AK Parti için olmak ya da olmamak!
Bebek sayıldığım yıllara ait o meşhur, gaz, tüp, hastane ve ilaç yokluğu dönemlerini büyüklerimden dinlemişliğim oldu ve hatta bu dinlediklerimin bir kısmını da hayal meyal hatırlarım.
Rahmetli Özal’ın, Hüsamettin Cindoruk’un ve Erdal İnonü’lü SODEP’in sonrasında yine Demirel’in seçim meydanlarına dönüş yaptığı yılları ise iyi hatırlarım.
Türkiye’nin bugünkü noktaya gelişinde önemli rolü olan Merhum Turgut Özal’ın tek parti iktidarı döneminde yapılan işleri, bulunduğum ortamlarda dile getirilen memnuniyet ifadelerinden dolayıdır ki çok iyi hatırlarım. Ama çok iyi hatırladığım bir dönem daha var ki, o da koalisyonlar dönemidir. Hani bilmeyenler ya da unutmuş olanlar için hatırlatayım; Milletvekillilerinin futbolcu gibi transfer edildiği, Hükümet düşmesin, ya da koalisyondaki çatlak anlaşılmasın diye Milletvekilinin bir isteğinin iki edilmediği, ‘aman hükümet bozulmasın da ne istiyorsa verin’ mantığıyla siyaset yapıldığı o yıllardan söz ediyorum.
Koalisyonlar dönemin en seçkin siması olan ve ard arda partiler arası geçişlerde yaptığı yedi transferle halk arasında adı 'Fırıldak Kubi'ye çıkan eski Afyon Milletvekili Kubilay Uygun’u da unutmadım tabi.
Mardin’de de nice örneklerini tanıdığım siyasetin ‘Fırıldak Kubi’lerini biliyoruz. Kubi’lerin siyaset alanını genişleten ve aslında toplumun genel çıkarlarının önünde milletvekilinin çıkar ve menfaatlerine gün yüzü gösteren koalisyon dönemleri, elbette ki Mardinimizde de yeni Kubi’leri var edecektir.
İşte Türkiye’nin siyasi tarihinde adeta reklam arası verdiğimiz o dönemlere yeniden dönüyor gibiyiz.
Bakalım önümüzdeki dönemler bizi daha ne ‘Fırıldak Kubi’lerle tanıştıracak bekleyelim ve görelim!
Tıpkı Özal’ın Anavatan Partisi gibi birkaç eğilimi kendi çatısı altına toplamayı başaran AK Parti, ‘Fırıldak Kubi’lerin arz-ı endam ettiği bir dönemin içinden sıyrılıp ortaya çıktı.
Ortaya çıkışıyla beraber koalisyonlar dönemini kapatan AK Parti, aslında bir anlamda koalisyonların da en büyüğüydü.
Kurulduğu günden aylar sonrasında Kürt seçmeninden de aldığı önemli destekle iktidara gelme başarısını göstermiş, toplumsal koalisyonun da merkezi haline gelerek ciddi bir güç oluverip rakiplerini alaşağı etti.
Her geçen gün daha da büyüyüp gelişen AK Parti, kurucuları olan Recep Tayyip Erdoğan ve sonradan Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül ile beraber üst üste tek başına hükümetler kurmayı başararak siyaset aranasının ciddi bir gücü haline geldi.
Geldi gelmesine ama defalarca tek başına iktidar olmanın getirdiği yıpranmışlık mı, seçim sistemindeki azizlik mi, partinin kendi değerlerinden uzaklaşması mı yada iç ve dış siyasi gelişmeler mi bilmem ama adına her ne denilirse denilsin; son seçimlerde aldığı % 41’lik ciddi oy oranına rağmen ilk kez tek başına hükumet olma yeterliliğini elde edemedi.
Türkiye’deki siyasi partiler mezarlığında örneği Anavatan Partisi’nde görülen kendi kendini bitirme gibi bir durum maalesef AK Parti içinde konuşuluyor olması partinin geleceğini şekillendirilmesi anlamında üzerinde durulması gereken en önemli noktadır.
Belki de bu saydıklarımın hepsinin toplamında önümüze çıkan bir sonuç olarak da irdelenebilir ancak bir gazeteci olarak; Türkiye’nin yakın sosyal ve siyasal dönemine önemli katkılarda bulunmuş olan AK Parti’nin gelecekte de ülkeye kazandıracağı değerlerin var olduğuna inanıyorum. Bu inancımın gereğince de bu parti için genelde gözlemlediğim ve yerele de sirayet eden bazı tespitlerimi sıralamak isterim;
AK Parti öncelikle ciddi anlamda kendini yenilemelidir.
AK Parti Türkiye’yi oluşturan bütün halkların değerlerini göz önünde bulunduracak adımların manzumesi haline yeniden dönmelidir.
AK Parti, Kırmızı çizgilerle sınırladığı siyasi çerçevesinin içerisine gri alanlara da boş yerler bırakmalı ve kendisine oy vermeyen % 58’lik oranın taleplerini de göz ardı etmemelidir.
AK Parti yaptığı sosyal ve siyasal yatırımlarla; kendisine oy vermeyen sözünü ettiğimiz o % 58’lik oranın da en iyi ikinci partisi-alternatifi olma çabası içerisinde olmalıdır.
AK Parti, yaptığı iyi icraatları anlatabilmeli, yanlış politikalardan da ders çıkarabilecek öz eleştiri mekanizmasını işletir duruma gelebilmelidir.
Dayatma politikalarının halk üzerinde karşılığının olmadığını bir kere daha görmüş olduk.
Seçimlerde ahbap-çavuş, dayı-yeğen, iş ortağı-aile dostu gibi ilişkilerin şekillendirdiği toplumda karşılığı bulunmayan adaylar ve listelerdeki aday sıralamalarındaki yanlışlıklarla seçimlere girmenin hedeflenen başarıyı getiremeyeceğini ilgili kurullarda masaya yatırarak derinlemesine irdelemelidir.
AK Parti Genel Merkezi; “Dünün mücahitleri, bugünün müteahhitleri” söylemini boşa çıkaracak arınma ve öze dönme geri dönüşümünü başlatmalıdır.
AK Parti, başlatmış olduğu çözüm sürecini ne pahasına olursa olsun sonlandırmamak için üzerine düşenden asla kaçmamalıdır.
Yukarıda kısaca sıraladığımız ve eminim ki siz değerli okurlarımın da farklı eklemelerde bulunabileceğiniz sebepleri daha fazla uzatmadan AK Parti; asık suratlılar ile değil, güler yüzlü, espri kabiliyeti olan, espri dilini siyasete yayabilen, yeni şeyler söyleyebilecek genç siyasetçileriyle rol paylaşmalı, eski ve yeni kadrolar arasında yeni bir harmanlama yapmalı, alttan gelen bu gençler için alan genişletmeli ve halkla inatlaşmadan biran önce yükseldiği değerleri hatırlayarak, fabrika ayarlarına dönmelidir.
Şimdiden herkese hayırlı bayramlar diliyor, saygılarımı sunuyorum...