Alavera-Dalavera'ya Davetiye...

YİRMİ SANIK ve İKİ YÜZ OTUZ KLASÖR DELİL YETER Mİ?
Soluduğumuz oksijen ihaleye çıkarılmadan her doğal güneşlenmeye ücret ödemeden bir yerele bir genele değinmeden geçemeyeceğim dostlar.
Ragıp Amca derim bu yazara/düşünüre.
Yanlışa, ... düzeltmiyorsa!..
Saldırgan, ... durmuyorsa!..
Soykırımcı,özür dilemiyor hesap vermiyorsa kim kurtarır onları Ragıp Amcanın kaleminden; mücadelesinin ateşinden.
Ragıp Zarakolu, KCK'den yatmadan önce Suriye Deyr ıl-Zor'da 1914-1915 yıllarında toplu kıyıma uğramış Ermenilerin mezarlarından aldığı toprağı cebine doldurup soykırımcıları protesto etmek için ülkesine getirirken;Türkiye ve Suriye'nin siyasi ve ekonomik ilişkileri yerel anlamda ''xalo-xwarzé '' dayı-yeğen düzeyinde balayı yaşarken bile her iki ülkede ''soykırım sorumlularını'' protesto eden biri.
İşte bu donanımlı,dopdolu insanı BDP'nin Siyaset Akademisinde ders verdiği için oğluyla aynı koğuşa kapatılıp geçtiğimiz hafta içinde de KCK'den sorgulanan 15 kişiyle tahliyelerine mahkemece karar verilir,bir tesadüf mü bilinmez oğlu Deniz Zarakolu içerde rehin tutulur.
Görerek-yaşayarak,her deneyimimizde biraz daha kazanımlara yaklaşarak ''Duyarlı olmak gerekir.'' diyorsak; önemli bir virajın dönüşünde doğru kulvarlarda olmak istiyorsak;
''Min cifni ile kademi''
''Min cémi'i ile bi'iti.''
(Gözlerimin kirpiklerinden ta attığım adıma kadar./Camiden ta kiliseme kadar.)
İnsan hakkı-hukuku için minnet etmeden,farklılıkları hepimizin mirası kabul ederek;böbürlenip tepeden bakmadan duyarlı olunacaksa;nedir bu davetiye bu tehditler Ermeni'ye,Hiristiyan'a- kiliseye?
Görmeden/yaşamadan,duyarlı olunarak da birçok olumsuzluğa dikkat çekmek belki de bir can kurtarmanın/kurtarılması için ister twiteer hesabından ister facebook'tan duyurmak,duyarlılık göstermek her inançtaki insanların ibadetlerinin önüne geçebileceğine,din adamlarının da buna itiraz edemeyeceklerine inanıyorum.
Nisan ayının ikinci pazar günü Hiristiyan aleminin Meryem'in Yortusu'nun da bir halkası olduğu ''İsa'nın Yeniden Dirilişi Bayramı'' ağız tadıyla kutlanmaya çalışılırken,gazetelerin yazdıkları habere göre :
''İstanbul Bahçelievler Kilisesi din adamını,Paskalya Bayramı'nda 'Kelime-i Şehadet' getiren dört genç tarafından darb edilip ölümle tehdit edildi.'' saldırıları yetmezken kendilerine müslüman deyip böylesi bir günde hiç bir inancın tasvip edemeyeceğine inandığım vahşet boyutundaki saldırıyı kınarken;bir başka gazetede bu saldırının ayrıntısında :
''Kelime-i Şehadet getiren dört genç Bahçelievler Kilisesi önderini Müslümanlığa davet etmiş,aksi takdirde 'öleceğini' söyleyip darp etmişler.'' aynı gazete haber kaynağının :
''Bu haber Protestan Kiliseler Birliği Genel Sekreteri Umut Şahin'in twiteer hesabından alındı.'' diye gündeme düşünce yapılan saldırının birçok gazete için haber değeri olmayan sıradan bir haber olarak bakıldığı bu ülkede nelere mal olduğunu bu anlayışların 'geçmişe sünger çekerek' nasıl da canlara kolay kıyıldığını çok yakın tarihlerde yaşadık ve üzüldük.
Hatırlanacağı gibi yine İslamı istismar edip ülkemizde ya da dünyanın birçok yerinde Avrupa'nın göbeğinde örgütlenip özellikle Alman mahkemelerinde mahkum olan adına 'Deniz Feneri Davası' denilen illetin nasıl da soruşturma yürüten savcıları kazığa bağladığını açıkçası faillerinin uzantılarıyla korunduğunun bir başka yüzünden de geriye :
Beş yüz elli sayfalık iddianame,
İki yüz otuz klasör delil ve
Yirmi sanık(!)
Bu ülkenin temeline önceden ekilen ve halen ekimine sessizce devam edilen başkalarını kendi uşağı/kölesi sayan harcın gün geçtikçe nasıl da patlamaya hazır hale getirildiğini her geçen yıl iktidarda kalmanın bu nedenlerle yapıldığı ve basitleştirilerek temel sorunların çözümsüzlüğüne çanak tutulduğunun seyrinde bırakıldığımızı,göz göre göre ortamın gerildiğini sabırla izliyoruz.
Bir taraftan yeşile çalan sermaye ve uzantılarının bir davayı adeta tedavülden kaldırır gibi ölçüp-biçerek,iğdişleştirerek hukuksal anlamından uzaklaştırarak nasıl da bir başka yolsuzluğa/alavera-dalaveraya davetiyeler çıkardığını birlikte izliyor,hukukun ve yargının ülkemizde düştüğü/düşürüldüğü seviyeye de üzüntülerimizi belirtiyoruz.
Yerelime, Antik Kentime bakarken;
Altyapı çalışmalarının heba edilip Mardinliye ağır faturalar ödetilirken,ortopedik bedellerle birlikte halk sağlığının dualara bırakıldığı başka bir örnek bulamazsınız Mardin'de geçmiş tarihinde eksikliklerine ve hanttallıklarına rağmen birçok iktidarın.
Mardin'de birçok muhalefet partisi CHP,HASP,BBP,MHP vb.partilerin AKP yerel iktidarının ihale ve yatırımlarındaki alavera-dalaveralarına seyirci kalırken BDP'nin Belediye Meclis Üyesi Mehmet Şafii Demir'in imzasıyla Evrensel Gazetesi'ne yansıyan ''Mardin Belediyesi'ndeki Büyük Yolsuzluk'' başlığıyla geç kalınmış habere tanık oluyoruz;bundan sonrasını yerelimizin Arapça ağzıyla :
''Miss'e le be'ıd attatın ıl-ım'atta vil-beğlé tıt-matta.''
(Bundan sonra alanın vereniyle katır uyansın.)
Yazının tam da yayınlanmasına son rötuşları yaparken Beşir Ayanoğlu'nun birkaç AKP Belediye Meclis üyesiyle basın açıklamasında son günlerde basına düşen ''Mardin Belediyesi'nde Büyük Yolsuzluk.'' iddiasına/savcılığa verilen iddiaya yanıt verdiğini Mardin Life'den okudum.
Genele baktığımızda demokratik tepkilerin ve hareketliliğin nabzı :
Malatya/Kürecik'te,birçok üniversitenin öğrencileri İran'a karşı kurulan ''Füze kalkanı'' adıyla bilinen savaşa davetiye çıkaran ön karakol görevlerini alışkanlık haline getiren iktidarı protesto etmeye ve olabileceklere dikkat çekmeye çalıştığının haberlerini okuduk.
İşçi cephesinde ise :
Belki de işçi sınıfının yeniden uyanışına tanık olacağız toplumsal uyanışın gerisinden :
Bursa'da Bosch Metal İşçilerinin bundan böyle 'Yeter artık!'
''Bana değer vermeyen,düşünceme değer vermeyen sendika istemiyoruz! Sendikal demokrasi istiyoruz.'' derken,ülkemizdeki Kürt Sorununun çözümüne gözlerini kapatamayacaklarını somut biçimde ortaya koydular.
Kapitalizm dayatmacı ve saldırgan politikalarıyla tek taraflı çözüm arayışında kurtlarla sofraya otururken;içine düştüğü iflastan kurtulmak için çok büyük bir savaşın inşasına müteahitleriyle cirit atmaya Kofi Atta Annan'la birlikte sıfıra indi bile...