanları, kendi vatanınıza alıp onları anayasa ile kendi vatandaşlarınızın yararlandığı haklardan eşit olarak yararlandırmaktır. Fakat vatanı olanlar için veya kendi vatanlarında olanlar için böylesi bir söylem ne kadar doğrudur?
Sol rüzgârın estiği ve ülkeyi kasıp kavurduğu dönemde, bir kısım Kürt gençleri ve Türk gençleri aynı çizgide faaliyet göstermeye başladılar. Bu, iki ayrı halkatan aynı hedef için yola koyulan bireylerin Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) oluşumu çatısı altında toplanmalarını sağladı. Fakat, FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) nun yönetiminde MDD (Milli Demokratik Devrim) anlayışının etkin pozisyona yerleşmesi, FKF’nin tasfiyesini ve DEV-GENÇ’in kurulmasını berabrinde getirdi. Fikir Kulüpleri Federasyonunun DEV-GENÇ’ e dönüşmesi aynı dönemde sol blokta bulunan Kürtlerin, DDKO’yu (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) kurup ayrı örgütlenmeyi başlattığı dönemi de başlattı. Sol çizgide duygusal kopuş başlamıştı artık… İşte bu süreçten sonra, günümüze kadar, sol çizgide bulunan Kürtler ve Türkler ayrı ayrı hareket etmeye başladı. Bu kopuştan sonra, Kürtler kendi aralarında da ayrı ayrı gruplar olarak yollarına devam etmeye başladılar. Bu, bir nevi Kürtleri; kendi aralarında da parçalanmaya itti. Sonrası malum ve benim malumu ilan etmeye niyetim yok!
Bangladeş’in bağımsızlık sürecinde yaşanan islami paradigmaların yarattığı fikirler ayrılığı, şimdi bizde yaşanıyor. Pakistandan ayrışma sürecinde, iradenin/devletin paralelinde fikir beyan ederek; bu ayrışmanın mevcut olan islami devleti zayıflatarak, islama zarar vereceği gerekçesiyle; karşı çıkıp bu yönde fetva verenler olduğu gibi, buna karşın Bangladeş ulusal kurtuluş mücadelesini islami kurallara bağlı kalarak destekleyip aslında; bir halkın özgürleşmesinin karşısında durmanın gayri islami bir duruş olduğunu vurgulayanlar da oldu. Bu bağlamda Bangladeş ulusal kurtuluş mücadelesini destekleyenler ve onu islami temellere dayandırma çabasına girenler, ya hiçbir ırk için devlet olmamalı veya isteyen her ırkın ‘Özgür bir devlet’ sahibi olmasının islami kurallara aykırı olmaması gerektiğine inandıklarını ve bu doğrultuda tavır takındıklaranı deklere ettiler. Bu ses gür çıkmaya ve halkta yankı bulmaya başladı ve olanlar oldu. Bangladeş’in durumu ayan beyan ortada…
Yıllar önce sol cenahtaki Türkleri ve Kürtleri yol ayırımına götüren tartışmalar bugün müslüman-dindar cenahtaki Kürtler ve Türkler arasında da yaşanmaya başladı ama daha duygusal kopuşa ulaşmadı. Sol cenahı ayrıştıran sebepler ya derhal izale edilmeli veya kollektif bir refleksle/akılla birbirlerini adalet ve hak merkezli reçetelerle ikna yolunu bulmalı, mağduriyetler telafi edilmeli ve ihmal edilmiş olan bağlayıcı değerleri samimiyetle tamir etmeliler.
Şayet sol çizgideki Türkleri ve Kürtleri ayrıştıran sebepler baki kalmaya devam ederse; sağcı/dindar-müslüman çizgideki Kürtleri ve Türkleri de ayrıştırıp ayrıştırmayacağına tarih tanıklık edecektir.
ŞÜKRÜ ADEMHAN
25.05.2013 / 12:48Amet rumuzlu arkadaşın sorusunu yanıltmak benim için bir açıklamayı gerektirecek bu açıklama tüm Mardin life yazar ve okuyucu kitlesine ışık tutacaktır.Sebepler hiçbir zaman baki kalamaz.dünyadaki sol cenah anlayışı,eşitlik ve sosyal adalet politikaları doğrultusunda fikir ve emellerini beyan etmiş ayni zaman bu politikaları orta sağ ve aşırı din partileride benimsemiştir.oysaki 1930-2000 yılları arasında Türkiye deki sol anlayış ve orta sağ, eşit ve soysal adalet ilkelerinden ziyade milliyetçilik ve ırkçılık kavramı üzerinde emellerini ve politikalarını sürdürmüşlerdir(tek dil .tek devlet.tek millet) bu kavramlar güney doğu ve Kürt meselesini yaratmıştır.650 km uzunluğunda Suriye sınırının korunmasını Türk askerine verilmesinin yanında bu sınırın mayınlarla döşenmesi neticesinde binlerce askerin,binlerce kaçakçının.binlerce sakat insanin yanında binlerce vatandaşın yakalanıp hüküm giymesine zemin hazırlamış bilançonun ne kadar elim ve vahim olduğu görülmektedir.oysa şu anda bu sınırlar mayınlardan temizlenmiş olup tarım arazileri olarak çiftçilere istihdam olarak verilmesi düşünülmektedir ve şu anda sürecin mevcudiyeti ve çözümü üzerinde çalışmalar ivedilikle devam edilmektedir.eğer sebepler baki olsaydı bu çalışmaların ve değişimin hiç biri olmazdı.Rahat ol ve güven
Amet-
23.05.2013 / 14:35Sayın Şükrü bey çok iyi yaklaşmışsınız. Amenna. fakat yazarın da değindiği gibi o sebepler baki kalmaya devam ederse nasıl olacak?
ŞÜKRÜ ADEMHAN
23.05.2013 / 11:37Türkiye de sol cenahın sosyalist ve sosyal demokrat anlayışından ziyade aşırı milliyetçiliği savunması ile sadece hedeflerine varmak için göstermelik İslam anlayışını savunan orta sağ görüşçü, MHP sürece ne kadar olumsuz baktıkları apaçık aşikardır. Kaldı ki, gerçek İslamiyet ve hükümlerini yerine getiren cemaat sürece olumlu ve istekli davranması güney doğu ve Kürt halkına verilen değerin ta kendisidir. Sorunun da zihniyet anlayışından kaynaklandığı göstergenin kendisidir. Önemli olan bu zihniyetleri ve anlayışları taşıyanların kendi kendilerini düzeltmeleri olacaktır. İşte o zaman süreç kamilen ve insan haklarına dayalı eşitlik ilkesi yerine gelip sorun çözümsüz olan süreç çözümlü hale gelecektir.