Afrin’in Düşmesi PKK’nın Karizmasını Çizdi

KÖŞE YAZISI

20 Ocak’ta Türk Ordusu ve ÖSO’nın birlikte Afrin’e başlattığı Zeytindalı Harekatı 18 Mart 2018’de kent merkezinin YPG unsurlarından tamamen temizlenmesiyle sona erdi. Bundan sonra ise yaşamın normale dönmesi için çalışmalar devam edecek.

Zeytindalı Harekatı öyle bir günde tamamlandı ki, bugün Çanakkale Savaşı’nın İttilaf Devletlerine karşı (İngiltere, Fransa ve Rusya) zaferle sonuçlandığı bir gündür.

Çanakkale Savaşının birçok önemli sonucu vardır elbette ama en önemli iki sonucu Emperyal ülkelerin ağır bir darbe alması ve Rus Çar yönetiminin devrilmesiyle bu ülkede dünyada ilk sosyalist devrim olan Bolşevik Devriminin Lenin önderliğinde gerçekleşmiş olması.

Bugün Afrin’de olan da sanki Çanakkale Savaşının yarattığı sonuçların bir benzerinin gerçekleşmiş olması hissiyatını vermektedir. Bu, insana ‘tarih tekerrür eder’ dedirten bir durum sanki.

YPG özelinde Kürtleri bahane eden güçler, dünyayı ve tabi ki özel olarak Ortadoğu’yu enerji ihtiyaçlarını karşılamak üzere yeniden paylaşmayı amaç edinmiş, bu meramlarını gerçekleştirmek için Ortadoğu’da güçlü ülkeleri bölmek suretiyle ‘modern’ stratejiler geliştirmişlerdir. Bölünmesini istedikleri ülkelerin başında ise Türkiye ve İran gelmektedir. Kendi Kürt sorunlarını çözemeyen bu iki ülkenin içinde bulundukları durum adeta emperyal güçler için bir koz, bir kart olmuştur. Daha ne kadar Kürt kartını oynayacaklar, onu bilemiyoruz ancak bu güçlerin bitmek tükenmek bilmeyen sömürge hırsları Kürtlere ağır bedeller ödetecek gibi.

Ortadoğu’da onların sömürge hırslarına karşı duran tek bir adam ve tek bir ülke var: Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye. Bu ülkede muhalif sol ise sömürgeci-küresel güçlere umut bağlar bir hale gelmiştir ne yazık ki. Bir başka lider daha vardı ki, Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi. Yaptırdıkları askeri bir darbeyle adamı etkisizleştirdiler. Şimdi var güçleri ile Erdoğan’a yükleniyorlar ancak şu ana kadar oynadıkları bütün oyun boşa çıkarılmış gibi. Sömürgeci hırsları ve emperyal oyunları Erdoğan’ı yutabilecek mi, bunu tarih gösterecektir.

Fakat dikkat çeken bir durum vardır ki, Ortadoğu’nun yeniden sömürgeleştirilerek paylaşılmasına karşı çıkmaları gereken sol güçler, seküler anlayış adı altında emperyal güçlerle sanki aynı safta. Bunun en iyi örneği kuşkusuz Suriye’de YPG-ABD İttifakı. Yani antagonist çelişki tarihe karışmış gibi gözüküyor. Şeklen de olsa anti-emperyalist tavır koymak Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a nasip olmuş durumda.   

Algı Siyaseti PKK’nın Karizmasını Yok Etti

İşte Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun içinde bulunduğu PKK ne yapıyor? Örgüt işe sığ ve dar anlayışlı bir siyasi yaklaşım ortaya koymuş durumda. Tarihinde  en amatörce iş yaptıkları bir gerçek. Hem küresel güçlerin yaptığı hem de kendilerinin gerçekleştirdiği algı siyaseti içinde boğuşmaktadır. PKK üst düzey yöneticileri ile PKK medyasının gerek hendek-çukur süreci gerekse Afrin’e Türkiye’nin yaptığı operasyon sürecinde sürekli bir algı siyaseti uyguladı. Kendine inanan Kürtlerin moralini bu şekilde canlı tutmaya çalıştı. Yapılan açıklamalara göre, zafer hep PKK’nın olmuş, kaybeden ise Türkiye olmuştu. Halbuki hendek yapılan şehir merkezlerinin hepsinin kontrolü ve yönetimi birkaç ay içinde güvenlik güçlerinin eline geçti. Buna rağmen algı siyaseti üretilmeye devam etti ve kendini muzaffer ilan etti.

Bu süreç Abdullah Öcalan’ın da bir anlamda karizmasını çizdi. Zira, Çözüm Sürecinde her şey Öcalan’ın kontrolünde iken bir ara Kandil, “Bazı dostlarımız önderliğin çıtayı yükseltmesini istiyor” şeklinde bir açıklama yapınca Abdullah Öcalan, tehditkar davranmaya başladı. Bir süre sonra Cemil Bayık “Barışa önderlik savaşa ise biz karar veririz” diyerek savaştan yana tavır koymuş ve Öcalan’a da algı yönetimi Kandil aracılıyla uygulanmış oluyordu.

Kendine inanan Kürtlere ise Kandil, mutlak başarının “gerillalarından” geldiğini, “gerillaya” adeta kurşun işlemez gibi algı siyasetini uygulamaya devam ederek bitiş anlamına gelen bugünkü tabloyu yarattı. Beyinlerinde ideolojik ‘arsa’ kurulan Kürtlerin buna inanmaktan başka seçenekleri yoktu sanki!

Halbuki gerçek bu değildi ve her kürdün PKK’nın açıklamalarını ve uyguladığı eylem biçimlerini sorgulamalıydı önce, daha sonra karşı çıkmalıydı. Fakat ne HDP’de siyaset yapanlar ne de medyalarında “kalemşörlük” yapanlar bırak karşı çıkmayı kamuoyu önünde bir kerecik eleştirmede dahi bulunmadılar. O halde neticede ortaya çıkan tablodan onlar da pay sahibidirler.

‘Arap Baharı’ Süreci Karizmatik Liderini Çıkaramadı

Arap Baharı denilen süreç sonunda birçok Arap ülkede monarşik yapılar yıkılmaya başlanmıştı ve netice demokrasinin önü belki açılabilirdi, umudu ortaya çıkmıştı. Ancak Mısır’da yaptırılan darbe, hem demokrasinin önü kesilmiş hem de Araplar arasında bir karizmatik liderin ortaya çıkışını engelledi. 15 Temmuzda Türkiye’de de aynı senaryoyu hayata geçirmek istediler. Netice fiyasko olunca darbecilere sahip çıkmadılar.

Hali hazırda Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu tavır ve dik duruşu kendisine bir karizma kazandırmış durumda. Onca kuşatmalarına rağmen, oynadıkları oyunlar ve kurdukları tezgahlar şu ana kadar boşa çıkarılmış gözükmektedir. Ancak Erdoğan’a göre de tehlike henüz bitmiş değil. Fakat bu tehlikenin önemli bir boyutunun savrulmuş olduğunu ileri sürmek mümkün. Bu noktada Türk halkının başkana önemli bir desteği var kuşkusuz ama en önemli sebep Türk devlet felsefesinin dayanmış olduğu lidere sahiplenme, liderle kenetlenme olarak birlik ve beraberliğini her zaman zinde tutulması olarak düşünülebilir. 

Şimdi Afrin’de yok olan PYD-YPG, Fırat’ın doğusuna sıkışmış durumda. Buralarda kalabilecek mi, kalırsa ne yapabilecek? Açıkçası işi çok zor, kendilerini Afrin’de ortada bırakan müttefikleri ABD, daha nasıl destek olabilecek, bu, muamma bir durum.

Tabloya şöyle bakıldığında PKK’nın artık politika üretemediğini hatta özgücünü tamamen kaybettiği görülmektedir. Böyle okumaktayız süreci ancak örgütün değişen Türkiye’yi ve değişen Kürtleri okuyamadığını, klasik anlayışına göre davrandığını görmekteyiz.

Ne diyebiliriz ki, keşke her hamlelerinin arkasında “halkaların kardeşliği” dedikleri savının özünde raison olsaydı…

Saygıyla…